Subscribe Us

header ads

Hayat Bir Otobüstür!

Umur TALU
Kanuna göre, o zamanki isimleriyle “zenciler” ön koltuklara oturamazdı.
İlk dört sıra tamamen beyazlara aitti.
Yolcuların yüzde 75’ini oluşturan siyahların oturacakları yerler, arkalarda ayrı renkteydi.
Bir beyaz ayakta kalırsa, siyahların ilk sırasından başlayarak, “renkli” yolcu “amiri, üstü, üstün ırkı” konumundaki “beyaz adam”a yerini sunmaya mecburdu.
Sınıf ayrımı üstüne “ırk ayrımı” biniyordu otobüste bile.
Otobüs, ayrımcılıkları yüklenip hayat gibi akıyor, tarih içinde ilerliyordu.
Fakat, öyle ya da böyle, her otobüsün bir son durağı oluyor!
Tüm ayrımcılıklar yok olmasa dahi, en kabaların silinme vakti geliyor.
Rosa Parks adındaki siyah kadın da arka koltuğa mahkumken…
Tarih 1 Aralık 1955 Perşembe, yer Montgomery idi…
En öne de değil, beyazlara ayrılmış bölümden sonraki ilk sıraya oturdu.
Ön koltuklar dolduktan sonra, bir durakta yeni beyaz yolcular bindi.
Kanun, tüzük, yönetmelik, iç hizmet esaslarına göre; Parks’ın kalkıp arkalara doğru alçak sürünmesi gerekiyordu.
Otobüs şoförü dört siyah yolcuyu “uzamaları” için uyardı.
Üç siyah erkek yerlerini bıraktı; Parks kımıldamadı: Kalkmam gerektiğini sanmıyorum!
Polis geldi, tutuklandı; ama bir kadının direnişiyle, bir yılı aşkın otobüs direnişi başlattı Martin Luther King ve siyahlar; “hayat otobüsün kaderi” değişşti.
Parks diyordu ki, “Yorgun değildim. 42 yaşındaydım. Yaşlı değildim. Ama bu ayrımcılıktan yorulmuş, bıkmıştım.”
ABD Federal Mahkemesi, otobüste (ırkçı) ayrımcılığı yasakladı!
Aşağıda, ırkçı otobüs ABD’sinde, 1955’te Parks’ın oturduğu koltuğu gösteren planı görüyorsunuz.
İkincisi ise, ırkçılığın olmadığı, Anayasa’ya göre imtiyaz ve zümre egemenliğinin yasak olduğu 2012 Türkiye’sinde devletin otobüsünde devlet memurlarının nasıl oturacağını, nereye oturamayacağını belirleyen plan.
İkisinde de şoförün yeri ve kapılar özenle belirtilmiş!
Buyurun buradan yakın:
1. 57 yıl önceki yasak koltuklar (Bu otobüs artık müzede)


2. 57 yıl sonraki yasak koltuklar (Bu otobüs her gün seferde)

Yazıyı sonuna kadar mal gibi okudum. Acaba nereye bağlayacak diye kendi kafamda kuruyorum. Yazarın zihniyetini bilmediğim için herhalde " Türkiye ile ABD'yi kıyaslayacak, kürtlerin Türkiye'de başbakan, cumhurbaşkanı bile olabildiğini, kimsenin onlara ayrıcalık yapmadığını, bizim Amerika'dan daha demokratik bir ülke olduğumuzu falan söyleyecek diye beklerken, hiç olmayacak ( aslında o kafaya göre her zaman olacak) bir yere bağladı.
Ömründe ya hiç askerlik yapmamış, ya bedelli yapmış ya da askerliği gözü kapalı yapmış yazar beyefendi. Askerliğe ve ordu disiplinine dair hiçbir şey bilmiyor. Veyahut bilerek çarpıtıyor. Birbiri ile hiç mi hiç ilgisi olmayan iki konuyu karşılaştırıp insanları yanlış yönlendirmek için çaba sarfediyor. Gündemimiz malum, asker düşmanlığı, Atatürk düşmanlığı. Allah akıl fikir versin.
Bir de bunu okuduktan sonra; evet doğru,  asker komutanıyla kanka olacak, emir komuta zinciri de neymiş, hepimiz eşit değil miyiz diye hak veriyorlar ya bu da cahilliğin öteki tarafı.