Subscribe Us

header ads

Alevilikte Eski Türk Âdetleri ve Geleneklerinin Etkisi

 

Eski Türkler; Budizm, Şamanizm, Lamaizm, Manizm, Zerdüştlük, Mecusilik, Sabilik, Müzdekilik, Hurremilik, Merkunilik, Deysanilik, Yahudilik ve Hıristiyanlık dinlerini daha önce yaşamışlardır.7 Göktürkler zamanında Türkler tek bir tanrıya inanıyorlardı. İbn Fazlan’a göre eğer Göktürklerden birisi bir zulme uğrar veya sevmediği bir şey görürse, başını gökyüzüne kaldırıp, “Bir Tengri” der. Bu Türkçede “Bir Allah” demektir.8

Türkler büyük topluluklar hâlinde İslamiyet’i kabul etmişlerdir; Fakat köy, kasaba ve şehirlerde oturan Türkler, İslamiyet’in gereklerini titizlikle yerine getirirken, göçebe olarak yaşayan bazı kabileler İslamiyet’i şeklen kabul etmiştir. Kendi asıl dinlerinin birçok âdet ve geleneğini yeni dinlerine uydurmaya gayret etmiştir. Örneğin göçebe Türkler günün her saatinde erkek ve kadın bir arada bulunmuştur. Aralarında Anadolu tabiri ile kaç-göç, yani haremlik-selamlık uygulaması olmamıştır. İslamiyet’in haremlik-selamlık uygulaması ve “nikâh düşmeyen kadınlarla erkeklerin birbirlerini mahrem olması” uygulaması göçebe Türklere çok ters gelmiştir. Türkler daha önce ibadetlerini müzik ve dans eşliğinde yapmıştır. İslamiyet’in bu konuda getirdiği yeni kurallar da onlara zor gelmiştir. Bu yüzden bazıları eski dinî inanış ve ibadet şekillerini muhafaza etmeyi tercih etmiştir. Genellikle Irak’ta bulunan Rufai Tarikatı mensupları, vücutlarına çeşitli delici ve kesici alet batırmaktadır. Ateşte yürür ve kızgın cisimleri tutmaktadırlar. Bunun gibi âdetler, Türkler Irak’a gelinceye kadar yoktur. Tarikatın içine bu yenilikleri de Türkler sokmuştur.9

Anadolu’ya Orta Asya Türklerinin akın akın geldiği dönemlerde kurulan Yeseviyye, Safeviyye, Bektaşiyye, Haydariyye, Bayramiyye gibi tarikatların, Eski Türklerden inançlarından kalma birçok benzer yanları vardır. Başlangıçta eski Türk inanç, yaşam ve törelerini koruyan bu heterodoks yapıdaki tarikatlar; ocak, dedelik, Ayin-i Cem’de yapılan toplu, içkili, kadınlı erkekli semahları hep eski Türk Kültüründen almıştır.10 Eski Türklerin Gök Tanrı (Gök-Tengri) dönemindeki ocak kültü, beylik kurumu, şaman merasimleri sırasında dairevi şekilde oturup, içki içme ve Şaman danslarına bakıldığında, aradaki benzerlikler açıkça görülecektir. Eski Türklerde, İslamiyet’e girmeden önce çok yaygın olarak, evli çiftlerin katıldığı ve çok sıkı disiplin kuralları içinde cereyan eden, kımız içilen dinî törenler bulunmaktaydı. Eski Türklerin bu âdeti, Aşağı Türkistan yani Maveraünnehir’de göçebe Türkmenler aracılığı ile Yeseviliğe sokulmuştur. Daha sonra Yesevilik yolu ile Anadolu’ya gelen bu içkili ve kadınlı dinî tören âdeti, Babai çevrelerinde uygulanmaya başlanmıştır.11

Yine Melikoff12’tan naklen Divan-ı Lügat-it Türk’te:

Ortak bolub bilişdi Mening tavar satışdı Biste bile yaraşdı Kizleb tutar tayımı

 dizeleri geçmektedir. Anlamı “Ortak olduğunu gösterdi, davarımı satmamda yardımcı oldu, biste ile anlaştı, tayımı saklayıp korur” demektir. Buradaki “biste” sözcüğü, tüccarlar arasındaki bir kardeşlik, bir ortaklık manasına gelmektedir.

Yeni doğan bebeğin ve loğusa annenin yanında üç gün üç gece beklemek âdeti ortak bir özelliktir. Buna karşın Eski Türklerde melek kavramı yoktur. Alevilerde olduğu gibi, Eski Türklerde de meleğe inanılmaz.13


Çin Kaynaklarına göre “Eski Türkler su ve ağaçlara kurban verirler” yani su kutsaldır. Su kutsaldır ve suya tapınma şeklinde meydana çıkan bu kült, aynı zamanda ondan korkma ve çekinme şeklinde kendini gösterir. İbn Fazlan’a göre Oğuzlar küçük ve büyük abdestten sonra temizlenmezlerdi. Cinsel ilişkiden sonra yıkanmazlardı. Bilhassa kış mevsiminde su ile hiç işleri olmazdı. Oğuzların arasına tüccarlık ve diğer sebepler nedeni gelen yabancılar, onların yanında yıkanamazlardı. Sadece geceleyin, onların görmeyeceği şekilde yıkanabilirlerdi. Çünkü Oğuzlar bu yabancılardan birini yıkanırken görünce, ona kızarlar ve “Bu adam bize sihir yapmak istiyor, çünkü suya giriyor” derlerdi. O kişiden tazminat almadan onu bırakmazlardı.14 Alevilerde de buna benzer âdetler vardır.15


Eski Türklerde biri ölünce, hangi mevsimde ölmüş olursa olsun, cesedi tuza konarak ilkyazın gelişine kadar bekletilirdi. İlkyaz geldiğinde ceset toprağa verilirdi. Bu âdet, ruhun bedene dönmesi (ruh göçü) inancına bağlı idi. Nasıl gündüz geceyi, ilkyaz kışı izliyorsa, hayat da öylece ölümün yerini almaktaydı. Alevilerde de yıl içinde ölen birisi, doğal olarak ülkenin geleneklerine göre toprağa verilir. Fakat cenaze merasimi eski Türk geleneklerine göre ilkbaharda, yazın hemen başlarında, yeniden yapılır.16


Urenha-Tubalarda biri öldüğünde, ölüyü derhal çadıra çıkarıp, keçe veya deri ile örterler. Çadıra bir koyun getirip, bağlarlar. Koyun meleyene kadar beklerler. Meledikten sonra koyunu keserler. Bu âdet yine bazı cem törenlerinden kurban edilecek koyunun dedenin huzuruna getirildikten sonra, bir işaret vermesi için beklenmesine benzemektedir. Koyun meleme, seğirme, işeme, pisleme ve çırpınma gibi bir işaret vermedikten sonra, dışarı götürülüp kesilmez.17

Hilmi Ziya Ülken’in bildirdiğine göre Baha Said, 1916 yılında İstanbul’da verdiği bir konferansta, “Kapalı cemaatler ve mezheplerin Horasan Erenleri kanalı ile eski Türk dininden geldiği” görüşünü savunmuştur.18 Fuat Köprülü, 1919 yılında yayımlanan Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar isimli eserinde, Bektaşiliğin eski Türk  dinî inanışlarından kaynaklandığını delilleri ile savunmuştur.19

Göktürk Yazıtlarına göre, Türklerde insanın ruhu, öldükten sonra kuş yahut böcek şekline girmektedir. Bu yüzden ölen kişi için “uçtu” derler. Batı Türklerinde, İslamiyet’i kabul ettikten sonra bile “öldü” yerine “şunkar boldu” yani “şahin oldu” denir. Yakut Türklerine göre, insan ölünce “kut” yani “ruh” bedeni terk ederek, kuş şeklini alır. Kâinatı kaplayan “Dünya Ağacı”nın dalları üstüne konar. Yakutlarda ruh, hayvan şekline de girer. Moğol Şamanı’nın kuş şekline girmesini sağlayacak kanatları vardır. Orhun Yazıtları ve Divanü Lügati’t-Türk’te cennet, “uçmak, uçmağ” terimi ile açıklanır. Aleviler ise ölen kişi için “don değiştirdi”, “göçtü”, “Hakk’a yürüdü” veya “kalıbı dinlendirdi” der, “öldü” demez.20


Çepnilerde eğer ölen kişi kadın ise, elbiseleri ile gömülür. Düğün giysisi üç eteklidir. Ahrette de aynı elbiseyi giyeceğine inanır. Bir daha o elbiseyi ölene kadar giymez. Ancak ceset kefenlendikten sonra, üç etek elbise kefenin üstüne giydirilir ve ceset tabuta o şekilde yerleştirilir. Hunlar ölülerini tabuta koyar, tabutun üzerini altın ve gümüş işlemeli kumaş ve kürklerle örterdi. Oğuz boyları ve Göktürklerde de ölüye ceket giydirilerek gömülmesi âdet vardır. Göktürklerde ölüye ceket giydirilir, kuşağı kuşandırılır, yayı yanına konur. Bütün mal ve eşyası çukura doldurulup, ceset buraya oturtulurdu. Yine Moğollar sandukayı hoş kokulu ağaçtan yapar ve ölüye de elbise giydirirlerdi.21


Alevilikte kutsal sayılan bazı rakamlar, eski Türk Kültüründe de kutsal sayılan rakamlardandır. 3, 5, 7, 12, 17, 24, 32 ve 40 sayıları, hem eski Türk inançlarına hem de Alevilere göre de kutsal sayılmaktadır.22 Ebülgazi Bahadır Han ünlü eserinde şöyle demektedir:


“Şimdi biz 12 çadırda kimlerin mevki işgal ettiklerini, kimin ne ülüş (kesilen hayvanın etinden pay) aldığını, kimin et doğradığını ve kimin atlar yanında kaldığını söyleyelim.”23

__________________________________________________

Kaynakça

8 Ramazan Şeşen, İbn Fazlan Seyahatnamesi Tercümesi, Bedir Yayınları, İstanbul, 1975, s:84

9 Yusuf Ziya Yörükan, Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002, s:10-11

10 Orhan Yılmaz, Sünni Gözüyle Alevilik, Kızılbaşlık, Bektaşilik, (Elde Basım, ISBN: 978-605-89397-2-1), Veni Vidi Vici Yayınları, Zile, 2009b, s:132

11 Melikof,a.g.e., s:40

12 Melikof ,s:93

13 Yusuf Ziya Yörükan, Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002, s:50

14 Mehmet Eröz, Eski Türk Dini (Gök Tanrı inancı) ve Alevilik-Bektaşilik, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1992, s:108

15Yılmaz,a.g.e.,2009b, s:132

16Melikof, s:119

17Orhan Türkdoğan, Alevi Bektaşi Kimliği, Timaş Yayınları, İstanbul, 2006, s:123

18 Ülken,s:14

19 Fuat Köprülü, Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, Ankara, 1935, s:69

20 Mehmet Eröz, Eski Türk Dini (Gök Tanrı inancı) ve Alevilik-Bektaşilik, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1992, s: 68, Şener Cemal, Aleviliğe İslam Dışındadır Demek Mümkün Değil, Tanıttıran, H ve İşeri, G, (Hazırlayanlar) Aleviler Aleviliği Tartışıyor, Kalkedon Yayınları, İstanbul, 2006, s:82, Mustafa Talas, Eski Türk Dini Olan Göktanrı İnancı ve Türk Alevîlik-Bektaşiliğinin Benzerlikleri, http://www.eskitarih.com/?p=555 (erişim 22.12.2011), 2011, s:5

21Türkdoğan,a.g.e.,s:228-229 22 Yılmaz,a.g.e., s:134

23 Abdulkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler, I, Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1998, s:57

 

Kullanılan Kitaplar

 

ANONİM, 2011, Senkretizm, http://tdkterim.gov.tr/bts/senkretizm, Erişim tarihi: 13.12.2011) ATALAY, Besim, 1991, Bektaşilik ve Edebiyatı, Ant Yayınları, İstanbul

AVCIOĞLU, Doğan, 1978, Türklerin Tarihi, Tekin Yayınevi, İstanbul

BAL, Hüseyin, 2002, Alevi-Bektaşi Kültürü Sosyolojik Araştırmalar, Isparta: Fakülte Kitabevi Yayınları, İstanbul

ENGİN, Refik, 2000, Aleviler-Alewiten Amucalar: Kimlik Köken (Aleviler/Alewiten), Cilt:1, Hamburg.

ERÖZ, Mehmet, 1992, Eski Türk Dini (Gök Tanrı inancı) ve Alevilik-Bektaşilik, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul

GÖKALP, Ziya, 1917, Türklerde Totemizm, Animizm, Manizm ve Maturizm, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, Cilt I, sayı 5, İstanbul.

İNAN, Abdulkadir, 1998), Makaleler ve İncelemeler, I, Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara KALAFAT, Yaşar, 1998, Kuzey Azerbaycan-Doğu Anadolu ve Kuzey Irak’ta Eski Türk Dini İzleri-

Dinî Folklorik Tabakalaşma, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara KÖPRÜLÜ, Fuat, 1935, Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, Ankara MELİKOFF, Irene, 2006, Uyur İdik Uyardılar, Demos Yayınları, İstanbul

OCAK, Ahmet, Yaşar, 1999, Aleviliğin Tarihsel Sosyal Tabanı ile Teolojisi Arasındaki İlişki Problemi, İslami İlimler Araştırma Vakfı (Haz.), Ensar Neşriyat, İstanbul

ÖKTEM, Niyazi, 1999, Anadolu Aleviliğinin Senkretik Yapısı, İslami İlimler Araştırma Vakfı (Haz.), Ensar Neşriyat İstanbul

ÖZTÜRK, Ünsal, 2008, Damlanın İçindeki Gerçek Alevilerin Büyük Sırrı, Yurt Yayınları, Ankara SELÇUK, Ali, 2004, Mersin Tahtacılarında Kurban Fenomeni, Engin, İ, ve Engin, H, (Haz,):Alevilik, Kitap Yayınevi, İstanbul

ŞENER, Cemal, 2006, Aleviliğe İslam Dışındadır Demek Mümkün Değil, Tanıttıran, H ve İşeri, G, (Hazırlayanlar) Aleviler Aleviliği Tartışıyor, Kalkedon Yayınları, İstanbul

ŞEŞEN, Ramazan, 1975, İbn Fazlan Seyahatnamesi Tercümesi, Bedir Yayınları, İstanbul

TALAS, Mustafa, 2011, Eski Türk Dini Olan Göktanrı İnancı ve Türk Alevîlik-Bektaşiliğinin Benzerlikleri, http://www.eskitarih.com/?p=555 (erişim 22.12.2011)

TÜRKDOĞAN, Orhan, 2006, Alevi Bektaşi Kimliği, Timaş Yayınları, İstanbul

ÜLKEN, Hilmi Ziya, 1969, Anadolu Örf ve Âdetlerinde Eski Kültürlerin İzleri, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:17, Ankara

YILMAZ, Orhan, 2009a, Sıraçlar (Anşabacılı ve Hubyarlar) Beydili Alevi Türkmenleri, Veni Vidi Vici Yayınları, Zile

YILMAZ, Orhan, 2009b, Sünni Gözüyle Alevilik, Kızılbaşlık, Bektaşilik, (Elde Basım, ISBN: 978- 605-89397-2-1), Ankara: Veni Vidi Vici Yayınları, Zile

YÖRÜKAN, Yusuf Ziya, 2002, Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara


YÖRÜKAN, Yusuf Ziya, 2005, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri-Şamanizm, Yol Yayınları İstanbul

Yorum Gönder

0 Yorumlar