tag:blogger.com,1999:blog-55350666908029557342024-02-24T12:45:06.686-08:00TÜRKAlevi | Türk Aleviler, Alevi, Bektaşi, Kızılbaş Türkmenlerİl gider, töre kalır... Ana dilimiz, vicdanımız ve vatanımız için dilimiz döndüğünce, gücümüz yettiğince var olmaya devam edeceğiz.Unknownnoreply@blogger.comBlogger574125tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-33602510487741155652024-01-07T02:32:00.000-08:002024-01-07T02:32:58.327-08:00Fatih Altaylı Alevi mi?<p><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuEmYFpr_14bPFcaAi2TzLhMUbCa2TGDPSJaw659UtFR_nSCAHSkq0VDzc22PYL6WXhOk5MTiLACbf15EQBzu20uAMYuEQaOd0O_ovPqkTcyKIZjJ41cBUakSM5i_-OeWqypLcY-hyyPKEHmsx6sZBhSbe9TwpNtoA9kPioON4_iyIz_VICiKeEEHjVOZP/s820/fatih-altayl%C4%B1-alevi.webp" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="461" data-original-width="820" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuEmYFpr_14bPFcaAi2TzLhMUbCa2TGDPSJaw659UtFR_nSCAHSkq0VDzc22PYL6WXhOk5MTiLACbf15EQBzu20uAMYuEQaOd0O_ovPqkTcyKIZjJ41cBUakSM5i_-OeWqypLcY-hyyPKEHmsx6sZBhSbe9TwpNtoA9kPioON4_iyIz_VICiKeEEHjVOZP/s320/fatih-altayl%C4%B1-alevi.webp" width="320" /></a> Öncelikle belirtelim bu bir clickbait yani link tuzağı ama
bu sorunun cevabını arayarak bu siteye geldiğinize göre o cevabı da
bulacaksınız. Sitemizde yüzlerce akademik makale, araştırma, kitap özetleri,
site adıyla uyumlu ayrıntılı bilgiler var ama sitede en çok okunan veya siteye
en çok ziyaretçi getiren içerikler de “bilmem kim Alevi mi, şu Alevi mi, bu
Alevi mi? Tarzı sorular. Siteye gelenler bu arada belki başka içeriklere de
tıklar diye bunu mecburen arada bir yapmak zorunda kalıyoruz.</p><p class="MsoNormal"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bunu yapmamızın nedeni elbette okunma arzusu. Bu kadar
emeğin, zamanın, yapılan masrafın karşılığında maddi değil manevi karşılık
bekliyoruz. O da yazıların daha fazla kişi tarafından okunması. Siteye reklam
aldık ama henüz tek kuruş ödeme alabilmiş değiliz bu arada. Google reklamlarından
para kazanabilmek için günlük ziyaretçi sayısının milyonlar olması lazım. Bu sitenin
günlük ziyaretçi sayısı da ortalama 1000 civarında. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Artık hemen herkes adblock kullandığı için
reklam olsa dahi görmüyor. Gören de “reklama tıklayayım da siteyi yapanlara
katkım olsun” diye düşünmez. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Konuya dönelim. Birinin Alevi olup olmaması sizi neden bu
kadar ilgilendiriyor. Ünlü olan herkes hakkında Google’da en çok aratılan
şeylerden birisi de “Alevi mi?” diğerleri de “kaç yaşında, sevgilisi var mı,
sevgilisi kaç yaşında?” gibi sorular. Elimizde öyle bir istatistik olmadığı
için bu aramaları yapanların hani inanç veya mezhebe mensup olduğunu veya neden
böyle bir bilgiye ihtiyaç duyduğunu bilemiyoruz.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Fatih Altaylı Alevi mi? Mesela bu bilginin size katacağı şey
nedir? Örneğin bugüne kadar Fatih Altaylı’yı izliyor ve takdir ediyordunuz, bu
bilgiden sonra bakışınız mı değişecek? Yorum kısmı açık. Neden bunu merak
ettiğinizi yazarsanız biz de memnun oluruz.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Fatih Altaylı Alevi mi? Hayır değil. Sünni bir aileden
geldiğini ve dinle pek ilgisi olmadığını zaman zaman kendisi de söylüyor. Hatta
ekstra bir bilgi verelim. Fatih Altaylı Vanlıdır. Van’da herhangi bir Alevi yerleşimi
yoktur. Çaldıran Savaşı’nın yapıldığı yer Van Çaldıran değildir bu arada. Van’daki
Çaldıran ismi yakın zamanda verilmiştir. Osmanlı Safevi savaşının yapıldığı yer
bugün İran sınırları içinde kalan Çaldıran’dır. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ek olarak Fatih Altaylı’nın 6 Ocak’ta İzzettin Doğan’la
yaptığı söyleşiyi koyalım buraya.<o:p></o:p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/88HjFDbJEeY" width="427" youtube-src-id="88HjFDbJEeY"></iframe></div><br /><p class="MsoNormal"><br /></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-45707580748187489752023-12-14T09:20:00.000-08:002023-12-17T03:35:54.045-08:00Şeyh SaİT isminin Diyarbakır'da bir bulvara verilmesi<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEge3nkRRJEdgCwPOQAtnd7DGQTl4qJzJN17pikEq0vMvTaJD6_1CyF3Ydpfx5TE4YKqg6YIvVMKHzcFpqzBBNDea479vj6P9RrA-b596ZjvruPBa6mwBIAAwViScj8NhFpOWSXoAFajMDn9eQlPphyphenhyphenTmyLbxpHtNOOElK7Hbv1eDR1qPk69XhYJI2Jkbq8_/s800/%C5%9Feyh-said-bulvar%C4%B1.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="800" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEge3nkRRJEdgCwPOQAtnd7DGQTl4qJzJN17pikEq0vMvTaJD6_1CyF3Ydpfx5TE4YKqg6YIvVMKHzcFpqzBBNDea479vj6P9RrA-b596ZjvruPBa6mwBIAAwViScj8NhFpOWSXoAFajMDn9eQlPphyphenhyphenTmyLbxpHtNOOElK7Hbv1eDR1qPk69XhYJI2Jkbq8_/s320/%C5%9Feyh-said-bulvar%C4%B1.jpg" width="320" /></a></div>Son günlerin ülke gündemlerinden birisi de Şey Said’in adının Diyarbakır’da bir bulvara verilmesi konusu. Akp’li kayyım belediye tarafından, Türk devletine karşı Kürdistan diye bir devlet kurmak için isyan çıkaran ve daha sonra yakalanıp yargılanarak idam edilen azılı bir hainin adı, düşmanı olduğu devletin yollarına veriliyor. Ülke işgal edilse ancak bu kadarı yapılırdı. Şeyh Said kimdir diye uzun uzun açıklama yapmayacağız. Milletimizde okuma kültürü olsa, milyonlarca insan böyle bir şerefsizi savunmak için sıraya girmezdi. <p></p><p>Türkiye'nin Musul'u geri almak için operasyon hazırlığı yaptığı bir dönemde, İngilizlerin gazına gelerek - ki o tarihte Musul İngiltere'nin kontrolünde- isyan çıkaran ve daha iki yaşındaki cumhuriyeti yıkmaya çalışan bir soysuzdur.</p><p>Ne halt yediğinin kısa özeti:</p><p>➡Piran'da Jandarma'ya saldırma </p><p>➡Genç'in işgali</p><p>➡İsyana katılmaları için halka gözdağı</p><p>➡Palu'nin işgali</p><p>➡Elazığ'ın işgali </p><p>➡Silvan'ın işgali</p><p>➡Emirul müminin unvanlı mektuplar</p><p>➡Lice'nin işgali</p><p>➡Varto'nun işgali</p><p>➡Valileri memurları esir alma</p><p>➡ Kendisini devlet başkanı yerine koyup sözde kaymakamlar, müftüler, komutanlar atama.</p><p>➡Büyük Diyarbakır saldırısı</p><p>➡Yakalanma</p><p>➡Sorgusunda Diyarbakır'ı işgal etseydi özerklik için İngilizlerden yardım isteyeceğini itiraf.</p><p>➡Kürt halkına kendisi desteklemediği için sitem. </p><p>➡Yargılanma ve "vatanı parçalamaya teşebbüs" suçundan idam.</p><p><br /></p><p>Günümüzde birileriyle kıyaslayacak olursak Abdullah Öcalan ve Fethullah Gülen karışımı bir yaratıktır. "Şeyh Said'in adını bir yerlere veriyorsanız Abdullah Öcalan'ın adını da verirsiniz." önermesi de yanlış çünkü bunu çözüm süreci zamanında zaten yapacaklardı. Fethullah Gülen için bir şey demeye gerek yok, onlar zaten en baştan ortaklarıydı. "Hocam dönün artık bitsin bu hasret" diyorlardı.</p><p>Seçilmiş Hdp'li belediye başkanını bölücülük yapıyor diye görevden alıp yerine kayyım vali atadılar. Aynı bölücülüğü kendileri yapıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dili Türkçe olmasına karşın, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin internet sitesinde Kürtçe ve Zazaca seçenekleri var. Sokaklarındaki tabelalar yine aynı şekilde Türkçe ve Kürtçe. Devlet kurumları da yine aynı şekilde iki dilli. "Abdullah Öcalan'ın heykelini dikeceğiz" diye anıran birini hapse atıyorlar ama aynı kişinin yapmayı hayal ettiği şeyleri kendiler yapıyorlar. Bölücülük yapılacaksa da biz yaparız diyorlar. Akp yerine Hdp'li belediye başkanı olsa da hemen hemen aynı şeyleri yapardı zaten.</p><p>AKP’nin kitlesi için Şeyh Said isminin bir yerlere verilmesinde hiçbir sakınca yok tam aksine memnun olurlar. Benzer şekilde biri olan İskilipli Atıf’ın adını her yere verdiler zaten. Burada ölü taklidi yapan MHP ve Ülkü Ocakları var. Dayak yiyen hakem bile elli satır açıklama yapan Bahçeli bu konu hakkında tek satır söz söylemedi. Seçimlerde Hizbullahçılarla aynı ittifakta yer alan bir yapıdan tepki beklemek…</p><p>Ses çıkarması beklenenlerden biri de Chp’nin çiçeği burnunda genel başkanı Özgür Özel. Hani şu şehit cenazesine katıldıktan hemen sonra PKK’nın meclisteki temsilcileriyle görüşmeye giden şahıs da bu konu hakkında lütfedip bir şeyler geveledi. “Geçmişte yaşanan acılar var. Torunları incinir. Konuyu tarihçilere bırakalım vs vs” saydı durdu. Bu da önüne gelenle helalleşen Kılıçdaroğlu’nun bir başka versiyonu. Belki kürtlerden oy gelir umuduyla hainliği bariz belli olan bir soysuza bile saygıyı eksik etmiyor. Benzer şekilde İyi Parti İstanbul Milletvekili Salim Ensarioğlu da Şeyh Said’i savunan açıklamalar yaptı. Bir başka soysuz olan Seyit Rıza'nın Tunceli'de heykeli var. CHP'li vekiller altınd poz veriyor.</p><p>Tam bir tımarhane ortamına döndü ülke. </p><p><span style="color: red;"><b>17 Aralık tarihli güncelleme:</b></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-size: 13.5pt; line-height: 115%;">Bahçeli'nin
sesi çıkmıyor diye yazmıştık. Bahçeli dünkü toplantısında Şeyh Said için bir
şeyler söyledi nihayet. “Toplumda yükselen tepkilerden sonra cumhur ittifakının
kollarından </span>birisi de buna karşı çıksın ki hem İslamcı hem
milliyetçi kitleyi aynı anda yanımızda tutalım” diye düşündüler muhtemelen. Bahçeli’nin
yaptığı gaz almaktan başka bir şey değil. Kime atarlanıyorsun? Şeyh Said ismini
veren senin birlikte rejimi değiştirdiğin ve her koşulda yanında durduğun AKP’li
kayyım belediye başkanı değil mi? Maalesef bunu da yiyecek milyonlarca insan
var memlekette.<o:p></o:p></p><p><br /></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-91400087179992305932023-12-12T09:11:00.000-08:002023-12-12T09:11:12.692-08:00Japonya'da PKK ve Kürt Sorunu<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDyCbtPVHbxBiHZEha0aVxiZtfvv_-fwwoNK_A0Zjoo6uy6HpQiXcDbsDR6gvthaqytVacbdWQU-FhjOOVC9ofO41Iqggyiz3D4bDhtVF2QhFI7HHYeB4eM6BvPUKZhfylwtx466ueA0_Lbiv3h3HtA0uvTlmt99k0z5ExmLFBXZODWYj28iQmROgIbzr0/s1280/japonya-pkk-k%C3%BCrt-sorunu.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDyCbtPVHbxBiHZEha0aVxiZtfvv_-fwwoNK_A0Zjoo6uy6HpQiXcDbsDR6gvthaqytVacbdWQU-FhjOOVC9ofO41Iqggyiz3D4bDhtVF2QhFI7HHYeB4eM6BvPUKZhfylwtx466ueA0_Lbiv3h3HtA0uvTlmt99k0z5ExmLFBXZODWYj28iQmROgIbzr0/s320/japonya-pkk-k%C3%BCrt-sorunu.png" width="320" /></a></div>Başlığı görünce muhtemelen “Japonya ve PKK ne alaka?” niye
düşünmüş olabilirsiniz. Evet, başlık doğru, Japonya’daki Kürt ve PKK sorunu.<p></p><p class="MsoNormal"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Aşağıda uzun bir videonun bağlantısını bırakmadan önce kısa
bir açıklama yapalım. Bunlar Türkiye’yi, Ortadoğu’yu, Avrupa’yı, Amerika’yı
yıllardır karıştırıyorlar, “Türkler bizi katlediyor” yalanıyla propaganda
yapıyorlar, destekçi toplama çalışıyorlar, Türkiye’nin aleyhine her çeşit
faaliyeti yürütüyorlar. Bunlar zaten bilindik şeyler. Bu arada Avrupa’da bir
takım Alevi örgütleri de benzer şeyleri yapıyorlar. Alevilik adı altında sosyalizm-komünizm
propagandası ve Kürtçülük yapıyorlar. Ne halt ediyorlarsa yine etsinler o ayrı
konu ama bunu Alevilik adı altında yapmasınlar. Alevi olduklarından değil,
Aleviler sömürmeye müsait olduğu için Alevilik adı altında yürütüyorlar
faaliyetlerini.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Neyse biz konumuza dönelim. Seksenlerden itibaren birkaç tane
Kürt aşireti, Türkiye Japonya arasındaki vize serbestisinden faydalanarak
düzenli olarak Japonya’ya göçmüşler. Yıllar içinde dernekler kurmuş, bağışlar
toplamış, malum yalanlarla Japonların desteğini almaya çalışmışlar. Günümüze
geldiğimizde ise sayıları bir hayli artmış ve artık siyasetçileri bile
etkileyecek seviyeye gelmişler. Bunların yine her zaman yaptığı şeylerden biri
ise iyi bir şey yapıldığı zaman “Kürt”, bir suç işledikleri zaman kendilerini “Türk”
olarak tanıtmaları ve basının da haberleri bu şekilde yansıtması. Bu yüzden
Türkiye’nin dünyadaki imajı son derece kötüye çıkmış durumda. Japonlar akıllı
bir millet olduğu için bu yalana kanmamışlar ve haberlerde bu kişilerin
doğrudan Kürt olduklarını söylüyorlar. Hatta bazıları Japonya içinde özerk bir
Kürdistan kurmak için bile çabalıyormuş. Her yeri bıraktılar, dünyanın bir
ucunda kendi halinde bir adada mutlu mesut yaşayan Japonya’yı bile karıştırmayı
başardılar. Demek ki genetik bir şeyler var. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Uzatmadan, konu hakkında daha fazla bilgi isteyenler videoyu
seyredip, sosyal medya hesaplarından konuşmacıları da takip ederek fikir sahibi
olabilirler.<o:p></o:p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/Wz1JBOF6xkw" width="476" youtube-src-id="Wz1JBOF6xkw"></iframe></div><br /><p class="MsoNormal"><br /></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-13360726427717324642023-11-04T03:48:00.005-07:002023-11-04T03:59:23.180-07:00Kılıçdaroğlu Defol Git Artık<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNc03VSOZaJPlOUdZUNxd6hbunrJGFYzQyO3ook60g2emTixihLbx4lF-YckYnOXHPEuWwUpP9MM42lNzapXRcjHGJuV8fUtaY7oVH2TPv5rXH-t8lV9F0ZzvGBlexOkzPebAkSYLx9MuYn1AolUmOIVqCxbZv7niCssmm9v8gtrhRgQKdlB4C6RUU3qBl/s1280/Turuncu%20Modern%20Haftan%C4%B1n%20Konu%C4%9Fu%20YouTube%20K%C3%BC%C3%A7%C3%BCk%20Resmi%20.png" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNc03VSOZaJPlOUdZUNxd6hbunrJGFYzQyO3ook60g2emTixihLbx4lF-YckYnOXHPEuWwUpP9MM42lNzapXRcjHGJuV8fUtaY7oVH2TPv5rXH-t8lV9F0ZzvGBlexOkzPebAkSYLx9MuYn1AolUmOIVqCxbZv7niCssmm9v8gtrhRgQKdlB4C6RUU3qBl/s320/Turuncu%20Modern%20Haftan%C4%B1n%20Konu%C4%9Fu%20YouTube%20K%C3%BC%C3%A7%C3%BCk%20Resmi%20.png" width="320" /></a></div>Siyasetçilerde koltuğa oturduğu
zaman kalkmamak gibi bir alışkanlık var. Siyasi yelpazenin tüm partileri için
böyle. Bazıları babadan oğula geçiyor, bazıları partileri aile şirketine
çeviriyor ve yanına topladığı yancılarla birlikte kendi çıkarları doğrultusunda
hareket ediyor.<p></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal;">Bunlardan bizi şimdilik
ilgilendiren Kılıçdaroğlu adlı şahıs. CHP’nin başına geçmesi de zaten şaibeli
şekilde olmuştu ya neyse. 13 yıldır Erdoğan karşısında girdiği tüm seçimleri
kaybetmesine rağmen inatla koltukta oturmaya devam etti. Lafa gelince “demokrat
dede” pozları kesiyor ama uygulamaya gelince bambaşka biri. İl başkanlarını,
delegeleri, parti yöneticilerini hep kendi adamlarından seçti. Sonrası zaten
kendiliğinden geliyor. Kendileri çalıp kendileri oynuyorlar. Toplumda belli bir
oranda laiklik hassasiyeti olan, demokrasiye ve cumhuriyete gönülden bağlı bir
kitle zaten var. İnsanların bu duygularını ve o partiyi de kuran Gazi’nin
heybeti arkasına sığınarak kendileri çalıp kendileri oynuyorlar. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal;">Gitsene artık birader. 13 yıldır
girdiğin her seçimde tokat manyağı yapmış adam seni. Her seferinde inatla ve
ısrarla karşısına çıkmaya devam ediyorsun. Senin kişisel hırsların yüzünden bir
milletin geleceği çalınıyor. Bin kere de girsen kazanamayacaksın. Biz de yanlış
bir algıya kapılıp Alevilik yüzünden oy verilmediği inancına kapılmıştık ama
öyle değil. Alevi olması yüzünden oy vermeyen bir kitle elbette var. Chp’nin
başına kim geçerse geçsin, hiçbir şekilde oy vermeyecek bir kitle onlar. Kılıçdaroğlu’nda
zerre kadar liderlik vasfı yok. Buna oy veren %48’in hepsi Alevi mi sanki?
Tabii ki değil. Ülkenin her yerinden milyonlarca insan sırf Erdoğan’a karşı
oldukları için Kılıçdaroğlu’na oy verdiler. Kılıçdaroğlu dışında kim aday
gösterilse belki de kazanacaktı ama Erdoğan’ın karşısına kazanamayacak tek
kişiyi aday gösterdiler.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal;">İnsanın aklına başka sorular da
geliyor. Kılıçdaroğlu gizli Akp’li olabilir mi? Benzer şekilde Devlet Bahçeli
için de aynı şeyler söyleniyordu önceleri. Bahçeli artık gizli de değil açıktan
Akp’li olduğunu gösterdi zaten. Akp’nin karşıtı gibi durup, Erdoğan’ın
çıkarlarına bu kadar iyi hizmet eden başka liderler de yoktur herhalde. Bu
satırları yazdığımız sırada CHP kurultayı yapılıyor ve Kılıçdaroğlu yanına
topladığı adamlara tezahürat yaptırarak salona giriyor. Aklı başında olan,
kişisel çıkarlarını, verilmesi muhtemel koltukları, mevki ve makamları
düşünmeden sadece ülkenin çıkarlarını düşünen herhangi bir insanın Kılıçdaroğlu’nu
savunması mümkün değil. Böylesi bir ekonomik bunalımda, ülkeyi istila eden on
milyondan fazla sığınmacının sokaklarda kol gezdiği bir dönemde, Türk
vatandaşlığı ve Türk pasaportunun değerinin eksilere düştüğü, dünyada
itibarımızın kalmadığı bir zamanda %25 oy almayı başarı sayan birinin yanında
durmak için bu vatana ve millete düşmanlık beslemek lazım.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal;">Bugün ve yarınki seçimlerde Kılıçdaroğlu
yine genel başkan seçilir ve önümüzdeki yerel seçimlere de bu şekilde girerse
tarihinde aldığı en düşük oyu alacak. Yanına topladığı yalakaları “efendim en
az %50 alıyoruz” diye gazlasa da artık insanlar CHP’den tamamen soğudular. Bu şekilde
giderse elindeki büyükşehir belediyelerini kaybetmekle kalmayacak, Anadolu’daki
beldeleri bile kaybedecekler.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal;">“Bize oy vermezseniz şeriat
gelecek, Afganistan olacağız” edebiyatını yemiyor artık insanlar. Madem bu
kadar Afganistan olmak istemiyorsun, kalk o koltuktan. Biraz da başkaları
mücadele etsin.<o:p></o:p></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal;"></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal;"><i>Bu arada kapak fotoğrafındaki “Kılıçdaroğlu
en iyi Akp’lidir.” sözü Ümit Özdağ’a aittir. Bu kadar konuştuktan sonra gidip
seçimlerde ittifak yaptılar. Bu satırları okuyanlara tavsiyemiz, hiçbir
siyasetçiyi ciddiye alıp değer vermeyin. </i><o:p></o:p></p><br /><p></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-22096396781649865692023-09-30T09:00:00.004-07:002023-09-30T09:00:48.793-07:00Arapçanın Türkleri Araplaştırması - Türkler Araplaşıyor mu?<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0uJonQuwfutZFlNo9bWeTOyC13w79DsiBt5wDxfGM5RURj3KqIisvyQucfPsXXr4J4LeOwRargeTdZSl4hbYxnz5OnaLE_2oGhlX8WIdDsLguA3SHuDNyQsgH2lwPDx7M4uGBX9VNSVS_3BGSzJksIxVdImjJgUk83j94XJzC2vxMA2yp9c9Vy-tX2Y_M/s1280/t%C3%BCrklerin-arapla%C5%9Fmas%C4%B1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0uJonQuwfutZFlNo9bWeTOyC13w79DsiBt5wDxfGM5RURj3KqIisvyQucfPsXXr4J4LeOwRargeTdZSl4hbYxnz5OnaLE_2oGhlX8WIdDsLguA3SHuDNyQsgH2lwPDx7M4uGBX9VNSVS_3BGSzJksIxVdImjJgUk83j94XJzC2vxMA2yp9c9Vy-tX2Y_M/s320/t%C3%BCrklerin-arapla%C5%9Fmas%C4%B1.jpg" width="320" /></a></div>Türk tarihinde Arapça çok mühim bir yer tutmuştur. Arap hegomonyacılığı
İslam dinini de arkasına alarak Türkler ve başka milletler üstünde Arap
egemenliği kurmuştur. Örneğin İslamiyet ile ilişkisinde Araplar kendilerini
birinci sınıf Müslüman kendi dışındakileri de ikinci sınıf ya da mevâli (köle) Müslüman
olarak görmüşlerdir. Türklerin İslamiyet ile ilk tanışması 8. ve 9. yüzyıllarda
Türkistan da olmuştur. Arap ordularının komutanlığını yöneten Zalim Hac- cal ve
Kuteybe ile Türklerin tanışması Türklere ağır faturalara mal olmuştur. Binlerce
Türk genci canlarını vermek zorunda kalmışlardır.<p></p><p class="MsoNormal"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Yüzyıllarca Arapça Allah’ın dili, Arap örfü ise İslami
gelenek olarak İslamiyet’i kabul eden uluslara İslam’ın şartı olarak kabul
ettirilmeye çalışılmıştır. Böylece İslam olmak için adeta Arap örf ve
adetlerini Arap kültürünü benimsemek şart koşulmuştur. Bu nedenle insan temel
hak ve özgürlüklerinden birçok şey kaybedilmiştir. Tabi bu durum bütün Araplar
ve bütün Arap ülkeleri için söylenemez. Laik Cumhuriyetten yana Araplar ve Arap
ülkeleri de var. Örneğin; bizim ülkemizde özellikle; Adana, Mersin, Hatay, İskenderun
ve çevresinde yaşayan Arap yurttaşlarımız laik Cumhuriyetten yana, Atatürk
ilkelerini benimsemiş modern toplumsal kesimimizdir. Tarihte; Türk Arap
ilişkileri söz konusu olduğu zaman ya da Arap hegemonyacılığından söz
ettiğimizde bu toplumsal kesimimiz anlaşılmamalıdır. Eleştiri konumuz
İslamiyet’in adını kullanarak kurulmaya çalışılan Arap hegemonyacılığıdır. İslamiyet’i
kabul eden ulusları Arap hegemonyacılığının asimilasyonudur.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bu durumu İslam bilgini Mehmet Akif Ersoy şöyle tanımlamıştır:
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">“Müslümanların hepsi cahil; Arap’ı
cahil, Türk’ü cahil, Kürdü cahil, Arnavut'u cahil... Hepsi cahil...<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Dünya dünya olalı,
gafletin cehaletin, körlüğün, sağırlığın bu mertebesi ne görülmüş ne
işitilmiştir.<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Biz cehaletimiz
yüzünden dini bu hale getirdik. Din de bizi bu hale getirdi. İslam dini bir
miskinlik dini oldu.”<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal">Mehmet Akif Ersoy’un hutbelerinde ifade ettiği İslam dünyası
hiç iç açıcı değil. Bugünkü İslam dünyasına baktığımızda görülen tablo aşağı
yukarı aynı. İşte İran: Şehrin büyük meydanlarında sıkça görülen bir afişte,
“Hicap giymeyen kadın fahişedir.” Hicap; İslami giysiye verilen isimdir.
Kadınlarda örtünme yaşı; 7’dir. İslami giysi giymeyen kadının cezası ölümdür.
İslami giysi kendi tanımladıkları kadının gözünün bile gözükmediği giysidir.
Kadının; oje, ruj kullanması, süslenmesinin cezası 74 kırbaçtır. Kadının
şahitliği erkeğin yarısıdır. Kadın koca izni olmadan (yazılı) seyahat edemez,
çalışamaz, okuyamaz, evden dışarı çıkamaz. Birbirini tanımayan bir kadın ve bir
erkek bir mekanda bulunamaz. Bulunursa zina sayılır. Zina suçu taşlanarak
öldürülmektir. Hem de cami avlusunda cuma günleri cuma namazından sonra bu iş
yapılır. Koca zina eden eşini öldürürse cezası yoktur.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Koca istediği an eşine haber vermeden eşini boşar. Bu
durumda kadının çocuklar üstünde hiçbir hakkı yoktur. Bakire kızlara işlediği
bir suç nedeni ile idam cezası verilirse bakire olduğu için idam edilmez. Ancak
bekâreti bozulduktan sonra cezası uygulanır. İran’da İslami geleneğe göre kız
çocuklarının evlenme yaşı 9’dur. Mirasta kadın erkeğin yarısı kadar alır.
İran’da geçici birlikte olmak için muta nikâhı yapılır. Bir gecelik ilişki için
erkek istediği bir kadın ile birlikte olmak için imam kanalı ile muta nikâhı
yapar.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Suudi Arabistan’da; kız çocuklar 6 yaşından sonra erkeklerle
aynı ortamda bulunamaz. Bu günah ve yasaktır. Kızlar erkek öğretmenlerden ders
alamaz. Sadece telefon ya da monitör ile soru sorabilir. Bu ülkede, konser,
tiyatro, sinema yerleri açmak İslam’a göre günah ve yasaktır. Kadınların spor
için koşması, zıplaması, araba kullanması günah ve yasaktır. Kadının arabanın
ön koltuğuna oturması günahtır. Sevgililer günü, doğum günü v.s. nedeni ile
çiçek, hediyelik, kart satışı, mum, çiçek, v.s. günah ve yasaktır. 2002’de
süslü vücut hatlarını gösteriyor diye 82.000 çarşaf yasaklanmıştır. Üreten ve
giyenler cezalandırılmıştır. Afganistan’da; İslami giysi dedikleri giysiyi
giymeyen kadınlar idam ediliyor. Kadına okula gitmek yasak. Kan davalarında
para yerine kız çocuklar hibe edilir. Zina yapan kadın dedikleri kadınlar
günahkar diye kendi İslami anlayışlarına göre, cuma namazı sonrası stadyumlarda
binlerce erkeğin önünde taşlanarak (recm) öldürülür.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ahlaksız görülen kadına verilen ceza ölümdür. Kadınların
dondurma yemesi, müzik dinlemesi, şarkı söylemesi, dans yapması yasak ve günahtır.
Kadınların gülmesi, fotoğraf çekmesi, TV, radyo vs. dinlemesi günah ve
yasaktır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Hırsızlık yapanın el ve ayakları kesilir. Oje süren kadının
eli, ruj süren kadının dudakları satırla kesilir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bu ve benzer uygulamalar, Suudi Arabistan’da, Sudan’da, Fas’ta,
Birleşik Arap Ülkelerinde ve birçok İslam ile yönetilen ülkede devam
etmektedir. Cahiliye döneminin örf ve adetleri İslam adı altında bizim gibi
ülkelerde de özendirilmektedir. İslamiyet’e inanma Araplaşmaya dönüştürülmeye
çalışılmaktadır. İşte Hz. Muhammed’in söylediği iddia edilen bir Hadisi Şerif:
“Arapları üç nedenle sev: Çünkü ben bir Arap’ım, çünkü Kur'an Arapçadır ve
çünkü cennet sakinleri Arapça konuşurlar. Arapları sevmek imandır. Onlardan
nefret etmek ise imansızlıktır,<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bu anlayış açıkça Arapları üstün millet sayma değilse nedir?
İslamiyet kabul eden bir Türk böyle bir anlayışı benimserse iyi Müslüman olmak
için Arapça hayranı Türk karşıtı olmaz mı?<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Hâlbuki Türkler tarihleri boyunca Araplarla girdikleri
ilişkiler sonucu hep kaybeden taraf oldular. Osmanlının son döneminde ise
Araplar İngilizlerle birleşerek Müslüman Türkleri arkadan vurdular. Bir
zamanlar Kâbe’yi bekleyen Türk ordusu sadece Kâbe’yi değil, Arap yarımadasını,
Yemeni, Kuzey Afrika’yı, Filistin’i, Kerkük’ü, Musul’u, Halep’i, Şam’ı bile İngilizlere
bırakmak zorunda kaldı. Bu durum Türklerin Arapça ile tanışması sonucu oldu.
Arapça ve Araplara ödenen fatura bu oldu.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bu durumu o yıllarda cephelerden cepheye koşarak yaşayan
Mustafa Kemal Atatürk şöyle anlatıyor: <b style="mso-bidi-font-weight: normal;">“Türkler
Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arapların dilini
kabul ettikten sonra bu din Arapların (..) Türklerle birleşip bir millet teşkil
etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin millî rabıtalarını
gevşetti; millî hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. (..)<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Türk milleti birçok
asırlar, (..) bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kur’an-ı ezberlemekten
beyni sulanmış hafızlara döndü. (..)<o:p></o:p></b></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Türk milletini Allah
için, Peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak,
Allah’la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular.<o:p></o:p></b></p><p class="MsoNormal"></p><p class="MsoNormal">Yukarıda kısa bir bölümünü okuduğunuz yazı, Cemal Şener’in
Arapçanın Türkleri Araplaştırması adlı kitabından alıntıdır. Kitabın tamamını
okumak veya indirmek için <a href="https://drive.google.com/file/d/1SNhoH8ycbMjyqOiZFJo6ozWX63dqhlTr/view?usp=drive_link"><b>bağlantıya</b></a> tıklayabilirsiniz.<o:p></o:p></p><br /><p></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-10266595627913720302023-09-05T10:30:00.000-07:002023-09-05T10:30:00.361-07:00"Keşke Sırplar Kazansaydı" diyenler<p></p><p class="MsoNormal"></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi24Hchsvrdjy9O2YIelw3heDBZgqJkpLCd6oVPZTzyQCF5PJ0z32mEo6H7K_rn9Hdbp-9TQxfvHGScdYwM4x6qg9nThDmBY_UoY7dSLKh4a9VQiBeklXxcLMoAHoipdgqxjmUbD5LtHVkBlkJF097LGidzNligV7_cLQA70nrzF14hXxB0wNUiX0eIgjfo/s960/ebrar-karakurt-bos-yapma-abdulhamid.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="540" data-original-width="960" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi24Hchsvrdjy9O2YIelw3heDBZgqJkpLCd6oVPZTzyQCF5PJ0z32mEo6H7K_rn9Hdbp-9TQxfvHGScdYwM4x6qg9nThDmBY_UoY7dSLKh4a9VQiBeklXxcLMoAHoipdgqxjmUbD5LtHVkBlkJF097LGidzNligV7_cLQA70nrzF14hXxB0wNUiX0eIgjfo/s320/ebrar-karakurt-bos-yapma-abdulhamid.jpg" width="320" /></a></div>Hepinizin de bildiği gibi voleybol mili takımımız Avrupa
şampiyonu oldu. İçimizde –maalesef- yaşayan, sayıları az olan fakat sesleri çok
çıkan bir güruh ise rakip takım olan Sırbistan’a başarılar diledi. Bunlar artık
tamamen Araplaşmış ve kadını hiçbir alanda görmek istemeyen canlılar. Benzer bir
şampiyonluğu erkek milli takım kazanmış olsa, hepsi sokağa dökülecekti ama
kadınlar kazandığı için hazmedemediler. Sosyal medyadan da gördüğümüz üzere
oyuncuları linç ettiler, konuyu başka başka yerlere çektiler, gündem
değiştirmeye ve başarıyı gölgelemeye çalıştılar. <o:p></o:p><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Bunlar kim? Bunlar Kurtuluş Savaşı için “Keşke Yunan
galip gelseydi” diyen fesli soytarının müritleri. Türklüğe alerjileri olduğu
için, Türklerin başarısını da kıskanıyorlar. Kendileri Türk milletine ait
olmadıkları için bu başarıyı sahiplenmemelerini anlayabiliriz ama bu kadar
alçakça saldırmaları kabul edilemez. Gericiliğe karşı herkesin tek vücut olması
ve bu karanlığın her tarafı kaplamasına engel olması lazım.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Dertleri oyunculardan birinin lezbiyen olması değil. Öyle
bir dertleri olsa en büyük İslami holdinglerden birinin başkanının, iki erkekle
grup yaparken videosu yayıldığı zaman tepki gösterirlerdi. Sustular. Kuran
kurslarında çocuklara tecavüz edilirken ve bütün ülke bununla çalkalanırken
tepki gösterirlerdi. Sustular. Yine en büyük tarikatlarından birinin şeyhi 6
yaşındaki kızını 29 yaşındaki adama satarken tepki gösterirlerdi. Sustular.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Bunların derdi lezbiyenlik değil, kadınların sokağa
çıkması, sosyal hayatın içinde olması, topluma karışması, dünya çapında başarılara
imza atması. Çünkü bunların savunduğu düzende kadının ne adı ne de yeri var.
Evine kapanmış ve kara çarşafa sarılmış bir canlı hayal ediyorlar.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Başka hiçbir konuda sesi çıkmayan adamlar konu kadınlar
olduğu zaman karar makamı kesiliyor ve “Şunu yapmasınlar, bunu yapmasınlar”
diye akıl veriyor. Aklı olan kendine saklasın. Kimsenin sizden akıl almaya
ihtiyacı yok. Zaten verecek bir aklınız olsa kendiniz kullanır ve bu halde
olmazdınız. İnsan Afganistan olma hayali kurar mı? Bunlar kuruyor. Hayalini kurdukları
düzene ulaşmak için önce kadınların sosyal hayattan çekilmesi lazım. Bunun için
çabalıyorlar. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Yine takımın yıldızlarından olan <em><span style="background: white; font-family: "Arial","sans-serif"; font-style: normal; mso-bidi-font-weight: bold;">Melissa Vargas üzerinden de ahlaksızca saldırıyorlar. Sizin
ülkeye doldurup vatandaş yaptığınız 10 milyon Suriyelinin toplamından kat kat
daha fazla katkısı var Vargas’ın bu ülkeye. 250 bin dolara vatadaşlık
satılırken, Suriyeli, Afgan, Pakistanlı ve bilumum ne idüğü belirsiz Ortadoğuluya
peynir ekmek gibi vatandaşlık dağıtılırken sesi çıkmayan ama Türkiye’ye
şampiyonluk getiren bir sporcunun vatandaş yapılmasına böğürenlerin de zerre
kadar milli duygusu yoktur.</span></em><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">İsminin önünde akademisyen yazan cemaatçi artıkları
ahlaktan bahsediyor ama her ay maaşlarını alkolden alınan, genelevlerden
toplanan, faize yatırılan paralardan kesilen vergilerden alıyorlar. İşin ucunda
para olduğu için hiçbiri reddetmiyor. <o:p></o:p></span></p>
<p style="background: white; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt;"><span style="font-family: "Arial","sans-serif";">Frida Kahlo ,"Ahlak, namus
deyince sadece kadından konuşan herkes ahlaksız ve namussuzdur." der. <o:p></o:p></span></p>
<p style="-webkit-text-stroke-width: 0px; background: white; box-sizing: border-box; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; line-height: 18.0pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 7.5pt; orphans: 2; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-decoration-thickness: initial; white-space: pre-wrap; widows: 2; word-spacing: 0px;"><span style="font-family: "Arial","sans-serif";">Nietzsche de ekleme yaparak
; "Kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa bilin ki en namussuzu odur.”
der.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; line-height: 115%;"><o:p> </o:p></span></p><br /><p></p><p></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-53414737423301094232023-09-02T06:04:00.004-07:002023-09-02T06:04:59.524-07:00Türkmenlerin Kürtleşmesi Ne Zaman Başladı<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEQLeP8pljluPS5g7rbr3giLj-fZFd893BWLK-AQ-HrPLLKyMLh9QsM0Hgtc_KGvRQH32zrlbxNq5pc6RGD-7M1iq8SXi1fkFfzQqKxpvpr6sylWShXi5gmObznHmJNEb0aBRldMJU7qmaq8u5GHpAvO8VIS8QL2tqbgmDOHWBk4Ay6Yh4QO11-f_QkdXq/s1280/kurtlesen_turkler.webp" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEQLeP8pljluPS5g7rbr3giLj-fZFd893BWLK-AQ-HrPLLKyMLh9QsM0Hgtc_KGvRQH32zrlbxNq5pc6RGD-7M1iq8SXi1fkFfzQqKxpvpr6sylWShXi5gmObznHmJNEb0aBRldMJU7qmaq8u5GHpAvO8VIS8QL2tqbgmDOHWBk4Ay6Yh4QO11-f_QkdXq/s320/kurtlesen_turkler.webp" width="320" /></a></div><span style="font-family: Arial, "sans-serif"; font-size: 12pt;">Prof. Dr. Zeki Velidi Togan'ın
tespitine göre, Fars vilayetine yerleşen Salgur ve Ağaçerilerin bir kısmı, Moğollar
geldiği sırada Farslaşmış bulunuyordu. Demek ki İslam'la tanıştıktan sonra Orta
Dolu'ya göç eden değişik Türk gruplarının kimlik değiştirip başka bir kümeye dâhil
olması, Kürtleşme öncesinde de görülen vakıalardı. Moğollar geldiğinde
Farslaşma tamamlanmışsa, Türk topluluklarının geçirdiği değişimin miladını en az
üç nesil önceye, yani Moğolların gelişinden </span><span style="font-family: Arial, "sans-serif"; font-size: 12pt;">80
</span><span style="font-family: Arial, "sans-serif"; font-size: 12pt;">yıl önceye
kadar taşımak gerekmektedir. Çünkü Togan, bu kitlelerin dillerini değiştirmelerinin
3·4 nesilde gerçekleştiğini kaydetmiştir.</span><p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt;">Ünlü Rus tarihçi Gumilev'e dayanarak
D. Ahsen Batur da, bu konuda benzer şeyler söylemiştir. Ona göre, okuma yazma </span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd417193-Identity-H;">bilmeyen halkların dili çok çabuk değişmektedir. Gerçekten
de ana dilini birkaç yüz kelime ile konuşan ve okuryazar olmayan halklar, üç
nesil içinde dillerini değiştirebilirler. Örneğin birinci nesil A dilini,
ikinci nesil A ve B dillerini, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>üçüncü
nesil ise tamamen B dilini konuşmaya başlar. Üçüncü kuşaktan sonra torunlar,</span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt;"> </span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd417193-Identity-H;">dedelerinin hangi dili konuştuğunu anımsamazlar, hangi
dili konuşuyorlarsa o halkın kimliğini benimserler.</span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd417193-Identity-H;">Türkmen
aşiretlerinin Kürtleşme nedenleri üzerinde kafa yoranlar, Kürtleşmenin ne zaman
başladığında olmasa bile, ne zaman ivme kazandığında adeta ağız birliği yapmışlardır.
Kürtleşme nedenleri nereye bağlanırsa bağlasın, bütün çalışmalarda, Yavuz
Sultan Selim ile Şah İsmail arasındaki mücadele, Kürtleşme hadisesi için bir
milat sayılmıştır. Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda çok sayıda bulunan Türkmen
aşiretlerinin Kürtçe ve Zazaca öğrenmesinin temel nedeni, Yavuz Sultan Selim döneminde
ve daha sonraki dönemlerde, Kürt beylerine tanınan geniş imtiyazlara
dayanmaktadır. Bu dönemden önce Kürtleşen Türkmen aşiretlerinin varlığı
konusunda net bilgilere sahip olmamakla birlikte, Kürtleşme sürecinin cılız da
olsa bundan önce başladığını, güçlü bir olasılık olarak kaydetmek gerekiyor. Örneğin
</span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd612059-Identity-H;">Ziya Gökalp, </span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd417193-Identity-H;">Türkmenlerin Kürtleşmesini Selçuklu dönemine kadar
uzatmaktadır. Nitekim daha 13. yüz yılda kaleme alınan eserlerde </span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd612059-Identity-H;">"Oğuz Kürtleri" </span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd417193-Identity-H;">kavramının
kullanılması, -eğer Kürtlerin Türk/Türkmen kökenli olduğunu ifade etmiyorsa- Kürtleşen
Oğuzları ifade ediyor olmalıdır. Daha Çaldıran Savaşı'ndan önce birçok Kürt aşiretinin
-mesela Sürgü</span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt;">cü
gibi- </span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd417193-Identity-H;">Türkçe isimler taşıması da Gökalp'in
bu görüşünü desteklemektedir.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd417193-Identity-H;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd417193-Identity-H;">Günümüzde
birçok araştırmacı tarafından Türkmen aşiretlerinin Kürtleşmesine neden olduğu
için dönemin Osmanlı politikası şiddetli şekilde eleştirilmiştir. Ancak tarihi
olaylara bugünün şartlarına göre değil, kendi özgün koşullarında bakmak gerekmektedir.
Kendi koşulları içinde bakıldığında Osmanlı açısından bu politika, hemen sonuç
almaya yönelik pratik bir yöntemdi. Zaten benzer bir yöntem, önce Abbasiler ve
daha sonra da Eyyubiler tarafından kullanılmıştı. Hatta bu yöntemi, sadece
Osmanlılar değil, rakipleri Safeviler de kullandılar. Anadolu'da zamanla Kürtçe
öğrenen Şii/Kızılbaş aşiretlerinden bir kısmını, Sünni Özbek saldırılarına bir
tampon oluşturması için İran Horasanı'na naklettiler. </span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt;">"Horasan </span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd612059-Identity-H;">K</span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt;">ürtleri"</span><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd417193-Identity-H;">nin asıl hikayesi de işte burada başlamaktadır. Özetle; Kürtçe
konuşan Şafiler, Anadolu ile İran arasına; Kürtçe konuşan Kızılbaşlar (Şiiler)
ise Özbekler ile İran arasına tampon olarak yerleştirilmiştir.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 12.0pt; mso-fareast-font-family: Fd417193-Identity-H;">Yukarıda bir kısmını olduuğunuz yazı, Ali Rıza Özdemir'in kitabından alınmıştır. <a href="https://turuz.com/book/title/Qayib+Turkler-Etnik+Cughrafya+Bakimindan+Kurtleshen+Turkmen+Eshiretleri-Ali+Riza+Ozdemir">Bağlantıdan</a> pdf sürümünü okuyabilir veya satın alabilirsiniz</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; mso-layout-grid-align: none; text-autospace: none;"><span style="font-family: "Arial","sans-serif"; font-size: 8.0pt;"><o:p> </o:p></span></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-87168928114131684972023-08-08T08:02:00.002-07:002023-08-10T03:07:01.235-07:00Kırgızistan, Özbekistan Alevileri: Laçiler<p></p><p class="MsoNormal"><span style="background-color: white;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisfqAiNvgmJMz3h6c4guUTAUblGVqqmg-Jzi3uUQoarlzRCJjVevD0yzD57MqG0vqqADjXH1E2nrO8VU-nm8Ca508QOpIbqax7cCELrIhXCjCDPP92Sdjd_B-t90LJYdPu0Vcly2bL0dyXKtSHjhVvE7wESVg6PjM-XvHZeg0ALnheSaXdeVHuL16Y3ASM/s1100/k%C4%B1rg%C4%B1zistan_%C3%B6zbekistan_alevileri.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="825" data-original-width="1100" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisfqAiNvgmJMz3h6c4guUTAUblGVqqmg-Jzi3uUQoarlzRCJjVevD0yzD57MqG0vqqADjXH1E2nrO8VU-nm8Ca508QOpIbqax7cCELrIhXCjCDPP92Sdjd_B-t90LJYdPu0Vcly2bL0dyXKtSHjhVvE7wESVg6PjM-XvHZeg0ALnheSaXdeVHuL16Y3ASM/s320/k%C4%B1rg%C4%B1zistan_%C3%B6zbekistan_alevileri.png" width="320" /></a></div>Aşağıda bir kısmını okuyacağınız yazı, Dr. Ali Yaman'ın Allahçılar - Orta Asya'da Yesevilik, Kızılbaş Türkler, Laçiler adlı kitabından alınmıştır. bu konuyla ilgili internette çok fazla kirli bilgi olduğu için doğrudan birinci kaynaktan okumanızı tavsiye ederiz.<p></p><p class="MsoNormal">XIX. yüzyıl sonlarında Orta Asya ve Kafkasya olarak
genellenebilecek eski Sovyetler Birliği coğrafyasında Nakşibendilik, Kadirilik,
Yesevilik ve Kübrevilik olmak üzere dört büyük tarikatın faaliyette olduğu
bilinmektedir. 12.-13. yüzyıllardan itibaren Orta Asya’da en güçlü tarikat olan
Yesevilik, zamanla ya diğer tarikatlarca özümsenmiş, ya da başka adlar altında
kendini kısmen yaşatmayı sürdürmüştür. Bizim gerek kaynak gerek alan
araştırmalarımıza göre Anadolu’daki Alevi-Bektaşiler ve Kırgızistan’daki Laçiler
Yesevi Yolu’na özgü bazı özellikleri günümüzde başka şekiller altında olsa da
yaşatmaktadırlar.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Burada
Kırgızistan’daki Laçilerin geçmişi, Yesevi Yolu’yla olan benzerlikleri ve
kendine has özellikleri ele alınmaya çalışılacaktır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Türk topluluklar arasındaki sufiliğin gelişim sürecine
baktığımızda Yesevilik, tarihsel süreç içerisinde benzeri oluşumları hem
etkilemiş, hem de etkilenmiştir. Şöyle ki mesela zaman içerisinde Nakşibendi
tarikatının esasını oluşturan hafi (sessiz) zikirden sapmalar meydana gelmiş ve
bunun sonucunda tarikat içerisinde zikirin hafi mi yoksa cehri mi olacağı
konusunda önemli tartışmalar başlamıştır. Zikire ilişkin bu değişim muhtemelen
Yeseviliğin etkisiyle oluşmuştu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Orta
Asya’da Yesevilik zamanla diğer tarikatlar içerisinde eridi. Ayrıca zaman
içerisinde, onun Orta Asya’daki nüfuzundan yararlanmak isteyen başka
tarikatlar, özellikle de Nakşibendilik, onunla kendini ilişkili göstermeye
çalıştı ve bunda da başarılı oldu.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">…..<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Yesevi yolunda Nakşibendilikten farklı olarak sesli zikir
(zikr-i cehr), müzik, raks-ı sema ve kadınlı-erkekli zikir/ibadet vardır.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yeseviliğin bu ayırıcı özellikleri göz önüne
alınarak, günümüzde bu özelliklerin devamı şeklinde ibadet ve ritüelleri
sürdüren Alevi-Bektaşiler ve Laçiler hakkında araştırmalar yapılması
gerekmektedir. Laçiler konusunda ise literatürde yer alan bilgiler çok daha
azdır. Kadın-erkek toplanarak Yesevi’nin “Hikmetler”ini dutar eşliğinde
söyleyen ve Alevilerdeki “semah” benzeri hareketlerle<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>coşan bu topluluk hakkında da bilgiler yetersizdir.
Laçilerin ibadet ritüeli olan zikirleri, Alevi-Bektaşilerin Cem ibadetleri ile
pek çok ortak özelliğe sahiptir. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">…..<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Yesevilik, Türkistan (Yesi) çevresinden başlamak üzere Türk
toplulukların yaşadıkları alanlara yayıldı. Anadolu ve Balkanlara kadar ulaştı.
Rus Alimi Gordlevski’nin belirttiği üzere “…Küçük Asya halkının düşünce
yapısına, Orta Asya Türk mistikleri “atalar” da büyük etkide bulunmuşlardır.
Bunlar, Küçük Asya’ya , Ahmet Yesevi’nin mezhebini ve hikmetlerini
taşıyorlardı…”<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Demek ki Yesevi Yolu zaman içerisinde değişik isimler
altında da olsa devam ederek, Kırgızistan’a da Anadolu’ya da bu şekilde ulaştı.
Örneğin Yesevi Yolu’nun Kırgızistan’daki izbasarları ileride söz edeceğimiz
üzere Laçilerin adı, zikir sırasında çıkarılan sese dayandırılmış, Yesevi
Yolunun Anadolu ve Balkanlar’daki devamcıları olan Bektaşiliğin adı ise Hoca
Ahmet Yesevi’nin halifesi olan Hacı Bektaş Veli’ye dayandırılmıştır. Orta
Asya’da hakim Ahmet Yesevi kültü, Anadolu’da yerini, yine onunla bağlantılı
yerel dedelere ve babalara bırakmıştır. Hacı Bektaş Veli de bunlardan biridir.
Yüzyıllara dayanan bu süreçte bu tür bir değişimin yaşanması çok doğaldır.
Burada bizim açımızdan önemli olan Yesevi Yolu’nun temel motiflerinin bu
topluluklarda nesilden nesile aktarılarak korunmuş olmasıdır. İşte bu bakımdan
Yesevi kültürü bakımından önemle incelenmeleri gerekmektedir.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bu iki toplulukta da Ahmet Yesevi’nin “Hikmetler”inde
belirtilen kadınlı erkekli, sesli zikiri esas alan, raks ve sema ve müziğe yer
veren bir ritüel ibadet işlevini görmektedir.<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Hem Laçiler hem de Alevi-Bektaşilerin geleneksel yaşam alanlarında
ağırlıklı olarak, sözlü geleneğin hakim olduğu ve ellerinde bulunan elyazması
kitaplarda Ahmet Yesevi ile ilgili menkıbeler yer aldığı görülmektedir. Örneğin
Alevi-Bektaşi grupların içinde bazıları<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>doğrudan Ahmet Yesevi’ye neseben mensubiyet iddia etmekte hatta Ahmet
Yesevi adını taşıyan bir ocak da bulunmaktadır. Anadolu’da yaptığım alan
araştırmalarına göre bu ocak Şah Ahmed Yesevi, Ahmed Yesevi veya Şıh Ahmed Dede
Ocağı adlarıyla anılmakta, bu ocağın Malatya, Erzincan, Tunceli ve Tokat’ta
dedeleri bulunmaktadır. Yine Bektaşi silsilenameleri ve icazetnamelerinde de
Ahmet Yesevi mutlaka yer almaktadır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Ayrıca hem Laçiler, hem de Alevi-Bektaşiler arasındaki zikir
esnasında kullanılan dil sade Türkçe olup, halk dilidir. Laçiler de ağırlıklı
olarak Ahmet Yesevi’nin “Hikmetler”ini dutar eşliğinde “hapız” adı verilen ve
Ahmet Yesevi’nin “Hikmetler”ini ezbere bilen kişiler söylemektedir.
Alevi-Bektaşilerde ise Yesevi geleneğinin Anadolu’da yerini almış olan
kişilerin şiirlerini (deyiş) mürşid/dede veya aşık/zakir gibi adlarla anılan
kişiler söylemektedirler. Her iki toplulukta da kullanılan dil Türkçe’nin
farklı versiyonlarıdır ve eskiden günümüze otantik halini yitirmeden
gelmişlerdir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Laçileri, eski Sovyetler Birliği etki alanı dışındaki bilim
çevrelerine tanıtan Fransız araştırmacı Bennigsen olmuştur.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">…..<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiexHShQSgDW9BgPWF8phR1JgCADEbOqMT_RNXNK_P9-HpMntUhuJW324Yg2lT4b5DCBI-ohjjzf9vrQzqOSOn76g2g_Ncls7_hjy_XIdmZ25fAyi76RidJMuzJbco95OjJ7X5piy98t0dj62OOeD0xzHKbmpKYx0J8lL6hkNQrdh5zQk7lT_sYk_HE-u8I/s819/t%C3%BCrkistan_alevi_yerle%C5%9Fimleri.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="484" data-original-width="819" height="189" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiexHShQSgDW9BgPWF8phR1JgCADEbOqMT_RNXNK_P9-HpMntUhuJW324Yg2lT4b5DCBI-ohjjzf9vrQzqOSOn76g2g_Ncls7_hjy_XIdmZ25fAyi76RidJMuzJbco95OjJ7X5piy98t0dj62OOeD0xzHKbmpKYx0J8lL6hkNQrdh5zQk7lT_sYk_HE-u8I/s320/t%C3%BCrkistan_alevi_yerle%C5%9Fimleri.png" width="320" /></a></div><br />Geleneksel Alevi yerleşim alanlarının olduğu gibi merkeze
uzak, dağlık ve ulaşılması güç alanlarda yaşayan Laçiler’in kapalı bir topluluk
olmalarının da nedeniyle olsa gerek, haklarındaki bilgiler yetersizdir. Bugün
artık yavaş yavaş gelişmiş alanlara göç etseler de Laçilerin geleneksel
yerleşim alanlarının merkeze uzak, dağlık alanlar olduğunu görülüyor.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bunu anlamak için haritaya bakmak ve Laçi
kışlaklarına gitmek yeterli olacaktır.<o:p></o:p><p></p>
<p class="MsoNormal">….<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Laçi adının kökeni üzerinde kaynaklarda yeterli bilgi
yoktur. Mambetaliyev, “Liyaçi, Laaçi” adlarını kullanmakta,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>zikir ettikleri zaman söyledikleri “illahu”
diyen bağırışlarından dolayı “laaçılar”; “laalar”, “lyaçiler” diye ad verilmiş.
Bana göre de Laçi veya Laaci deyimi, zikirde gerçekleştirilen eylemle doğrudan
ilintilidir. Çeşitli zikir şekilleri gördükten sonra bende böyle bir kanaat
oluştu. Şöyle ki zikir sırasında en çok kullanılanlar “İllallah”, “La ilahe
illallah” ve “Hu” gibi kutsal sözlerdir. Çeşitli zikir uygulamalarında
tekrarlanan bu sözleri düşünerek, Lahci ve Laçi sözlerinin kökenini anlamaya
çalıştım. Buna göre “Laçi, Laaçi, Lyaçi” gibi adların bu sözlerden dolayı
ortaya çıktığına hükmettim. Şöyle ki Laçilerin dışındaki halk onların zikir
ibadetlerine katılamamış, bilinenler dedikodu boyutundan ileri gidememiştir.
Onlara zikirlerindeki sözlerinden dolayı “La ilahe illallah diyen” anlamına
gelmek üzere “la diyen” şeklinde “La-ci/Lahci” denilmeye başlanmıştır. Türk
dilinin gramer yapısı, söyleyiş biçimi bakımından da bu açıklama doğru
gözükmektedir.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Laçi olmayanlarla görüşmelerimizde onların bu sözcüğü bir
küçümseme, bir alay etme aracı olarak kullandıklarını gözlemledik. Çünkü
doğrusunu bilmeseler de Laçileri hep kulaktan dolma dedikodularla tanımışlardı.
Bu dedikodular da onların “ahlaksızlık” içeren ayinleri, yani zikirleri esası
oluşturuyordu.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kademcay’da bir lokantada
sohbet ettiğimiz iki yaşlı kişi, Laçilerle ilgili sorularımıza, çevredekiler
duymasın diye kısık sesle ve anlattıklarına zaman zaman gülerek yanıt
vermişler, bunları görüp görmediklerini sorduğumuzda ise, görmediklerini yalnız
duyduklarını ifade etmişlerdi. Biz Laçilerle görüşmelerimizde ise Laçi adına
yüklenen kötü anlamlardan dolayı rahatsız olduklarını gözlemledik. Bazıları
kendilerinin her zaman Allah’ı zikreden bir ibadet tarzları olduğuna dayanarak
“Allahçı” olarak adlandırmalarının daha doğru olacağını söylüyorlardı. Bu adın
onlar arasında eskiden beri mi kullanıldığı, yoksa “Laçi” adının küçümseme
amaçlı kullanımına karşı geliştirilen bir isim mi olduğu konusu ise açık değildir.
Ayrıca Laçilerin kendi aralarında birbirleri için “Divane” sözünü de
kullandıklarını gördüm. “Bizim Divaneler” şeklindeki ifadelerinden bu sözcüğü
de kendilerini tanımlamak için kullandıklarını anlıyoruz.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Bennigsen’in de çok doğru olarak belirttiği üzere “…Doktrini
bölgesel şartlara adapte edilmiş olan ve İslam öncesi Türk inanç ve
geleneklerinden oldukça etkilenmiş bulunan Yeseviyye tarikatının, XIII. asırdan
XV. asıra kadar tüm Orta Asya’da, Harezm’de, Uzak Kafkasya’nın Türkmen
ülkesinde ve Orta Volga’nın Tatar ülkesinde müntesipler bulunmuştur. Horasan,
Kuzey İran ve Anadolu’da Yesevi gruplar teşekkül etmiştir. XV. ve XVI.
Asırlarda Orta Volga’daki Yesevi gruplarını Nakşbendiyye tarikatı kendi içinde
eritmiştir. Hazar denizi ötesindeki Türkmen kabilelerinde bu süreç hemen hemen
tamamlanmıştır. XIX. asrın sonunda Yeseviyye grupları kalabalık halde sadece
Fergana vadisinde mevcuttu…”<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Öncelikle kaynaklarda Laçilerin tarihi geçmişi ve inanışları
hakkındaki bilgilere bir göz atalım. Laçiler hakkında en fazla bilgiyi S. M.
Mambetaliyev sunmaktadır. Yayınlanmış biri Rusça, biri Kırgızca kitabında
Laçiler konusuna önemli yer ayırmıştır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">…..<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Mambetaliyev’e göre onlar şeriatın yazılı kurallarına
uymayarak onun yerine kendi mistik ritüellerini uygulamışlardır. Onlar gece
zikirlerini<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>müridleriyle<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>beraber<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Cami’de değil de mürid evlerinde<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>yapmaktaydılar. Bu<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>evlere<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kadınlar<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>ve<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>erkekler<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>beraberce<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>gelirdi. Onlar Ahmet<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>Yesevi’nin<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“Hikmetlerini”
okurlar, dini<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ilahiler<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>söylerler,<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>kendilerinden<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>geçerek çeşitli
hareketler yaparlardı.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İşte bütün
bu<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>dini ilahiler, hareketler ve<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>göz yaşlarından<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>sonra<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>öylesine<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yorgun ve<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bitkin<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>düşerlerdi ki kendilerine<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>gelmek<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>için<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>sabaha<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kadar<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bu<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>evde<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kalırlardı. Rakip ve sapkın
olarak gördükleri bu tarikatın yayılma eğilimi göstermesi de din adamları ve
diğer tarikat şeyhlerinin onların hiç<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>hoşuna gitmiyordu şüphesiz. Müslüman din<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>adamları<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ve<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>diğer<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>tarikatların<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>İşanları<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bu<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>yeni<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>tarikat mensuplarına
dinsizlik ve ahlaksızlık suçlamalarında bulundular. Bu şekilde birbirini
tutmayan gerçekdışı çeşitli dedikodular ortaya çıkmıştır. Bütün bu yanlış
dedikodular sonucunda ortaya çıkan baskılarla Laçiler sık sık yaşadıkları
alanlardan göç etmek zorunda kalmışlar içine kapanık Laçi yerleşim alanları
ortaya çıkmıştır. Laçiler<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>hakkında<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kulaktan kulağa<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yayılmış olan<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>dedikodular<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ve<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>onlara yönelik<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ahlak dışı suçlamalar[16] nedeniyle onlar ile
onların dışındaki yerli halk<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>arasında<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>hiçbir ilişki kurulmamıştır. Tabii ki<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bütün<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>bunlardan<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>sonra insanlar<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ister<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>istemez<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Laçiler<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ile<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>ilişki<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kurmamışlardır. Böylece
içine kapalı bir topluluk olarak yaşamışlardır.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Varolan sınırlı kaynaklara göre Müslüman din adamları
Laçiliği bir tür sapkınlık olarak gördüklerinden açıkça cephe almışlar ve
tarikatın o dönemdeki lideri idam edilerek öldürülmüştür. Bir başka kaynağa
göre ise tarikatın kurucusu Sanivar adlı bir şeyh idi ve Laçiler<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>diğer Müslümanlar tarafından sapkın olarak
görüldüler. Bu tarikatın ihtilalci hareketleri her defasında bastırılıyor ve
liderleri ortadan kaldırılıyordu. Zamanın dini otoriteleri olarak görülebilecek
Mollalar ve İşanlar bu tarikat mensuplarına her türlü baskılarda bulundukları
gibi, yaşadıkları yerlerden de sürülmelerine yol açtılar. Laçilere yönelik bu
baskılara Hokand Hanlığı’nın da göz yumduğu görüldü. Daha sonra Hokand
Hanlığı’nın ardından bölgenin idaresi Fergana Yönetim Birimi olarak Ruslar’ın
hakimiyetine girdi. Rus hakimiyetinin ilk zamanlarında Laçiler gizlenmeyi
bırakıp, tarikatı açıkça icra etmeye başladılar. Ancak bu serbesti dönemi de
pek uzun sürmedi ve Ruslar da Laçilere baskı uygulamaya başladılar. Çünkü
Mambetaliyev’e göre Sovyet ideolojisi ile Ahmet Yesevi’nin Hikmetlerini
bağdaştırmak zordu.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">…..<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Laçilerde dini önder yani mürşid/pir, “Ata”, “İşan” veya
“İşan-halife” gibi adlarla adlandırılmaktadır. Laçilerdeki bu Ata/İşanlık
kurumu soy yoluyla devam ediyor. Ataları hiyerarşik olarak sarkar/kalpa
izliyor. Bugün bizim gördüğümüz en tanınmış İşan ailesinden gelen dini
önderleri Sur Kışlağı’nda bulunan Hoca Yusuphan Mahsum. Onunla ve diğer
Laçilerle görüşmelerimizden, dini önderlerin nesilden nesile aktarılan bilgiler
doğrultusunda, büyüklerinden görerek, ayinlere katılarak, daha çok uygulamaya
dayalı bir şekilde yetiştiği anlaşılıyor. Zaten yazılı kaynaklar sınırlı,
eskiden kalma el yazması 3-5 eser var. Doğal olarak bugün yaşanan eğitim ve
iletişim olanaklarındaki artış başta olmak üzere sosyo-ekonomik değişiklikler
Laçilerin eski yapılanmalarını geçersiz kılıyor. Laçiler yavaş yavaş<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Oş, Kademcay, Kızıl Kiya gibi daha büyük kozmopolit
yerleşim alanlarına göçerek eski geleneksel değerlerinden uzaklaşıyorlar.
Ayrıca kendileri ile ilgili olumsuz kanaatlerden dolayı, yaşadıkları yerlerde
kimliklerini gizlemektedirler. Bu durumu alan araştırmalarımız sırasında açıkça
gözlemledik. Hoca Yusuphan Mahsum’un anlattıklarından da eski kitaplardaki
bilgilerin veya “Hikmetler”in yeterli olamadığı, dini konularda yayınlanmış
yeni kitapları okuduğunu gördüm. Bunlar Laçilerin geleneksel köy yaşamları
bakımından önemli değişikliklere işaret etmektedir. <o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Petraş, Laçilerin içlerine kapanık bir yaşam sürdüğünü,
tarikatın ruhani önderi olarak Ahmet Yesevi’nin kabul edildiğini ve onun
Hikmetleri’nin kutsal olarak görüldüğünü ifade etmektedir. Gerçekten de bu
toplulukta Ahmet Yesevi’nin birincil şahsiyet olduğu görülmektedir. Onlar onu,
“Kul Koja Ahmet” olarak adlandırıyorlar. Laçilerin arasında, Anadolu’daki
aşık/zakir/ozan benzeri kişiler var. Bunlara “hapız” adı veriyorlar. Onların
özelliği “Hikmetler” eşliğinde dutar çalarak zikirde önemli bir rol üstlenmek.
Hapızlar’ın<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bir önemli özelliği, Ahmet
Yesevi’nin “Hikmetler”ini ezbere bilmeleri. Bugün Laçiler arasında hapız da pek
kalmamış. Geleneksel yapı sürdürülemediğinden gençler arasında hapız da
yetişmiyor doğal olarak.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">…..<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal">Onlar arasında yaygın adıyla “Şahmerdan”ın, yani Hz. Ali’nin
de Laçiler arasında büyük önemi vardır. Fergana Vadisinde bulunan ve Şah Merdan
olarak adlandırılan Hz. Ali’nin türbesi bölgedeki en önemli ziyaretgahtır.
Ayrıca geçmişte yaşamış tanınmış Laçi İşanlarının mezarlarını da ziyaret olarak
kabul ediyorlar. İlginç bir yön de Kayındı Kışlağı’ndaki mezarlıkta gördüğümüz,
mezarların sadeliği. Mezarın üzerine taştan veya ağaçtan her hangi bir işaret
konulmamış, toprağın üzeri otlarla kaplı. Nedenini sorduğumuzda bunun alçak
gönüllülük, gösterişten uzak olmak, turap olmak gibi anlamları olduğunu ifade
ettiler.<o:p></o:p></p><a href="https://disk.yandex.com.tr/i/olHeCKhY3eimIw">Kırgızistan Alevileri, Özbekistan Alevileri, Türkistan'da Alevilik</a><p></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-10981854487740474442023-07-13T04:36:00.007-07:002023-07-13T04:36:00.152-07:00Alevilikte Şamanlık ve Şamanizm Etkisi<p><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggRlbqewz7qWJ4I36nXFuO_KxMlBAYQYgBkZ0QBfoBLJoqyz2iWsbDUpBfQ6NXMEOcDg87ZYp6emBqEnCUfIrVDouJgYBfb2SIyAZfAcogshlafAhZGZv78IZPiTB7PAu3Vl6MeQkQiHpvceyRXaSOHL4PYGYQ4cWjIymD7im_a5Z-mrKmC8PZr0xz5ndQ/s620/samanizm-ve-alevilik-benzerligi.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-indent: 36pt;"><img border="0" data-original-height="413" data-original-width="620" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggRlbqewz7qWJ4I36nXFuO_KxMlBAYQYgBkZ0QBfoBLJoqyz2iWsbDUpBfQ6NXMEOcDg87ZYp6emBqEnCUfIrVDouJgYBfb2SIyAZfAcogshlafAhZGZv78IZPiTB7PAu3Vl6MeQkQiHpvceyRXaSOHL4PYGYQ4cWjIymD7im_a5Z-mrKmC8PZr0xz5ndQ/s320/samanizm-ve-alevilik-benzerligi.png" width="320" /></a></div>Yusuf Ziya Yörükan, Rus entoloğu Barthold’un avcılıkla uğraşan ve
ormanlık yerlerde yaşayan kabilelerin Şamanlığa inandığını bildirmektedir.
Türkler de çok eski tarihlerden beri Şamanizm’e inanmaktadırlar. Yine Uygur
Abidelerinden, Uygurların birçoğunun, aynen Oğuzlarda olduğu gibi Şamanizm’e
inandıkları görülmektedir. Çin kaynakları da bunu doğrulamaktadır. Bütün
bunlar, Türklerin çok eskiden beri Şamanizm’e inandıklarını ve bağlı
kaldıklarını göstermektedir.<sup style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">24</sup><p></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.0pt; margin-top: 10.25pt; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.0pt; margin-top: 4.5pt; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Anadolu’ya akın akın gelen, eski inançlarına bağlı, özgür düşünceli,
şeriatın <span style="letter-spacing: .1pt;">katı </span>kurallarına karşı
tepkili göçebe topluluklarının önderleri, halen Şamanlıktan kopmamış Türkistan <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>Horasan Erenleri <span style="letter-spacing: -.15pt;">idi. </span>İşte Türk-İslam tarihinin ilk
heterodoks akınları <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>tarikatlarını
meydana getiren <span style="letter-spacing: -.15pt;">bu </span>yüce insanlardır.<sup>25</sup>
Barak Baba, Baba İlyas, Baba İshak, Geyikli Baba, Hacı Bektaş <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>Saru Saltuk gibi Alp Erenler, Türk
tasavvuf tarihinde yeri <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>önemi
yeterince takdir edilmemiş<span style="letter-spacing: -.95pt;"> </span>ululardır.</p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.0pt; margin-top: 4.5pt; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><br /></p>
<p class="MsoBodyText" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.1pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Şamanist inanıştaki Kam ile Alevi-Kızılbaş-Bektaşi
inanışındaki dede ve baba kavramları arasında şaşılacak derece benzerlikler
vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:</p><p class="MsoBodyText" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.1pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><br /></p>
<p class="MsoListParagraph" style="line-height: 100%; margin-right: 6.5pt; mso-list: l1 level1 lfo1; tab-stops: 53.9pt;"><!--[if !supportLists]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-font-width: 99%;"><span style="mso-list: Ignore;"><span style="color: red;">a.</span><span style="font: 7.0pt "Times New Roman";"><span style="color: red;"> </span> </span></span></span></i><!--[endif]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Kamlık ve dedelik soydan gelen bir özelliktir.
Sonradan kam veya dede olunamaz. Kam ve dede sülalesinin çocukları arasından
uygun olanlar bu görevi devam<span style="letter-spacing: .4pt;"> </span>ettirir.</span></i></p><p class="MsoListParagraph" style="line-height: 100%; margin-right: 6.5pt; mso-list: l1 level1 lfo1; tab-stops: 53.9pt;"><i style="text-indent: -12.3pt;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-font-width: 99%;"><span style="color: red;">b.<span style="font-feature-settings: normal; font-kerning: auto; font-optical-sizing: auto; font-size: 7pt; font-stretch: normal; font-style: normal; font-variant-alternates: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; font-variation-settings: normal; line-height: normal;"> </span></span></span></i><i style="text-indent: -12.3pt;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Kamlar ve dedeler dinî ibadetler esnasında benzer tören kıyafetleri<span style="letter-spacing: -.1pt;"> </span>giyer.</span></i></p><p class="MsoListParagraph" style="line-height: 100%; margin-right: 6.5pt; mso-list: l1 level1 lfo1; tab-stops: 53.9pt;"><i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-font-width: 99%;"><span style="color: red;">c.</span><span style="font-feature-settings: normal; font-kerning: auto; font-optical-sizing: auto; font-size: 7pt; font-stretch: normal; font-style: normal; font-variant-alternates: normal; font-variant-east-asian: normal; font-variant-numeric: normal; font-variation-settings: normal; line-height: normal;"><span style="color: red;"> </span>
</span></span></i><i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Aleviler
sadece dede önünde secde ederler. Eski Türkler ise sadece kam önünde secde
ederlerdi.<sup>26</sup></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 13.75pt; margin-bottom: 10.0pt; margin-left: 41.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .15pt; mso-line-height-rule: exactly;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Şamanlık ve cem törenleri arasındaki bazı benzerlikler şunlardır:<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoListParagraph" style="line-height: normal; margin-right: 6.4pt; mso-list: l0 level1 lfo2; tab-stops: 55.8pt; text-align: justify;"><!--[if !supportLists]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-font-width: 99%;"><span style="mso-list: Ignore;"><span style="color: red;">a.</span><span style="font: 7.0pt "Times New Roman";"><span style="color: red;"> </span>
</span></span></span></i><!--[endif]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Töreni yöneten dinî önder
bir posta oturur. Şamanlar tören sırasında posta oturduğu gibi, dedeler de
maddi değerinden ziyade temsil ettiği makam kutsal olan posta oturarak töreni
yönetir.<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoListParagraph" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 53.85pt; margin-right: 0cm; margin-top: .1pt; mso-list: l0 level1 lfo2; tab-stops: 53.9pt; text-align: justify; text-indent: -12.3pt;"><!--[if !supportLists]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-font-width: 99%;"><span style="mso-list: Ignore;"><span style="color: red;">b.</span><span style="font: 7.0pt "Times New Roman";"><span style="color: red;"> </span>
</span></span></span></i><!--[endif]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Kurban kesilmeden önce,
şaman ve dede hiç bir dinî tören aşaması<span style="letter-spacing: -.45pt;"> </span>gerçekleştirmez.<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoListParagraph" style="margin-left: 53.15pt; mso-list: l0 level1 lfo2; tab-stops: 53.2pt; text-align: justify; text-indent: -11.6pt;"><!--[if !supportLists]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-font-width: 99%;"><span style="mso-list: Ignore;"><span style="color: red;">c.</span><span style="font: 7.0pt "Times New Roman";">
</span></span></span></i><!--[endif]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Kadınlar ve çocuklar da,
törenlerde erkekler ile bir arada bulunur. Kaç-göç<span style="letter-spacing: -.25pt;"> </span>olmaz.<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoListParagraph" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.15pt; margin-top: .2pt; mso-list: l0 level1 lfo2; tab-stops: 56.3pt; text-align: justify;"><!--[if !supportLists]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-font-width: 99%;"><span style="mso-list: Ignore;"><span style="color: red;">d.</span><span style="font: 7.0pt "Times New Roman";">
</span></span></span></i><!--[endif]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Şaman
törenlerinde “arakı” (yani bildiğimiz rakı), cemlerde ise “dem” veya “dolu”
niyeti ile rakı (nadiren şarap)<span style="letter-spacing: .5pt;"> </span>içilir.<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoListParagraph" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 53.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: .2pt; mso-list: l0 level1 lfo2; tab-stops: 53.2pt; text-indent: -11.6pt;"><!--[if !supportLists]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-font-width: 99%;"><span style="mso-list: Ignore;"><span style="color: red;">e.</span><span style="font: 7.0pt "Times New Roman";"><span style="color: red;"> </span>
</span></span></span></i><!--[endif]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Şamanlar evin içine üç kere
arakı, dedeler canların üstüne “Saka suyu”<span style="letter-spacing: -.05pt;"> </span>saçar.<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoListParagraph" style="margin-left: 51.2pt; mso-list: l0 level1 lfo2; tab-stops: 51.25pt; text-indent: -9.65pt;"><!--[if !supportLists]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-font-width: 99%;"><span style="mso-list: Ignore;"><span style="color: red;">f.</span><span style="font: 7.0pt "Times New Roman";">
</span></span></span></i><!--[endif]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Şaman törenlerinde Şaman
Dansı, cemlerde semah vazgeçilmez<span style="letter-spacing: .05pt;"> </span>öğelerdir.<sup>1</sup><o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoListParagraph" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 53.85pt; margin-right: 0cm; margin-top: .1pt; mso-list: l0 level1 lfo2; tab-stops: 53.9pt; text-indent: -12.3pt;"><!--[if !supportLists]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-font-width: 99%;"><span style="color: red;">g</span>.<span style="font: 7.0pt "Times New Roman";">
</span></span></i><!--[endif]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Şaman törenlerinde davul,
cemlerde saz veya bağlama vazgeçilmez çalgı<span style="letter-spacing: -.55pt;">
</span>aletleridir.<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoListParagraph" style="line-height: 100%; margin-right: 6.2pt; mso-list: l0 level1 lfo2; tab-stops: 54.85pt;"><!--[if !supportLists]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-font-width: 99%;"><span style="mso-list: Ignore;"><span style="color: red;">h.</span><span style="font: 7.0pt "Times New Roman";"><span style="color: red;"> </span> </span></span></span></i><!--[endif]--><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Şaman törenlerinde ateş yakmak ve sürekli canlı
tutmak, cemlerde ise çerağ (mum veya kandil ) yakmak vazgeçilmez<span style="letter-spacing: .3pt;"> </span>öğelerdir.<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 13.55pt; margin-left: 41.6pt; mso-line-height-rule: exactly;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"><span style="color: red;">ı.</span> Şaman törenleri ve cemler gece vakti, kapalı
mekânlarda yapılır.</span></i><sup><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">27</span></sup><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-top: .5pt;"><span style="font-size: 11.5pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"><o:p> </o:p></span><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerdeki Şamanist kalıntılara ilk dikkat çekenler
Fuat Köprülü</span><sup style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">28</sup><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;"> ve Besim Atalay</span><sup style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">29</sup><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;"> olmuştur. Köprülü; kuş
inanışları ve Bektaşi velilerin kuş görünüşü altında kerametleri ve taş
inanışları, su kaynaklarının kutsallığı, sakal kesmek ve sarkık bıyıklar
bırakmak gibi noktalara dikkat etmiştir. Ayin-i Cem ve Şaman törenleri
arasındaki ilişkilere de işaret etmiştir. Ayrıca törensel şarkılar ve oyunlar,
alkol ve uyuşturucu kullanmalar, kurban kesimleri, kadınların merasimlere
serbestçe katılmaları, Alevi dedeleri ile Şamanların ağızdan ağza dolaşan çok
zengin halk şiirinin ve sözlü halk geleneğinin taşıyıcıları olmaları gibi ortak
noktalar da çok önemlidir.</span><sup style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">30</sup></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.0pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.3pt; margin-top: 7.4pt; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Ziya Gökalp, kurşun dökme geleneğinin bize Şamanlıktan kalma bir
alışkanlık olduğunu söylemektedir. Kurşun su içine dökülünce meydana gelen bazı
şekiller birer insan, sivri uçlar nazar, düz parçalar ise yürek manasına
geliyordu.<sup>31</sup><o:p></o:p></p>
<p class="MsoBodyText"><o:p> </o:p><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">Şamanizm ile Alevilik karşılaştırılırsa, Şamanizmin’in en önemli
tanrısı Ülgen Ata’dır. Ülgen Ata’nın Alevilerde karşılığı Hz. Ali’dir. Ülgen
Ata’nın oğulları </span><span style="letter-spacing: -0.15pt; text-align: justify; text-indent: 36pt;">ve </span><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">yardımcıları,
Hz. Ali’nin oğulları ve 12 imamı temsil eder. Selman </span><span style="letter-spacing: -0.15pt; text-align: justify; text-indent: 36pt;">ve </span><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">Kamber gibi Hz. Ali’nin yardımcıları, Ülgen Ata’nın
yardımcıları yerine geçmiştir. Gök Tanrılardan olan Sarı Kızlar,
Alevi-Kızılbaş-Bektaşilerde aynen bugüne kadar korunmuştur. Edremit’teki Sarı
Kız Tepesi gibi yerler, Anadolu’da birçok yerde bulunmaktadır. Büyük Tanrı
Ülgen’in dört âdet yardımcısı vardır: Yayık, Suyla, Karlık </span><span style="letter-spacing: -0.15pt; text-align: justify; text-indent: 36pt;">ve </span><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">Utkucu. Bunların dördü de İyi Tanrılar
grubundandır. Yayık, Şaman ayini sırasında gökyüzüne çıkmaya çalışan </span><i style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">“kam”</i><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">a rehberlik eder. Yani 12
hizmetteki </span><i style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">“rehber</i><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">”in görevini yapar.
Suyla </span><span style="letter-spacing: -0.15pt; text-align: justify; text-indent: 36pt;">bu </span><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">esnada gözcülük yapar </span><span style="letter-spacing: -0.15pt; text-align: justify; text-indent: 36pt;">ki, </span><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">12 hizmetteki “gözcü” görevlisine
karşılık gelmektedir. Utukçu </span><span style="letter-spacing: -0.15pt; text-align: justify; text-indent: 36pt;">ise </span><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">Tanrı
Ülgen’e kurban sunmakla görevlidir. Bu da 12 hizmetteki </span><i style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">“kurbancı</i><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">” görevlisine denk</span><span style="letter-spacing: -1pt; text-align: justify; text-indent: 36pt;"> </span><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">düşer.</span><sup style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">32</sup></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.0pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-top: .15pt;"><o:p> </o:p><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">Ayin sırasında </span><i style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">“saçı</i><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">” olarak
“</span><i style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">arakı” </i><span style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">(rakı) kullanılır. Rakı,
kurbanın canını göklere götürürken uygulanır. Bu bir çeşit kansız kurbandır.
Cem ayini esnasında rakı (dem/dolu) içme geleneği de buradan kaynaklanır. Şaman
inanışında yer alan Ak Kızlar, Umay, Ana Maygıl, Ak Ene ve Ayzıt gibi
varlıklar, cem ayininde yer alan bacılardır. Şaman ayinlerinde kurban kesilmeden
hiçbir uygulamaya geçilmez.</span><sup style="text-align: justify; text-indent: 36pt;">33</sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.0pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Şamanlarda <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>Alevilerde
ocağa <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>ateşe tükürülmez. Ocaktaki
ateş söndürülmez. Ocağa bakarken esneyen insan çarpılır. Çünkü ocakta “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">ocak anası</i>” vardır <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>kendisine saygı gösterilmesini bekler.<sup>34</sup>
Alevilerde dede soyundan olanlar eğer aynı ocağa mensup iseler, birbirleri ile
evlenemezler. Bu uygulama Şamanlarda da vardır. Şamanlarda da aynı boya mensup
olanlar birbirleri ile evlenemezler.<sup>35</sup> Burada Alevilikteki ocağın
yerini, Şamanlıkta boy<span style="letter-spacing: -.75pt;"> </span>almıştır.</p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.05pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Erkânda kullanılan değnek <span style="letter-spacing: -.2pt;">ile </span>talibin
ikrar vereceği zaman boynuna takılan <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>Horasan’dan
gelen ip, Şamanlıktan kalmadır. Babürname’de “Boynuna <span style="letter-spacing: -.15pt;">ip </span>taktı ve Tanrı’ya şükretti” denmektedir. Senelik merasim,
kurban ve yoğ bugün de yapılmaktadır. Tahtacılar cenazeye giderken, cenazenin
arkasından <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Yoğ, yoğ” </i><span style="letter-spacing: -.15pt;">diye</span><span style="letter-spacing: .3pt;"> </span>bağırmaktadırlar.<sup>36</sup></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.05pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><sup><br /></sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 5.95pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Özbek saraylarında kımız içme törenlerinde hizmet eden görevliler
arasında “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">pervaneci” </i>isminde bir
görevli bulunur. Yine Buryatlarda şamanın ayini sırasında, şamanın göğe
çıkışını temsil eden törende, bir huş (kayın) ağacı, göğe giden yolun girişini
temsil eder. Buna “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">udeşi burhan</i>” yani
“kapı muhafızı, kapı ilahı” denir. Alevilikte uygulanan cemlerde 12 hizmetliden
birinin adı “kapı muhafızı, kapı ilahı’dır. Altay Türklerinde, Tanrı Ülgen için
yapılan kurban töreninde şaman, tanrılara yalvarır ve merasimin başında “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">kapı ruhu</i>’na başvurarak, tören sırasında
rahatsız edilmemesini, kurban kesme işleminin hayırlı bir şekilde
neticelenmesini ister.<sup>37</sup><o:p></o:p></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 5.75pt; margin-top: 7.4pt; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Buryatlarda her yıl <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“manevi
temizlenme töreni</i>” yapılır. Bu tören, Alevilerin “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">görgü cemi</i>’ne benzer. Şaman kamı ve oğulları üç ayrı pınardan su
getirir. Bunu bir kazana boşaltır. Kekik, ardıç yaprağı, çam kabuğu <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>kurban kesilecek tekenin kulağından
birkaç tane kıl aynı kazana atılır. Su kaynatılır, kesilen tekenin birkaç damla
kanı suyun içine akıtılır. Manevi temizlenme için kullanılan <span style="letter-spacing: -.15pt;">bu </span>suya <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Tarasun” </i>denir. Belli işlemlerden sonra manevi temizlenme işlemi
tamamlanmış olur. Cemlerde ferraş (süpürgeci)’ın kullandığı süpürge <span style="letter-spacing: -.2pt;">ile </span>Tarasun’daki manevi temizlenme
sırasında kullanılan süpürge birbirlerine çok benzer. Buryatlarda Şaman kurban
keserken, 9 tane yardımcısı vardır. Her yardımcının ayrı ayrı görevleri
bulunur. Alevilerde ise dede veya babanın 11 yardımcısı vardır. Pir, <span style="letter-spacing: -.15pt;">mürşit ve </span>rehber makamlarını üst seviyede
hizmetler olarak ayırınca, geriye 9 hizmetli kalır ki, <span style="letter-spacing: -.15pt;">bu </span>da Buryatlardaki sayının aynısıdır. Tatarlarda kemik kırmak, <span style="letter-spacing: -.15pt;">bir </span>bıçağı veya<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>baltayı ateşe koymak, bir kamçıya dayanmak,
yere süt dökmek <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>çadırın eşiğine
basmak yasaktır. Cemde kesilen kurbanın kemiklerini kırmamak ve kapı eşiğine
basmamak gibi yasaklar Alevilerde de uygulanmaktadır.<sup>38</sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.25pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Başkırtlar için turna kuşu kutsaldır ve düşmanla savaşırken turnanın
kendilerine yardım ettiğine inanırlar. Turna Alevilerde de kutsal sayılmaktadır.<sup>39</sup>
Dokuz Oğuzlara göre Kayın Ağacı kutsaldır. Kayın Ağacı erkek, Çam Ağacı dişi
olarak 5 oğul doğurur. Alevilerde de Kayın Ağacı kutsal olduğu gibi, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“tarik değneği</i>” gibi, dinî ayinlerde
kullanılan bazı aletler de kayın ağacından yapılırlar.<sup>40</sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.05pt; margin-top: .05pt; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Oğuzlarda 24 boyu bulunduğu <span style="letter-spacing: -.15pt;">için, </span>24
sayısı kutsal sayılır. Alevilerde de 24 sürek,<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>24 nakip, 24 masum-u Pâk kavramlarında olduğu <span style="letter-spacing: -.15pt;">gibi, </span>24 sayısı kutsal sayılardandır.<sup>41</sup> Türklerin
Müslümanlığa girmeye başladıkları devirlerde, Aşağı Türkistan’daki Aklar <span style="letter-spacing: -.2pt;">ile </span>Azerbaycan’daki Kızıllar arasında,
senenin belirli bir gecesinde toplu ayin yapılmakta <span style="letter-spacing: -.15pt;">idi. </span>Eski Türklerde suçu itiraf etmek gereklidir, yoksa fenalık
bütün oymağa geçebilir.<sup>42</sup> Alevilerde de suç işleyenlerin Görgü
Cemi’nde itirafta bulunmaları<span style="letter-spacing: .15pt;"> </span>zorunludur.</p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.05pt; margin-top: .05pt; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><br /></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.1pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Eski Türkler dört mevsimde gerçekleştirdikleri dinî merasimlerde koyun,
horoz, köpek ve domuz olmak üzere dört farklı kurban keserlerdi. Alevilerde de
dört mevsimde, dört büyük tören yapılır ve kurban kesilir. Fakat köpek ve
domuzun yeri değişmiştir. Fakir aileler bunların yerine rakı ve yumurta
kullanır. Anadolu Tahtacılarında cem töreninde içilen içkiye “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">dolu” </i>adı verilir. Orta Asya
Şamanlığında da, Bay Ülgen’e <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“tolu” </i>adı
verilen kansız bir kurban sunulmaktadır.<sup>43</sup></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.1pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><sup><br /></sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.3pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Tahtacılar “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Musahiplik Töreni” </i>sırasında
“<i style="mso-bidi-font-style: normal;">Tercüman Kurbanı” </i>keser. Bu kurban
eski Türklerde uygulanan “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">tayılga</i>”
kurbanına benzer. Tayılga kurbanında at kurban edilir. At, kesmek sureti ile
değil, kalbine bıçak sokulmak sureti ile öldürülür. Bu tören akşam vakti
uygulandığı için, Tahtacıların Tercüman Kurbanı uygulamasına benzerlik
gösterir.<sup>44<o:p></o:p></sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.3pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-top: .45pt;"><span style="font-size: 11.5pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;">Hem Şamanlıkta hem Alevilerde kurban kesildiği
zaman; 1-Kurban töreni sırasında dualar okunur,<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal">Kurbanın kanı yere akıtılmaz,</p><p class="MsoNormal">Kurbanı
sadece görevliler pişirir, başkası yaklaşamaz,</p><p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">Kurbanı
sadece o toplumun üyeleri yiyebilir,<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">Kurbanın
kemikleri kırılmaz. Eklem yerlerinden kesilir.<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;">Kurbanın
kemikleri, sakatatı, artıkları ve derisi tenha bir yere gömülür.45</p><p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><br /></p>
<p class="MsoBodyText" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.5pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Bulgaristan’da yaşayan Amucalarda uygulanan kurban
ayini uygulaması, Şamanizm’de yapılan kutsal kurban törenleri ile aynıdır.<sup>46</sup><o:p></o:p></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-top: .4pt;"><span style="font-size: 11.5pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.0pt; margin-top: .05pt; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Muğla yöresi Tahtacıları, ölü yıkanıp kefenlendikten sonra, ölünün
elbiselerini bir torbaya koyar ve tabutun içine bırakır. Bunun sebebini, öbür
dünyadaki ölülerin kendisine <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“niye elin
boş geldin?” </i>diye sormaları ile açıklarlar. Diğer bazı Alevi
topluluklarının ölüyü elbisesi ile gömmeleri, yine aynı sebepten
kaynaklanmaktadır. Bunlar da yine eski Şaman âdetlerindendir.<sup>47</sup>
Aydın yöresi Tahtacılarında loğusa bir kadın ölürse, mezarı 40 gün açık
bırakılır. Bu gelenek, Erzurum yöresindeki bazı Alevilerde de vardır. Bu
uygulama, eski Şamanist geleneğinden kalma bir âdettir. Aydın Tahtacıları,
loğusayı korumak için bir ip veya beze 20 düğüm atar ve daha sonra bu 20 düğümü
tekrar çözerler. Ayrıca loğusanın başına kırmızı bir bez parçası bağlarlar.
Böylece loğusayı koruduklarına inanırlar.<sup>48</sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.1pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Alevilikte düşkünlük cezası vardır. Belirlenmiş bazı ağır suçları
işleyen kimseler düşkün sayılır <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>toplumdan
dışlanır. Moğollarda da benzer âdet vardır. Kurban merasimine aynı kabileden
olanlar katılabilir. Ağır suç işleyenler <span style="letter-spacing: -.15pt;">bu
</span>kurban merasimine katılamaz. <span style="letter-spacing: -.1pt;">Bir </span>kişiyi
kurban merasimine kabul etmemek, o kişiyi kabile topluluğundan kovmakla<span style="letter-spacing: -.45pt;"> </span>eşdeğerdir.<sup>49</sup></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.1pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><sup><br /></sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.05pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Oğuzlarda zina etmek yoktu. Eğer bu suçu işleyen birisi çıkarsa, onu
iki parçaya bölerlerdi. İdil Bulgarlarında erkekler ve kadınlar birbirlerinden
kaçmazlardı. Hatta nehirde beraber yıkanırlardı. Buna rağmen zina görülmezdi.
Eğer içlerinden birisi zina edecek olursa, yere dört âdet kazık çakıp, ellerini
ve ayaklarını bu kazıklara bağlarlar, sonra o erkeği veya kadını boynundan
başlayıp, uyluklarına kadar iki parçaya ayırırlardı. Hırsızlık ve oğlancılık
yapanları da aynı yöntem ile öldürürlerdi.<sup>50</sup></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.05pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><sup><br /></sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.3pt; margin-top: .05pt; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;">Zina, Alevilerde çok ağır bir suçtur. Her ne şekilde olursa olsun, bu
suçu işleyen kişi düşkün sayılır. Tahtacılar zina edeni yakmak sureti ile
cezalandırırlardı. Mersin Tahtacılarında bir babanın, oğulları tarafından çam
ağacına bağlanarak, yakıldığı çok meşhurdur.<sup>51</sup><o:p></o:p></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-top: .55pt;"><span style="font-size: 11.5pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.05pt; margin-top: 7.4pt; text-align: justify;">İzmir’in
Hortuna Köyü’nden ve Karatekeli Yörüklerinden Ahmet Ağa, gençliğinde böyle bir
olaya şahit olduğunu aktarmaktadır. Aydın Söke’ye bağlı Sofular Köyü’nde zina
yapan bir kadın, çifte tüfek ile vurularak öldürülmüştür. 1970’li yıllarda
Aydın’ın Kızılcapınar Köyü’ne seyyar sinema gelir. Alevi <span style="letter-spacing: .15pt;">köy </span>halkı “çıplak <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>öpüşme sahneli filmlerle çoluk-çocuğumuzun ahlâkını
bozuyorsunuz. Hiç değilse bunu Ramazan Ayı’nda yapmayın” diyerek, sinemacıları
köyden kovar.<sup>52</sup> Yani Eski Türklerde toplumsal ahlak nasıl sağlam
ise, Alevilerde de aynı şekilde<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>sağlamdır.<o:p></o:p></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.05pt; margin-top: 7.4pt; text-align: justify;">_______________________________________________________</p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.35pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.35pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><span style="color: red;">Kaynakça</span><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .05pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">24</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Yusuf Ziya Yörükan, Anadolu’da Aleviler ve
Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2005, s:8<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 45.55pt; margin-top: 3.85pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">25</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Ahmet Yaşar Ocak, Aleviliğin Tarihsel Sosyal Tabanı ile Teolojisi
Arasındaki İlişki Problemi, İslami İlimler Araştırma Vakfı (Haz.), Ensar
Neşriyat, İstanbul, 1999, s:388-391<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 8.75pt; margin-top: .1pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">26</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Ramazan Şeşen, İbn Fazlan Seyahatnamesi Tercümesi,
Bedir Yayınları, İstanbul, 1975, s:35, Mustafa Talas, Eski Türk Dini Olan
Göktanrı İnancı ve Türk Alevîlik-Bektaşiliğinin Benzerlikleri, </span></i><a href="http://www.eskitarih.com/?p=555"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="color: windowtext; font-size: 10.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt; text-decoration: none; text-underline: none;">http://www.eskitarih.com/?p=555 </span></i></a><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">(erişim 22.12.2011), 2011, s:4<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 10.85pt; margin-top: .1pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">27</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> </span></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Ülken,
s:141-156: Mustafa Talas, Eski Türk Dini Olan Göktanrı İnancı ve Türk
Alevîlik-Bektaşiliğinin Benzerlikleri, </span></i><a href="http://www.eskitarih.com/?p=555"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="color: windowtext; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt; text-decoration: none; text-underline: none;">http://www.eskitarih.com/?p=555 </span></i></a><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">(erişim 22.12.2011), 2011, s:5<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .05pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">28</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> </span></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Fuat Köprülü, Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, Ankara, 1935, s:112-114<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">29</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> </span></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Besim Atalay, Bektaşilik ve Edebiyatı, Ant Yayınları, İstanbul, 1991,
s:67-69<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .05pt;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">30</span></sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> </span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Yılmaz,a.g.e.,s:134<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 24.3pt; margin-top: 3.85pt;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">31</span></sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Ziya
Gökalp, Türklerde Totemizm, Animizm, Manizm ve Maturizm, Edebiyat Fakültesi
Mecmuası, Cilt I, sayı 5, İstanbul, 1917, s:457-458<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 11.4pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .05pt; mso-line-height-rule: exactly;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">32</span></sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> </span><span style="font-size: 10.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Yusuf Ziya Yörükan, Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri-Şamanizm, Yol
Yayınları İstanbul, 2005, s:94<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 11.4pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; mso-line-height-rule: exactly;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">33</span></sup><span style="font-size: 10.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Türkdoğan, s:33<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">34</span></sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">
Yörükan,a.g.e., s:98-100<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">35</span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Yörükan,
s:321 <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">36</span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Yörükan
,s:98-100 <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">37</span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Yörükan
,s:98-100<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">38</span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">
Yörükan,s:16 <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">39</span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">
Yörükan,s:17 <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">40</span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Yörükan
s:16 <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">41</span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Yörükan
s:20 <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">42</span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Yörükan
s:26-27 <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">43</span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Yörükan
s:29 <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">44</span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Yörükan,
s:233<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">45</span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Yörükan,
s:69<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">46</span></sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Refik
Engin, Aleviler-Alewiten Amucalar: Kimlik Köken (Aleviler/Alewiten), Cilt:1,
Hamburg, 2000, s:30<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: .2pt; text-indent: -35.55pt;"><sup><span style="color: red; font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">47</span></sup><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Türkdoğan, </span><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">s:122- Orhan
Yılmaz, Sıraçlar (Anşabacılı ve Hubyarlar) Beydili Alevi Türkmenleri, Veni Vidi
Vici Yayınları, Zile,2009<sup>a</sup><o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoBodyText"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; mso-bidi-font-size: 12.0pt;"><o:p> </o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">48</span></sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> </span><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Türkdoğan,
a.g.e.,s:144<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 11.0pt; margin-top: .05pt;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">49</span></sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Orhan
Yılmaz, Sıraçlar (Anşabacılı ve Hubyarlar) Beydili Alevi Türkmenleri, Veni Vidi
Vici Yayınları, Zile, 2009b, s: 69<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">50</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Ramazan Şeşen, İbn Fazlan Seyahatnamesi Tercümesi,
Bedir Yayınları, İstanbul, 1975, s:31, 34, 57<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .05pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">51</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Atalay,a.g.e., s:20<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 3.6pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="color: red; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">52</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Eröz, a.g.e.,s:38-39<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 3.6pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"><o:p> </o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 3.6pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Kullanılan Kitaplar<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 3.6pt;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoBodyText" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 38.75pt; margin-top: 0cm;">ANONİM, 2011, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Senkretizm</i>, <a href="http://tdkterim.gov.tr/bts/senkretizm"><span style="color: windowtext; text-decoration: none; text-underline: none;">http://tdkterim.gov.tr/bts/senkretizm,
</span></a>Erişim tarihi: 13.12.2011) ATALAY, Besim, 1991, Bektaşilik ve
Edebiyatı, Ant Yayınları, İstanbul<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 13.75pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .15pt; mso-line-height-rule: exactly;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">AVCIOĞLU,
Doğan, 1978, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Türklerin Tarihi</i>, Tekin
Yayınevi, İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">BAL,
Hüseyin, 2002, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Alevi-Bektaşi Kültürü
Sosyolojik Araştırmalar</i>, Isparta: Fakülte Kitabevi Yayınları, İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ENGİN,
Refik, 2000, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Aleviler-Alewiten Amucalar:
Kimlik Köken (Aleviler/Alewiten), </i>Cilt:1, Hamburg.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ERÖZ,
Mehmet, 1992, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Eski Türk Dini (Gök Tanrı
inancı) ve Alevilik-Bektaşilik</i>, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını,
İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">GÖKALP,
Ziya, 1917, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Türklerde Totemizm, Animizm,
Manizm ve Maturizm</i>, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, Cilt I, sayı 5, İstanbul.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">İNAN,
Abdulkadir, 1998), <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Makaleler ve
İncelemeler</i>, I, Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara KALAFAT, Yaşar,
1998, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Kuzey Azerbaycan-Doğu Anadolu ve
Kuzey Irak’ta Eski Türk Dini<span style="letter-spacing: 2.75pt;"> </span>İzleri-<o:p></o:p></i></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 130.45pt; margin-top: 0cm; text-indent: 35.5pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Dinî Folklorik Tabakalaşma</span></i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara KÖPRÜLÜ, Fuat, 1935, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Halk Edebiyatı Ansiklopedisi</i>, Ankara MELİKOFF, Irene, 2006, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Uyur İdik Uyardılar</i>, Demos Yayınları,
İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">OCAK,
Ahmet, Yaşar, 1999, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Aleviliğin Tarihsel
Sosyal Tabanı ile Teolojisi Arasındaki İlişki Problemi</i>, İslami İlimler
Araştırma Vakfı (Haz.), Ensar Neşriyat, İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 17.3pt; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ÖKTEM,
Niyazi, 1999, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Anadolu Aleviliğinin
Senkretik Yapısı</i>, İslami İlimler Araştırma Vakfı (Haz.), Ensar Neşriyat
İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ÖZTÜRK,
Ünsal, 2008, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Damlanın İçindeki Gerçek
Alevilerin Büyük Sırrı</i>, Yurt Yayınları, Ankara SELÇUK,<span style="letter-spacing: 2.7pt;"> </span><span style="letter-spacing: -.15pt;">Ali,</span><span style="letter-spacing: 2.5pt;"> </span>2004, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Mersin
Tahtacılarında Kurban Fenomeni</i>, Engin, İ, <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve
</span>Engin, H, (Haz,):<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoBodyText" style="line-height: 13.75pt; margin-left: 41.15pt; mso-line-height-rule: exactly;">Alevilik, Kitap Yayınevi, İstanbul<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ŞENER,
Cemal, 2006, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Aleviliğe İslam Dışındadır
Demek Mümkün Değil</i>, Tanıttıran, H ve İşeri, G, (Hazırlayanlar) <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Aleviler Aleviliği Tartışıyor</i>, Kalkedon
Yayınları, İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 13.55pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; mso-line-height-rule: exactly;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ŞEŞEN,
Ramazan, 1975, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">İbn Fazlan Seyahatnamesi
Tercümesi</i>, Bedir Yayınları, İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -36.0pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">TALAS,
Mustafa, 2011, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Eski Türk Dini Olan
Göktanrı İnancı ve Türk Alevîlik-Bektaşiliğinin Benzerlikleri</i>, </span><a href="http://www.eskitarih.com/?p=555"><span style="color: windowtext; font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt; text-decoration: none; text-underline: none;">http://www.eskitarih.com/?p=555 </span></a><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">(erişim
22.12.2011)<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 13.75pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; mso-line-height-rule: exactly;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">TÜRKDOĞAN,
Orhan, 2006, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Alevi Bektaşi Kimliği</i>,
Timaş Yayınları, İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ÜLKEN,
Hilmi Ziya, 1969, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Anadolu Örf ve
Âdetlerinde Eski Kültürlerin İzleri</i>, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Cilt:17, Ankara<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">YILMAZ,
Orhan, 2009<sup>a</sup>, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Sıraçlar
(Anşabacılı ve Hubyarlar) Beydili Alevi Türkmenleri</i>, Veni Vidi Vici
Yayınları, Zile<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 6.4pt; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">YILMAZ,
Orhan, 2009<sup>b</sup>, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Sünni Gözüyle
Alevilik, Kızılbaşlık, Bektaşilik</i>, (Elde Basım, ISBN: 978- 605-89397-2-1),
Ankara: Veni Vidi Vici Yayınları, Zile<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">YÖRÜKAN,
Yusuf Ziya, 2002, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Anadolu’da Aleviler ve
Tahtacılar</i>, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><!--[if gte vml 1]><o:wrapblock><v:rect id="Dikdörtgen_x0020_2" o:spid="_x0000_s1026"
style='position:absolute;left:0;text-align:left;margin-left:56.65pt;
margin-top:35.7pt;width:2in;height:.5pt;z-index:-251655168;visibility:visible;
mso-wrap-style:square;mso-width-percent:0;mso-height-percent:0;
mso-wrap-distance-left:0;mso-wrap-distance-top:0;mso-wrap-distance-right:0;
mso-wrap-distance-bottom:0;mso-position-horizontal:absolute;
mso-position-horizontal-relative:page;mso-position-vertical:absolute;
mso-position-vertical-relative:text;mso-width-percent:0;mso-height-percent:0;
mso-width-relative:page;mso-height-relative:page;v-text-anchor:top'
o:gfxdata="UEsDBBQABgAIAAAAIQC75UiUBQEAAB4CAAATAAAAW0NvbnRlbnRfVHlwZXNdLnhtbKSRvU7DMBSF
dyTewfKKEqcMCKEmHfgZgaE8wMW+SSwc27JvS/v23KTJgkoXFsu+P+c7Ol5vDoMTe0zZBl/LVVlJ
gV4HY31Xy4/tS3EvRSbwBlzwWMsjZrlprq/W22PELHjb51r2RPFBqax7HCCXIaLnThvSAMTP1KkI
+gs6VLdVdad08ISeCho1ZLN+whZ2jsTzgcsnJwldluLxNDiyagkxOquB2Knae/OLUsyEkjenmdzb
mG/YhlRnCWPnb8C898bRJGtQvEOiVxjYhtLOxs8AySiT4JuDystlVV4WPeM6tK3VaILeDZxIOSsu
ti/jidNGNZ3/J08yC1dNv9v8AAAA//8DAFBLAwQUAAYACAAAACEArTA/8cEAAAAyAQAACwAAAF9y
ZWxzLy5yZWxzhI/NCsIwEITvgu8Q9m7TehCRpr2I4FX0AdZk2wbbJGTj39ubi6AgeJtl2G9m6vYx
jeJGka13CqqiBEFOe2Ndr+B03C3WIDihMzh6RwqexNA281l9oBFTfuLBBhaZ4ljBkFLYSMl6oAm5
8IFcdjofJ0z5jL0MqC/Yk1yW5UrGTwY0X0yxNwri3lQgjs+Qk/+zfddZTVuvrxO59CNCmoj3vCwj
MfaUFOjRhrPHaN4Wv0VV5OYgm1p+LW1eAAAA//8DAFBLAwQUAAYACAAAACEANSum67kCAADbBQAA
HwAAAGNsaXBib2FyZC9kcmF3aW5ncy9kcmF3aW5nMS54bWysVNtu2zAMfR+wfxD0nvoyO7GNukWb
NsOAbiua7gMUWbGFypInKbcN+639wH5slOw0aQsUw7a8RDTJo0PyUKfn21agNdOGK1ni6CTEiEmq
Ki7rEn+5n40yjIwlsiJCSVbiHTP4/Oztm1NS1Jp0DacIEKQpSIkba7siCAxtWEvMieqYBN9S6ZZY
MHUdVJpsALkVQRyG46AlXOKzA9QVsQStNP8LKKHoA6umRK6JAUhBi+MvA0dB/x2ZFHL9Xnfz7lY7
5vTT+lYjXpUYOidJCy3CweAYwsAMnmXVB4DtUrcuXi2XaFviSZQnaYrRrsRJlsbjSdjDsa1FFPxR
FmdZCHdRiBi/Swc3bT6/nk+b69cQgGBPBA5H5EznqMn1y2rjfbVX/KH69VPbmkkUP5a+TzDdDQzG
IKmmDZE1u9BabRpGKgOluGi4D1rYh/suHTKhr4vNR1VBS8nKKi+U/9Gtx1pJ0Wlj3zPVIncosWbU
+mvI+sbYnt0+xDXCKMGrGRfCG7peTIVGayJg+P43FPQkTEjfQuXSesT+CwwU7nA+N1ov+u95FCfh
ZZyPZuNsMkpmSTrKJ2E2CqP8Mh+HSZ5czX44glFSNLyqmLzhku0XMEpeqLvlVCujlvaEqjYAiXHK
9ksIKxiF/QqiTYnzNE597U/Ymz8rsuWWaSR4W2IQJ/x6IbhBX8sKyiaFJVz05+Apfa8B6MH+33cF
ZmSGDbPbuVeh3V6qauegFvAP4tAKRgabAK8XHBqlv2G0gTepxObrimiGkfggQWd5lCQQZr2RpJMY
DH3sWRx7iKQAVWKLUX+cWrAgZdVpXjdwU+TbJNUFiHLJB5n0nBw7Yezc7gTzVXvmTFa3RJM74Cxg
CQBbj+7vBrFABBR7KG5l2Ly7AyH2Yumr9+2AwGfPmk8dnmH3dh7bZ78BAAD//wMAUEsDBBQABgAI
AAAAIQBLt/k64QYAADQcAAAaAAAAY2xpcGJvYXJkL3RoZW1lL3RoZW1lMS54bWzsWU9v3EQUvyPx
HUa+t9m/aTbqpspudhto00bZbVGPs/asPc3YY83MJt0bao9ISIiCOFCJGwcEVGolLuXTBIqgSP0K
vJmxvZ6sQ9I2ggqaQ9Z+/s37/968sS9fuRczdECEpDzpevWLNQ+RxOcBTcKud2s8vLDmIalwEmDG
E9L15kR6Vzbef+8yXvcZTScci2AckZggYJTIddz1IqXS9ZUV6QMZy4s8JQk8m3IRYwW3IlwJBD4E
ATFbadRqqysxpom3ARyVZjRg8C9RUhN8JkaaDUEJjkH6zSmVBhns1/VzOZd9JtABZl0POAb8cEzu
KQ8xLBU86Ho18+etbFxewevZIqZOWFtaNzR/2bpsQbDfMDJFOCmE1oetzqWtgr8BMLWMGwwG/UG9
4GcA2PfBTqtLmWdruFbv5TxLIHu5zLtfa9daLr7Ev7mkc6fX67U7mS6WqQHZy9YSfq222tpsOHgD
svj2Er7V2+z3Vx28AVn86hJ+eKmz2nLxBhQxmuwvoXVAh8OMewGZcrZdCV8D+Fotgy9QkA1FbmkR
U56o6kyL8V0uhvBYwxhWNEFqnpIp9iEf+zieCIo1e7xOcOmJJflyiaQlIekLmqqu92GKE68Eefns
+5fPnqCj+0+P7v909ODB0f0fLSNn1TZOwvKqF99+9uejj9EfT7558fCLarws43/94ZNffv68GgjF
szDv+ZePf3v6+PlXn/7+3cMK+KbAkzJ8TGMi0Q1yiPZ4DIYZr7iak4l4tRXjCNPyis0klDjBWkoF
/4GKHPSNOWZZdBw9esT14G0BzaMKeHV211F4FImZohWSr0WxA9zhnPW4qPTCNS2r5ObxLAmrhYtZ
GbeH8UGV7D5OnPgOZin0zDwtHcP7EXHU3GU4UTgkCVFIP+P7hFRYd4dSx6871Bdc8qlCdyjqYVrp
kjGdONm0WLRNY4jLvMpmiLfjm53bqMdZldVb5MBFQlVgVqH8mDDHjVfxTOG4iuUYx6zs8OtYRVVK
jubCL+MGUkGkQ8I4GgREyqo1NwXYWwr6NQz9qjLsO2weu0ih6H4Vz+uY8zJyi+/3IxynVdgRTaIy
9gO5DymK0S5XVfAd7laIvoc44OTEcN+mxAn36d3gFg0dlRYJop/MREUsrxLu5O9ozqaYmFYDLd3p
1TFN/q5xMwqd20o4v8YNrfL5148q9H5bW/Ym7F5VNbN9rFGfhDvenvtcBPTt785beJbsEiiI5S3q
XXN+15y9/3xzPqmez78lL7owNGg9i9gx2wzd8Qkz95QyNlJzRq5LM3ZL2HmCIRD1KnOuJMUJLI3g
UtcxsHdwocBmDRJcfURVNIpwCiN73dNMQpmxDiVKuYSDoiFX8tZ4GPuVPWa29QHE9g2J1Q4PLLmp
yfk5o2BjtArNUTYX1NQMziqseSljCra9jrC6VurM0upGNdMSHWmFydrF5jgOLi9MA2LhTRhpEAxC
4OVVONlr0XDUwYwE2u82RnlYTBTOM0QywgHJYqTtXo5R3QQpz5UlQ7QdNhn0ofEUr5WkdTTbN5B2
liCVxbVOEJdH702ilGfwIkrA7Xg5sqRcnCxBh12v0260PeTjtOtN4ZQMl3EKUZd6isQshHdLvhI2
7U8tZlPli2h2csPcIqjDaw/r9yWDnT6QCqm2sIxsaphHWQqwREuy+jfa4NbzMqCiG51Ni+YaJMO/
pgX40Q0tmU6Jr8rBLlG07+xt1kr5TBExioJDNGEzsYch/DpVwZ6ASnjZYTqCvoH3ctrb5pHbnLOi
K78NMzhLxyyNcNZudYnmlWzhpiEVOpi7knpgW6XuxrhXN8WU/DmZUk7j/5kpej+Bdw/NQEfAh1e8
AiNdKV2PCxVx6EJpRP2hgLHB9A7IFni3C48hqeB9tPkV5ED/2pqzPExZwxFS7dEQCQr7kYoEIbvQ
lkz2ncKsnu1dliXLGJmMKqkrU6v2hBwQNtY9cFXv7R6KINVNN8nagMEdzz/3PqugSaiHnHK9OZ2s
2HttDfzTk48tZjDK7cNmoMn9X6hYjAeLXdWuN8vzvbdsiH6wGLNaeVWAsNJW0MnK/jVVeMWt1nas
JYsb7Vw5iOKyxUAsBqIU3iAh/Q/2Pyp8Rkwa6w11zPegtyL4cKGZQdpAVl+wgwfSDdISJzA4WaJN
Js3KujYbnbTX8s36nCfdQu4xZ2vNzhLvV3R2MZy54pxaPE9nZx52fG1pJ7oaInu8RIE0zY8xJjBV
37B2cIomYb3rwZckCPQ9uIJvUR7QGprW0DS4gg9MMCzZr0JdL7vIKfDcUgpMM6c0c0wrp7RySjun
wHCWfX/JKavQqfQnE/hgp388lH8dgQku+5qSN1XnQ9/GXwAAAP//AwBQSwMEFAAGAAgAAAAhAJxm
RkG7AAAAJAEAACoAAABjbGlwYm9hcmQvZHJhd2luZ3MvX3JlbHMvZHJhd2luZzEueG1sLnJlbHOE
j80KwjAQhO+C7xD2btJ6EJEmvYjQq9QHCMk2LTY/JFHs2xvoRUHwsjCz7DezTfuyM3liTJN3HGpa
AUGnvJ6c4XDrL7sjkJSl03L2DjksmKAV201zxVnmcpTGKSRSKC5xGHMOJ8aSGtHKRH1AVzaDj1bm
IqNhQaq7NMj2VXVg8ZMB4otJOs0hdroG0i+hJP9n+2GYFJ69elh0+UcEy6UXFqCMBjMHSldnnTUt
XYGJhn39Jt4AAAD//wMAUEsBAi0AFAAGAAgAAAAhALvlSJQFAQAAHgIAABMAAAAAAAAAAAAAAAAA
AAAAAFtDb250ZW50X1R5cGVzXS54bWxQSwECLQAUAAYACAAAACEArTA/8cEAAAAyAQAACwAAAAAA
AAAAAAAAAAA2AQAAX3JlbHMvLnJlbHNQSwECLQAUAAYACAAAACEANSum67kCAADbBQAAHwAAAAAA
AAAAAAAAAAAgAgAAY2xpcGJvYXJkL2RyYXdpbmdzL2RyYXdpbmcxLnhtbFBLAQItABQABgAIAAAA
IQBLt/k64QYAADQcAAAaAAAAAAAAAAAAAAAAABYFAABjbGlwYm9hcmQvdGhlbWUvdGhlbWUxLnht
bFBLAQItABQABgAIAAAAIQCcZkZBuwAAACQBAAAqAAAAAAAAAAAAAAAAAC8MAABjbGlwYm9hcmQv
ZHJhd2luZ3MvX3JlbHMvZHJhd2luZzEueG1sLnJlbHNQSwUGAAAAAAUABQBnAQAAMg0AAAAA
" fillcolor="black" stroked="f">
<w:wrap type="topAndBottom" anchorx="page"/>
</v:rect><![endif]--><!--[if gte vml 1]></o:wrapblock><![endif]--><br clear="ALL" style="mso-ignore: vglayout;" />
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">YÖRÜKAN,
Yusuf Ziya, 2005, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Müslümanlıktan Evvel
Türk Dinleri-Şamanizm</i>, Yol Yayınları İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.35pt; margin-top: 0cm; text-align: justify; text-indent: 36.0pt;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-90902643258763098922023-07-07T04:27:00.001-07:002023-07-07T04:27:00.153-07:00Alevilikte Eski Türk Âdetleri ve Geleneklerinin Etkisi<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiDe8rB42POmmNqkWQ_9BR9UB2AhYzxt4OfYajT1cH5RrHcbeEoWBHjxnGzQ20c5iu-UhsYAX76mm1vQ8dOy8EZtYfL2MNCh3_w6dkaF0GsK7nmA6tEi0bLDc_A4CpcbO_8e8XzX2mhaVQYqwzxNcCkPCXFEi3DEafYB3b6zsG5T61Sn23fF_wUHuuB3I3/s600/alevilik-ve-eski-turk-adetleri.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="404" data-original-width="600" height="215" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiDe8rB42POmmNqkWQ_9BR9UB2AhYzxt4OfYajT1cH5RrHcbeEoWBHjxnGzQ20c5iu-UhsYAX76mm1vQ8dOy8EZtYfL2MNCh3_w6dkaF0GsK7nmA6tEi0bLDc_A4CpcbO_8e8XzX2mhaVQYqwzxNcCkPCXFEi3DEafYB3b6zsG5T61Sn23fF_wUHuuB3I3/s320/alevilik-ve-eski-turk-adetleri.jpg" width="320" /></a></div><span style="text-indent: 36pt;">Eski Türkler;
Budizm, Şamanizm, Lamaizm, Manizm, Zerdüştlük, Mecusilik, Sabilik, Müzdekilik,
Hurremilik, Merkunilik, Deysanilik, Yahudilik </span><span style="letter-spacing: -0.15pt; text-indent: 36pt;">ve
</span><span style="text-indent: 36pt;">Hıristiyanlık dinlerini daha önce yaşamışlardır.</span><sup style="text-indent: 36pt;">7</sup><span style="text-indent: 36pt;"> Göktürkler
zamanında Türkler tek bir tanrıya inanıyorlardı. İbn Fazlan’a göre eğer
Göktürklerden birisi bir zulme uğrar veya sevmediği </span><span style="letter-spacing: -0.15pt; text-indent: 36pt;">bir </span><span style="text-indent: 36pt;">şey görürse, başını gökyüzüne kaldırıp, </span><i style="text-indent: 36pt;">“Bir Tengri” </i><span style="text-indent: 36pt;">der. Bu Türkçede </span><i style="text-indent: 36pt;">“Bir
Allah”<span style="letter-spacing: -.05pt;"> </span></i><span style="text-indent: 36pt;">demektir.</span><sup style="text-indent: 36pt;">8</sup><p></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 5.7pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;">Türkler büyük
topluluklar hâlinde İslamiyet’i kabul etmişlerdir; Fakat <span style="letter-spacing: -.15pt;">köy, </span>kasaba ve şehirlerde oturan Türkler,
İslamiyet’in gereklerini titizlikle yerine getirirken, göçebe olarak yaşayan
bazı kabileler İslamiyet’i şeklen kabul etmiştir. Kendi asıl dinlerinin birçok
âdet <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>geleneğini yeni dinlerine
uydurmaya gayret etmiştir. Örneğin göçebe Türkler günün her saatinde erkek <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>kadın bir arada bulunmuştur. Aralarında
Anadolu tabiri ile kaç-göç, yani haremlik-selamlık uygulaması olmamıştır.
İslamiyet’in haremlik-selamlık uygulaması <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve
</span><i style="mso-bidi-font-style: normal;">“nikâh düşmeyen kadınlarla
erkeklerin birbirlerini mahrem olması” </i>uygulaması göçebe Türklere çok ters
gelmiştir. Türkler daha önce ibadetlerini müzik <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>dans eşliğinde yapmıştır. İslamiyet’in <span style="letter-spacing: -.15pt;">bu </span>konuda getirdiği yeni kurallar da
onlara zor gelmiştir. Bu yüzden bazıları eski dinî inanış <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>ibadet şekillerini muhafaza etmeyi
tercih etmiştir. Genellikle Irak’ta bulunan Rufai Tarikatı mensupları,
vücutlarına çeşitli delici ve kesici alet batırmaktadır. Ateşte yürür ve kızgın
cisimleri tutmaktadırlar. Bunun gibi âdetler, Türkler Irak’a gelinceye kadar
yoktur. Tarikatın içine <span style="letter-spacing: -.15pt;">bu </span>yenilikleri
de Türkler<span style="letter-spacing: .45pt;"> </span>sokmuştur.<sup>9</sup><o:p></o:p></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 5.7pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;">Anadolu’ya Orta
Asya Türklerinin akın akın geldiği dönemlerde kurulan Yeseviyye, Safeviyye,
Bektaşiyye, Haydariyye, Bayramiyye gibi tarikatların, Eski Türklerden
inançlarından kalma birçok benzer yanları vardır. Başlangıçta eski Türk inanç,
yaşam ve törelerini koruyan bu heterodoks yapıdaki tarikatlar; ocak, dedelik,
Ayin-i Cem’de yapılan toplu, içkili, kadınlı erkekli semahları hep eski Türk
Kültüründen almıştır.<sup>10</sup> Eski Türklerin Gök Tanrı (Gök-Tengri)
dönemindeki ocak kültü, beylik kurumu, şaman merasimleri sırasında dairevi
şekilde oturup, içki içme ve Şaman danslarına bakıldığında, aradaki
benzerlikler açıkça görülecektir. Eski Türklerde, İslamiyet’e girmeden önce çok
yaygın olarak, evli çiftlerin katıldığı ve çok sıkı disiplin kuralları içinde
cereyan eden, kımız içilen dinî törenler bulunmaktaydı. Eski Türklerin bu
âdeti, Aşağı Türkistan yani Maveraünnehir’de göçebe Türkmenler aracılığı ile
Yeseviliğe sokulmuştur. Daha sonra Yesevilik yolu ile Anadolu’ya gelen bu
içkili ve kadınlı dinî tören âdeti, Babai çevrelerinde uygulanmaya
başlanmıştır.<sup>11</sup><o:p></o:p></p>
<p class="MsoBodyText" style="line-height: 13.75pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 6.35pt; mso-line-height-rule: exactly;">Yine Melikoff<sup>12</sup>’tan naklen Divan-ı Lügat-it Türk’te:<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; margin-left: 86.75pt; margin-right: 306.9pt; margin-top: 0cm;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Ortak bolub
bilişdi Mening tavar satışdı Biste bile yaraşdı Kizleb tutar tayımı<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-top: .1pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><o:p> </o:p></i><span style="font-size: 12pt;">dizeleri geçmektedir. Anlamı “</span><i style="font-size: 12pt;">Ortak olduğunu gösterdi, davarımı satmamda yardımcı oldu, biste ile
anlaştı, tayımı saklayıp korur</i><span style="font-size: 12pt;">” demektir. Buradaki </span><i style="font-size: 12pt;">“biste” </i><span style="font-size: 12pt;">sözcüğü, tüccarlar arasındaki </span><span style="font-size: 12pt; letter-spacing: -0.15pt;">bir </span><span style="font-size: 12pt;">kardeşlik, bir ortaklık manasına</span><span style="font-size: 12pt; letter-spacing: 0.7pt;"> </span><span style="font-size: 12pt;">gelmektedir.</span></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.05pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;">Yeni doğan
bebeğin <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>loğusa annenin yanında üç
gün üç gece beklemek âdeti ortak <span style="letter-spacing: -.15pt;">bir </span>özelliktir.
Buna karşın Eski Türklerde melek kavramı yoktur. Alevilerde olduğu gibi, <span style="letter-spacing: .1pt;">Eski </span>Türklerde de meleğe<span style="letter-spacing: .6pt;"> </span>inanılmaz.<sup>13</sup></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.05pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;"><sup><br /></sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 5.95pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;">Çin
Kaynaklarına göre <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Eski Türkler su ve
ağaçlara kurban verirler” </i>yani su kutsaldır. Su kutsaldır ve suya tapınma
şeklinde meydana çıkan bu kült, aynı zamanda ondan korkma ve çekinme şeklinde
kendini gösterir. İbn Fazlan’a göre Oğuzlar küçük ve büyük abdestten sonra
temizlenmezlerdi. Cinsel ilişkiden sonra yıkanmazlardı. Bilhassa kış mevsiminde
su ile hiç işleri olmazdı. Oğuzların arasına tüccarlık ve diğer sebepler nedeni
gelen yabancılar, onların yanında yıkanamazlardı. Sadece geceleyin, onların
görmeyeceği şekilde yıkanabilirlerdi. Çünkü Oğuzlar bu yabancılardan birini
yıkanırken görünce, ona kızarlar ve <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Bu
adam bize sihir yapmak istiyor, çünkü suya giriyor” </i>derlerdi. O kişiden
tazminat almadan onu bırakmazlardı.<sup>14</sup> Alevilerde de buna benzer
âdetler vardır.<sup>15</sup></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 5.95pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;"><sup><br /></sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.15pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;">Eski Türklerde
biri ölünce, hangi mevsimde ölmüş olursa olsun, cesedi tuza konarak ilkyazın
gelişine kadar bekletilirdi. İlkyaz geldiğinde ceset toprağa verilirdi. Bu
âdet, ruhun bedene dönmesi (ruh göçü) inancına bağlı <span style="letter-spacing: -.15pt;">idi. </span>Nasıl gündüz geceyi, <span style="letter-spacing: -.1pt;">ilkyaz
</span>kışı izliyorsa, hayat da öylece ölümün yerini almaktaydı. Alevilerde de
yıl içinde ölen birisi, doğal olarak ülkenin geleneklerine göre toprağa
verilir. Fakat cenaze merasimi eski Türk geleneklerine göre ilkbaharda, yazın
hemen başlarında, yeniden<span style="letter-spacing: .5pt;"> </span>yapılır.<sup>16</sup></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.15pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;"><sup><br /></sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.2pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;">Urenha-Tubalarda
biri öldüğünde, ölüyü derhal çadıra çıkarıp, keçe veya deri ile örterler.
Çadıra bir koyun getirip, bağlarlar. Koyun meleyene kadar beklerler. Meledikten
sonra koyunu keserler. Bu âdet yine bazı cem törenlerinden kurban edilecek
koyunun dedenin huzuruna getirildikten sonra, bir işaret vermesi için
beklenmesine benzemektedir. Koyun meleme, seğirme, işeme, pisleme ve çırpınma
gibi bir işaret vermedikten sonra, dışarı götürülüp kesilmez.<sup>17</sup><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.45pt; margin-top: .15pt; text-indent: 36.0pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Hilmi Ziya Ülken’in bildirdiğine
göre Baha Said, 1916 yılında İstanbul’da verdiği bir konferansta, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Kapalı cemaatler ve mezheplerin Horasan
Erenleri kanalı ile eski Türk dininden geldiği</i>” görüşünü savunmuştur.<sup>18</sup>
Fuat Köprülü, 1919 yılında yayımlanan Türk Edebiyatında İlk </span>Mutasavvıflar
isimli eserinde, Bektaşiliğin eski Türk<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>dinî inanışlarından kaynaklandığını delilleri ile savunmuştur.<sup>19</sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.2pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;">Göktürk
Yazıtlarına göre, Türklerde insanın ruhu, öldükten sonra kuş yahut böcek
şekline girmektedir. Bu yüzden ölen kişi için “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">uçtu” </i>derler. Batı Türklerinde, İslamiyet’i kabul ettikten sonra
bile <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“öldü” </i>yerine <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“şunkar boldu” </i>yani <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“şahin oldu” </i>denir. Yakut Türklerine göre, insan ölünce <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“kut” </i>yani <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“ruh” </i>bedeni terk ederek, kuş şeklini alır. Kâinatı kaplayan “Dünya
Ağacı”nın dalları üstüne konar. Yakutlarda ruh, hayvan şekline de girer. Moğol
Şamanı’nın kuş şekline girmesini sağlayacak kanatları vardır. Orhun Yazıtları
ve Divanü Lügati’t-Türk’te cennet, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“uçmak,
uçmağ</i>” terimi ile açıklanır. Aleviler ise ölen kişi için “<i style="mso-bidi-font-style: normal;">don değiştirdi”, “göçtü”, “Hakk’a yürüdü” </i>veya
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">“kalıbı dinlendirdi” </i>der, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“öldü” </i>demez.<sup>20</sup></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.2pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;"><sup><br /></sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.25pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;">Çepnilerde eğer
ölen kişi kadın <span style="letter-spacing: -.15pt;">ise, </span>elbiseleri ile
gömülür. Düğün giysisi üç eteklidir. Ahrette de aynı elbiseyi giyeceğine
inanır. <span style="letter-spacing: -.1pt;">Bir </span>daha o elbiseyi ölene
kadar giymez. Ancak ceset kefenlendikten sonra, üç etek elbise kefenin üstüne
giydirilir <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>ceset tabuta o şekilde
yerleştirilir. Hunlar ölülerini tabuta koyar, tabutun üzerini altın <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>gümüş işlemeli kumaş <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>kürklerle örterdi. Oğuz boyları <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>Göktürklerde de ölüye ceket
giydirilerek gömülmesi âdet vardır. Göktürklerde ölüye ceket giydirilir, kuşağı
kuşandırılır, yayı yanına konur. Bütün mal ve eşyası çukura doldurulup, ceset
buraya oturtulurdu. Yine Moğollar sandukayı hoş kokulu ağaçtan yapar ve ölüye
de elbise<span style="letter-spacing: .05pt;"> </span>giydirirlerdi.<sup>21</sup></p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.25pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;"><sup><br /></sup></p>
<p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.1pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;">Alevilikte
kutsal sayılan bazı rakamlar, eski Türk Kültüründe de kutsal sayılan
rakamlardandır. 3, 5, 7, 12, 17, 24, 32 ve 40 sayıları, hem eski Türk
inançlarına hem de Alevilere göre de kutsal sayılmaktadır.<sup>22</sup>
Ebülgazi Bahadır Han ünlü eserinde şöyle demektedir:</p><p class="MsoBodyText" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.1pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;"><br /></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 98%; margin-bottom: 10.0pt; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.35pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">“Şimdi biz 12 çadırda kimlerin mevki işgal ettiklerini,
kimin ne ülüş (kesilen hayvanın etinden pay) aldığını, kimin et doğradığını ve
kimin atlar yanında kaldığını söyleyelim.”</span></i><sup><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">23</span></sup></p><p class="MsoNormal" style="line-height: 98%; margin-bottom: 10.0pt; margin-left: 5.6pt; margin-right: 6.35pt; margin-top: 0cm; text-indent: 36.0pt;"><sup><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">__________________________________________________</span></sup></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red;">Kaynakça<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .2pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">8</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Ramazan Şeşen, İbn Fazlan Seyahatnamesi Tercümesi,
Bedir Yayınları, İstanbul, 1975, s:84<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">9</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Yusuf Ziya Yörükan, Anadolu’da Aleviler ve
Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002, s:10-11<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 23.65pt; margin-top: .05pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">10</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Orhan
Yılmaz, Sünni Gözüyle Alevilik, Kızılbaşlık, Bektaşilik, (Elde Basım, ISBN:
978-605-89397-2-1), Veni Vidi Vici Yayınları, Zile, 2009b, s:132<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .05pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">11</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Melikof,a.g.e., s:40<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 3.85pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">12</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Melikof
,s:93<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">13</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Yusuf Ziya Yörükan, Anadolu’da Aleviler ve
Tahtacılar, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002, s:50<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 97%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 23.9pt; margin-top: .2pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 97%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">14</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 97%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Mehmet Eröz, Eski Türk Dini (Gök Tanrı inancı) ve
Alevilik-Bektaşilik, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1992,
s:108<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .1pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">15</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Yılmaz,a.g.e.,2009b, s:132<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">16</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Melikof, s:119<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .05pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">17</span></sup></i><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Orhan Türkdoğan, Alevi Bektaşi Kimliği, Timaş
Yayınları, İstanbul, 2006, s:123<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">18</span></sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Ülken,s:14<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 3.6pt;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">19</span></sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Fuat
Köprülü, Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, Ankara, 1935, s:69<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 16.1pt; margin-top: 0cm;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">20</span></sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Mehmet
Eröz, Eski Türk Dini (Gök Tanrı inancı) <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>Alevilik-Bektaşilik,
Türk Dünyası Araştırmaları <span style="letter-spacing: -.15pt;">Vakfı </span>Yayını,
İstanbul, 1992, s: 68, Şener Cemal, Aleviliğe İslam Dışındadır Demek Mümkün
Değil, Tanıttıran, H <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>İşeri, G,
(Hazırlayanlar) Aleviler Aleviliği Tartışıyor, Kalkedon Yayınları, İstanbul,
2006, s:82, Mustafa Talas, Eski Türk Dini Olan Göktanrı İnancı <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve </span>Türk Alevîlik-Bektaşiliğinin
Benzerlikleri, </span><a href="http://www.eskitarih.com/?p=555"><span style="color: windowtext; font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt; text-decoration: none; text-underline: none;">http://www.eskitarih.com/?p=555 </span></a><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">(erişim
22.12.2011), 2011, s:5<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; margin-left: 5.6pt; margin-right: 367.5pt; margin-top: .1pt;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; letter-spacing: -.05pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">21</span></sup><span style="font-size: 10.0pt; letter-spacing: -.05pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Türkdoğan,a.g.e.,s:228-229 </span><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">22</span></sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">
Yılmaz,a.g.e.,<span style="letter-spacing: .25pt;"> </span>s:134<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: 10.0pt; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .05pt;"><sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">23</span></sup><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"> Abdulkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler, I, Cilt,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1998, s:57<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p><p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 3.6pt;"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%;">Kullanılan Kitaplar<o:p></o:p></span></b></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 0cm; margin-right: 0cm; margin-top: 3.6pt;"><span style="font-size: 10.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoBodyText" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 38.75pt; margin-top: 0cm;">ANONİM, 2011, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Senkretizm</i>, <a href="http://tdkterim.gov.tr/bts/senkretizm"><span style="color: windowtext; text-decoration: none; text-underline: none;">http://tdkterim.gov.tr/bts/senkretizm,
</span></a>Erişim tarihi: 13.12.2011) ATALAY, Besim, 1991, Bektaşilik ve
Edebiyatı, Ant Yayınları, İstanbul<o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 13.75pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: .15pt; mso-line-height-rule: exactly;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">AVCIOĞLU,
Doğan, 1978, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Türklerin Tarihi</i>, Tekin
Yayınevi, İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">BAL,
Hüseyin, 2002, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Alevi-Bektaşi Kültürü
Sosyolojik Araştırmalar</i>, Isparta: Fakülte Kitabevi Yayınları, İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ENGİN,
Refik, 2000, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Aleviler-Alewiten Amucalar:
Kimlik Köken (Aleviler/Alewiten), </i>Cilt:1, Hamburg.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ERÖZ,
Mehmet, 1992, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Eski Türk Dini (Gök Tanrı
inancı) ve Alevilik-Bektaşilik</i>, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını,
İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">GÖKALP,
Ziya, 1917, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Türklerde Totemizm, Animizm,
Manizm ve Maturizm</i>, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, Cilt I, sayı 5, İstanbul.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">İNAN,
Abdulkadir, 1998), <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Makaleler ve
İncelemeler</i>, I, Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara KALAFAT, Yaşar,
1998, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Kuzey Azerbaycan-Doğu Anadolu ve
Kuzey Irak’ta Eski Türk Dini<span style="letter-spacing: 2.75pt;"> </span>İzleri-<o:p></o:p></i></span></p>
<p class="MsoNormal" style="margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 130.45pt; margin-top: 0cm; text-indent: 35.5pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">Dinî Folklorik Tabakalaşma</span></i><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 115%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara KÖPRÜLÜ, Fuat, 1935, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Halk Edebiyatı Ansiklopedisi</i>, Ankara MELİKOFF, Irene, 2006, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Uyur İdik Uyardılar</i>, Demos Yayınları,
İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">OCAK,
Ahmet, Yaşar, 1999, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Aleviliğin Tarihsel
Sosyal Tabanı ile Teolojisi Arasındaki İlişki Problemi</i>, İslami İlimler
Araştırma Vakfı (Haz.), Ensar Neşriyat, İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 17.3pt; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ÖKTEM,
Niyazi, 1999, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Anadolu Aleviliğinin
Senkretik Yapısı</i>, İslami İlimler Araştırma Vakfı (Haz.), Ensar Neşriyat
İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ÖZTÜRK,
Ünsal, 2008, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Damlanın İçindeki Gerçek
Alevilerin Büyük Sırrı</i>, Yurt Yayınları, Ankara SELÇUK,<span style="letter-spacing: 2.7pt;"> </span><span style="letter-spacing: -.15pt;">Ali,</span><span style="letter-spacing: 2.5pt;"> </span>2004, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Mersin
Tahtacılarında Kurban Fenomeni</i>, Engin, İ, <span style="letter-spacing: -.15pt;">ve
</span>Engin, H, (Haz,):</span>Alevilik, Kitap Yayınevi, İstanbul</p><p class="MsoBodyText" style="line-height: 13.75pt; margin-left: 41.15pt; mso-line-height-rule: exactly;"><o:p></o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ŞENER,
Cemal, 2006, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Aleviliğe İslam Dışındadır
Demek Mümkün Değil</i>, Tanıttıran, H ve İşeri, G, (Hazırlayanlar) <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Aleviler Aleviliği Tartışıyor</i>, Kalkedon
Yayınları, İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 13.55pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; mso-line-height-rule: exactly;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ŞEŞEN,
Ramazan, 1975, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">İbn Fazlan Seyahatnamesi
Tercümesi</i>, Bedir Yayınları, İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 98%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -36.0pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">TALAS,
Mustafa, 2011, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Eski Türk Dini Olan
Göktanrı İnancı ve Türk Alevîlik-Bektaşiliğinin Benzerlikleri</i>, </span><a href="http://www.eskitarih.com/?p=555"><span style="color: windowtext; font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt; text-decoration: none; text-underline: none;">http://www.eskitarih.com/?p=555 </span></a><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 98%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">(erişim
22.12.2011)<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 13.75pt; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 5.6pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; mso-line-height-rule: exactly;"><span style="font-size: 12.0pt; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">TÜRKDOĞAN,
Orhan, 2006, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Alevi Bektaşi Kimliği</i>,
Timaş Yayınları, İstanbul<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">ÜLKEN,
Hilmi Ziya, 1969, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Anadolu Örf ve
Âdetlerinde Eski Kültürlerin İzleri</i>, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Cilt:17, Ankara<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">YILMAZ,
Orhan, 2009<sup>a</sup>, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Sıraçlar
(Anşabacılı ve Hubyarlar) Beydili Alevi Türkmenleri</i>, Veni Vidi Vici
Yayınları, Zile<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 6.4pt; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">YILMAZ,
Orhan, 2009<sup>b</sup>, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Sünni Gözüyle
Alevilik, Kızılbaşlık, Bektaşilik</i>, (Elde Basım, ISBN: 978- 605-89397-2-1),
Ankara: Veni Vidi Vici Yayınları, Zile<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">YÖRÜKAN,
Yusuf Ziya, 2002, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Anadolu’da Aleviler ve
Tahtacılar</i>, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 100%; margin-bottom: .0001pt; margin-bottom: 0cm; margin-left: 41.15pt; margin-right: 0cm; margin-top: 0cm; text-indent: -35.55pt;"><!--[if gte vml 1]><o:wrapblock><v:rect id="Dikdörtgen_x0020_2" o:spid="_x0000_s1026"
style='position:absolute;left:0;text-align:left;margin-left:56.65pt;
margin-top:35.7pt;width:2in;height:.5pt;z-index:-251655168;visibility:visible;
mso-wrap-style:square;mso-width-percent:0;mso-height-percent:0;
mso-wrap-distance-left:0;mso-wrap-distance-top:0;mso-wrap-distance-right:0;
mso-wrap-distance-bottom:0;mso-position-horizontal:absolute;
mso-position-horizontal-relative:page;mso-position-vertical:absolute;
mso-position-vertical-relative:text;mso-width-percent:0;mso-height-percent:0;
mso-width-relative:page;mso-height-relative:page;v-text-anchor:top'
o:gfxdata="UEsDBBQABgAIAAAAIQC75UiUBQEAAB4CAAATAAAAW0NvbnRlbnRfVHlwZXNdLnhtbKSRvU7DMBSF
dyTewfKKEqcMCKEmHfgZgaE8wMW+SSwc27JvS/v23KTJgkoXFsu+P+c7Ol5vDoMTe0zZBl/LVVlJ
gV4HY31Xy4/tS3EvRSbwBlzwWMsjZrlprq/W22PELHjb51r2RPFBqax7HCCXIaLnThvSAMTP1KkI
+gs6VLdVdad08ISeCho1ZLN+whZ2jsTzgcsnJwldluLxNDiyagkxOquB2Knae/OLUsyEkjenmdzb
mG/YhlRnCWPnb8C898bRJGtQvEOiVxjYhtLOxs8AySiT4JuDystlVV4WPeM6tK3VaILeDZxIOSsu
ti/jidNGNZ3/J08yC1dNv9v8AAAA//8DAFBLAwQUAAYACAAAACEArTA/8cEAAAAyAQAACwAAAF9y
ZWxzLy5yZWxzhI/NCsIwEITvgu8Q9m7TehCRpr2I4FX0AdZk2wbbJGTj39ubi6AgeJtl2G9m6vYx
jeJGka13CqqiBEFOe2Ndr+B03C3WIDihMzh6RwqexNA281l9oBFTfuLBBhaZ4ljBkFLYSMl6oAm5
8IFcdjofJ0z5jL0MqC/Yk1yW5UrGTwY0X0yxNwri3lQgjs+Qk/+zfddZTVuvrxO59CNCmoj3vCwj
MfaUFOjRhrPHaN4Wv0VV5OYgm1p+LW1eAAAA//8DAFBLAwQUAAYACAAAACEANSum67kCAADbBQAA
HwAAAGNsaXBib2FyZC9kcmF3aW5ncy9kcmF3aW5nMS54bWysVNtu2zAMfR+wfxD0nvoyO7GNukWb
NsOAbiua7gMUWbGFypInKbcN+639wH5slOw0aQsUw7a8RDTJo0PyUKfn21agNdOGK1ni6CTEiEmq
Ki7rEn+5n40yjIwlsiJCSVbiHTP4/Oztm1NS1Jp0DacIEKQpSIkba7siCAxtWEvMieqYBN9S6ZZY
MHUdVJpsALkVQRyG46AlXOKzA9QVsQStNP8LKKHoA6umRK6JAUhBi+MvA0dB/x2ZFHL9Xnfz7lY7
5vTT+lYjXpUYOidJCy3CweAYwsAMnmXVB4DtUrcuXi2XaFviSZQnaYrRrsRJlsbjSdjDsa1FFPxR
FmdZCHdRiBi/Swc3bT6/nk+b69cQgGBPBA5H5EznqMn1y2rjfbVX/KH69VPbmkkUP5a+TzDdDQzG
IKmmDZE1u9BabRpGKgOluGi4D1rYh/suHTKhr4vNR1VBS8nKKi+U/9Gtx1pJ0Wlj3zPVIncosWbU
+mvI+sbYnt0+xDXCKMGrGRfCG7peTIVGayJg+P43FPQkTEjfQuXSesT+CwwU7nA+N1ov+u95FCfh
ZZyPZuNsMkpmSTrKJ2E2CqP8Mh+HSZ5czX44glFSNLyqmLzhku0XMEpeqLvlVCujlvaEqjYAiXHK
9ksIKxiF/QqiTYnzNE597U/Ymz8rsuWWaSR4W2IQJ/x6IbhBX8sKyiaFJVz05+Apfa8B6MH+33cF
ZmSGDbPbuVeh3V6qauegFvAP4tAKRgabAK8XHBqlv2G0gTepxObrimiGkfggQWd5lCQQZr2RpJMY
DH3sWRx7iKQAVWKLUX+cWrAgZdVpXjdwU+TbJNUFiHLJB5n0nBw7Yezc7gTzVXvmTFa3RJM74Cxg
CQBbj+7vBrFABBR7KG5l2Ly7AyH2Yumr9+2AwGfPmk8dnmH3dh7bZ78BAAD//wMAUEsDBBQABgAI
AAAAIQBLt/k64QYAADQcAAAaAAAAY2xpcGJvYXJkL3RoZW1lL3RoZW1lMS54bWzsWU9v3EQUvyPx
HUa+t9m/aTbqpspudhto00bZbVGPs/asPc3YY83MJt0bao9ISIiCOFCJGwcEVGolLuXTBIqgSP0K
vJmxvZ6sQ9I2ggqaQ9Z+/s37/968sS9fuRczdECEpDzpevWLNQ+RxOcBTcKud2s8vLDmIalwEmDG
E9L15kR6Vzbef+8yXvcZTScci2AckZggYJTIddz1IqXS9ZUV6QMZy4s8JQk8m3IRYwW3IlwJBD4E
ATFbadRqqysxpom3ARyVZjRg8C9RUhN8JkaaDUEJjkH6zSmVBhns1/VzOZd9JtABZl0POAb8cEzu
KQ8xLBU86Ho18+etbFxewevZIqZOWFtaNzR/2bpsQbDfMDJFOCmE1oetzqWtgr8BMLWMGwwG/UG9
4GcA2PfBTqtLmWdruFbv5TxLIHu5zLtfa9daLr7Ev7mkc6fX67U7mS6WqQHZy9YSfq222tpsOHgD
svj2Er7V2+z3Vx28AVn86hJ+eKmz2nLxBhQxmuwvoXVAh8OMewGZcrZdCV8D+Fotgy9QkA1FbmkR
U56o6kyL8V0uhvBYwxhWNEFqnpIp9iEf+zieCIo1e7xOcOmJJflyiaQlIekLmqqu92GKE68Eefns
+5fPnqCj+0+P7v909ODB0f0fLSNn1TZOwvKqF99+9uejj9EfT7558fCLarws43/94ZNffv68GgjF
szDv+ZePf3v6+PlXn/7+3cMK+KbAkzJ8TGMi0Q1yiPZ4DIYZr7iak4l4tRXjCNPyis0klDjBWkoF
/4GKHPSNOWZZdBw9esT14G0BzaMKeHV211F4FImZohWSr0WxA9zhnPW4qPTCNS2r5ObxLAmrhYtZ
GbeH8UGV7D5OnPgOZin0zDwtHcP7EXHU3GU4UTgkCVFIP+P7hFRYd4dSx6871Bdc8qlCdyjqYVrp
kjGdONm0WLRNY4jLvMpmiLfjm53bqMdZldVb5MBFQlVgVqH8mDDHjVfxTOG4iuUYx6zs8OtYRVVK
jubCL+MGUkGkQ8I4GgREyqo1NwXYWwr6NQz9qjLsO2weu0ih6H4Vz+uY8zJyi+/3IxynVdgRTaIy
9gO5DymK0S5XVfAd7laIvoc44OTEcN+mxAn36d3gFg0dlRYJop/MREUsrxLu5O9ozqaYmFYDLd3p
1TFN/q5xMwqd20o4v8YNrfL5148q9H5bW/Ym7F5VNbN9rFGfhDvenvtcBPTt785beJbsEiiI5S3q
XXN+15y9/3xzPqmez78lL7owNGg9i9gx2wzd8Qkz95QyNlJzRq5LM3ZL2HmCIRD1KnOuJMUJLI3g
UtcxsHdwocBmDRJcfURVNIpwCiN73dNMQpmxDiVKuYSDoiFX8tZ4GPuVPWa29QHE9g2J1Q4PLLmp
yfk5o2BjtArNUTYX1NQMziqseSljCra9jrC6VurM0upGNdMSHWmFydrF5jgOLi9MA2LhTRhpEAxC
4OVVONlr0XDUwYwE2u82RnlYTBTOM0QywgHJYqTtXo5R3QQpz5UlQ7QdNhn0ofEUr5WkdTTbN5B2
liCVxbVOEJdH702ilGfwIkrA7Xg5sqRcnCxBh12v0260PeTjtOtN4ZQMl3EKUZd6isQshHdLvhI2
7U8tZlPli2h2csPcIqjDaw/r9yWDnT6QCqm2sIxsaphHWQqwREuy+jfa4NbzMqCiG51Ni+YaJMO/
pgX40Q0tmU6Jr8rBLlG07+xt1kr5TBExioJDNGEzsYch/DpVwZ6ASnjZYTqCvoH3ctrb5pHbnLOi
K78NMzhLxyyNcNZudYnmlWzhpiEVOpi7knpgW6XuxrhXN8WU/DmZUk7j/5kpej+Bdw/NQEfAh1e8
AiNdKV2PCxVx6EJpRP2hgLHB9A7IFni3C48hqeB9tPkV5ED/2pqzPExZwxFS7dEQCQr7kYoEIbvQ
lkz2ncKsnu1dliXLGJmMKqkrU6v2hBwQNtY9cFXv7R6KINVNN8nagMEdzz/3PqugSaiHnHK9OZ2s
2HttDfzTk48tZjDK7cNmoMn9X6hYjAeLXdWuN8vzvbdsiH6wGLNaeVWAsNJW0MnK/jVVeMWt1nas
JYsb7Vw5iOKyxUAsBqIU3iAh/Q/2Pyp8Rkwa6w11zPegtyL4cKGZQdpAVl+wgwfSDdISJzA4WaJN
Js3KujYbnbTX8s36nCfdQu4xZ2vNzhLvV3R2MZy54pxaPE9nZx52fG1pJ7oaInu8RIE0zY8xJjBV
37B2cIomYb3rwZckCPQ9uIJvUR7QGprW0DS4gg9MMCzZr0JdL7vIKfDcUgpMM6c0c0wrp7RySjun
wHCWfX/JKavQqfQnE/hgp388lH8dgQku+5qSN1XnQ9/GXwAAAP//AwBQSwMEFAAGAAgAAAAhAJxm
RkG7AAAAJAEAACoAAABjbGlwYm9hcmQvZHJhd2luZ3MvX3JlbHMvZHJhd2luZzEueG1sLnJlbHOE
j80KwjAQhO+C7xD2btJ6EJEmvYjQq9QHCMk2LTY/JFHs2xvoRUHwsjCz7DezTfuyM3liTJN3HGpa
AUGnvJ6c4XDrL7sjkJSl03L2DjksmKAV201zxVnmcpTGKSRSKC5xGHMOJ8aSGtHKRH1AVzaDj1bm
IqNhQaq7NMj2VXVg8ZMB4otJOs0hdroG0i+hJP9n+2GYFJ69elh0+UcEy6UXFqCMBjMHSldnnTUt
XYGJhn39Jt4AAAD//wMAUEsBAi0AFAAGAAgAAAAhALvlSJQFAQAAHgIAABMAAAAAAAAAAAAAAAAA
AAAAAFtDb250ZW50X1R5cGVzXS54bWxQSwECLQAUAAYACAAAACEArTA/8cEAAAAyAQAACwAAAAAA
AAAAAAAAAAA2AQAAX3JlbHMvLnJlbHNQSwECLQAUAAYACAAAACEANSum67kCAADbBQAAHwAAAAAA
AAAAAAAAAAAgAgAAY2xpcGJvYXJkL2RyYXdpbmdzL2RyYXdpbmcxLnhtbFBLAQItABQABgAIAAAA
IQBLt/k64QYAADQcAAAaAAAAAAAAAAAAAAAAABYFAABjbGlwYm9hcmQvdGhlbWUvdGhlbWUxLnht
bFBLAQItABQABgAIAAAAIQCcZkZBuwAAACQBAAAqAAAAAAAAAAAAAAAAAC8MAABjbGlwYm9hcmQv
ZHJhd2luZ3MvX3JlbHMvZHJhd2luZzEueG1sLnJlbHNQSwUGAAAAAAUABQBnAQAAMg0AAAAA
" fillcolor="black" stroked="f">
<w:wrap type="topAndBottom" anchorx="page"/>
</v:rect><![endif]--><!--[if gte vml 1]></o:wrapblock><![endif]--><br clear="ALL" style="mso-ignore: vglayout;" />
<span style="font-size: 12.0pt; line-height: 100%; mso-bidi-font-size: 11.0pt;">YÖRÜKAN,
Yusuf Ziya, 2005, <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Müslümanlıktan Evvel
Türk Dinleri-Şamanizm</i>, Yol Yayınları İstanbul<o:p></o:p></span></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-58465957049300555122023-07-03T09:30:00.001-07:002023-07-03T09:30:00.151-07:00Mahir Çayan - Deniz Gezmiş Alevi mi?<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;"><span style="text-align: left;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJFCGdm1VXNq9dTqgnZGCYpnv_iYQDRnkAkTZUPGeny9Ue3WZusOdwuTK_PANFkOUJwOVkQYFAzYe89WZKxaUKCXF54g2mEG5YCm_fxXddtI_TiSnaO6M9-dEeWOH3eEx2RP0glAjNRVsBJHScSYiV7gEukBEZ2b0SwB5hCFw9-PrmwkmtazD7CONO-1-O/s720/mahir-cayan-alevi-mi.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="720" height="178" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJFCGdm1VXNq9dTqgnZGCYpnv_iYQDRnkAkTZUPGeny9Ue3WZusOdwuTK_PANFkOUJwOVkQYFAzYe89WZKxaUKCXF54g2mEG5YCm_fxXddtI_TiSnaO6M9-dEeWOH3eEx2RP0glAjNRVsBJHScSYiV7gEukBEZ2b0SwB5hCFw9-PrmwkmtazD7CONO-1-O/s320/mahir-cayan-alevi-mi.png" width="320" /></a></div><br />Sürekli gelen sorulardan birisi de “Mahir Çayan Alevi mi?
Deniz Gezmiş Alevi mi?” soruları. En baştan </span><span style="text-align: left;">söyleyelim, hayır değiller</span><span style="text-align: left;">.</span></div><p></p><p class="MsoNormal"><o:p></o:p></p><p class="MsoNormal"> Alevi olsalar ne
olacaktı? Görüşlerine, icraatlarına hiç katılmadığın halde sırf Alevi oldukları
için sahip mi çıkacaktın? Ya da görüşlerine katıldığın halde sırf Alevi
değiller diye ret mi edecektin?<o:p></o:p></p><p class="MsoNormal">Ülkemizde büyük bir sıkıntı var. Arama motoruna herhangi bir nedenle ünlü olmuş
birinin adını yazdığın zaman önerilerde direkt "Alevi mi?" kelimesi
çıkıyor. Demek ki halkımız en çok bunu merak ediyor. Böyle bir istatistik
olmadığı için bu aramaları yapanların mezhebini elbette bilemeyiz ama insanların
neden merak ettikleri hakkında az çok fikir sahibiyiz. Araştırdıkları kişinin
eleştirilecek bir şeyi olduğu zaman Alevi olmasını da ekliyorlar suçlamalar
arasına. Hatta bazen Alevilikle, dinle hiç ilgisi olmayan insanları bile
Alevilikle itham ediyorlar veya Alevi
oldukları için görmezden geliniyor.<o:p></o:p></p><p class="MsoNormal">Cem evi inşaatı yaparken veya Alevi Derneği kurarken
öldürülmedi bu insanlar. Yaptıkları faaliyetler, işledikleri suçlar belli.
Denilebilir ki "Kardeşim madem bu insanlar Alevi değil, Aleviler neden
sahip çıkıyor o zaman?" Biz sahip çıkmıyoruz bu ayrı bir konu. Bu yüzden
genellemeler her zaman yanlıştır. Öte yandan ülkücülerin yetmişli yıllarda
Alevilere sırf Alevi oldukları için neler yaptığı da ortada. Ne yapsaydı mesela
Aleviler? Türklükten uzaklaşıp İslamcılığa yanaşan ve kendilerini düşman olarak
gören, her fırsatta da öldürmeye çalışan bir gruba mı yanaşsalardı? Bugün hala
bunlar konuşuluyor çünkü insanlar geçmişte yaşamayı bir türlü bırakamadılar. <o:p></o:p></p><p class="MsoNormal">Geçmişin kini ve öfkesi devam ettiği için sol örgütlerin
Alevileri ve Aleviliği sömürmesi de devam ediyor bu arada. Koyu Sünni sofu bir
aileden gelen Dursun Karataş'ın cenazesi, DHKPC propagandası için Cem evinden
kaldırıldı. Bilmeyenler için Dursun Karataş, terör örgütü DHKPC'nin lideriydi.
Avrupa'da öldü ve cenazesi Türkiye'ye getirilerek Cem evinden kaldırıldı.
Birçok Alevi temsilcisi buna tepki gösterdi ama onlar da devletin ajanı
olmakla, faşistlikle suçlandı. Sol terminolojide önüne geleni faşist ilan etmek
meşhurdur. Benzer şekilde öldürülen bazı PKK'lı teröristlerin cenazesi de Cem
evlerinden kaldırılıyor. Hem halk nezdinde Alevileri de PKK'lı gibi göstermek
hem de Alevilerin dışlandıkça kendilerine yanaşacağını düşündükleri için
propaganda yapıyorlar. Bunlardan ahlak beklemek elbette yanlış olur.</p><p class="MsoNormal">Bu soruları buraya taşımaktan memnun değiliz ama birileri de
yalan yanlış yazıyor ve başkaları da onları referans alarak bu yanlışlar üzerinden
yeni tezler üretiyor. İnsanlara tavsiyemiz, hiçbir zaman tek kaynağı doğru
kabul etmeyin. Burada yazılanları da başka kaynaklardan teyit edin. Pekala biz
de yalan söylüyor olabiliriz. <o:p></o:p></p><p class="MsoNormal">Uzatmayalım, Deniz Gezmiş de Mahir Çayan da Alevi değildir. Bu liderler içinde Alevi olan İbrahim Kaypakkaya vardır. O da Atatürk düşmanı olduğu için Aleviler tarafından benimsenen ve değer verilen biri değildir. Bugün görüşleri PKK içinde yaşamaktadır.</p><p class="MsoNormal">Biz Türk'üz ve kendimize rehber olarak kabul ettiğimiz tek
kişi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Bizi Türklüğün dışına çıkaracak, Atatürk'ün
yolundan ayıracak, mensubu olmaktan onur duyduğumuz büyük Türk milletinden
kopartacak herhangi bir güç yoktur.<o:p></o:p></p><p>
</p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-74045021685931109462023-06-27T08:16:00.003-07:002023-06-27T08:33:16.998-07:00Alevilikte Kurban Bayramı<p></p><p class="MsoNormal" style="line-height: normal; mso-margin-bottom-alt: auto;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9zYGRO0o6339llW2nGyO47-e5V3IKyPAnwfx1YPeeiusgXbuPIMjUtAqubpITdBGMZr3V3Bg6fLIxpqPG0CZOnvWh4rZHlpMIqAgR9vtCCndLh2s3-Vt465RbQBSOHAeAkhYTesiFVLOCLL_o50eOFUHuiASJ-ShCMBKBPzj9LazE4a6amAAbEUHkcW3p/s800/Aleviler_kurban_bayram%C4%B1_kutluyor_mu.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="444" data-original-width="800" height="178" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9zYGRO0o6339llW2nGyO47-e5V3IKyPAnwfx1YPeeiusgXbuPIMjUtAqubpITdBGMZr3V3Bg6fLIxpqPG0CZOnvWh4rZHlpMIqAgR9vtCCndLh2s3-Vt465RbQBSOHAeAkhYTesiFVLOCLL_o50eOFUHuiASJ-ShCMBKBPzj9LazE4a6amAAbEUHkcW3p/s320/Aleviler_kurban_bayram%C4%B1_kutluyor_mu.jpg" width="320" /></a></div>Aşağıda sıkça sorulan
sorulara verilmiş kısa cevaplar var. Bazı sorular size saçma gelebilir ama bu
sorular gerçekten soruluyor. "İnsan bilmediğine düşmandır." demiş Hz. Ali.
Birbirimizi tanıyalım.<o:p></o:p><p></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Aleviler
Kurban Bayramını kutlar mı?</span><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Evet kutlar.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Alevilerin
Kurban Bayramı Ne zaman?</span><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Kurban bayramın takvimde hangi güne denk geliyorsa o zaman.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Aleviye
kurban eti verilir mi?</span><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Kurban etini dağıtırken Alevi Sünni diye ayırıyorsanız sizin bileceğiniz
iş.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Alevilerin
kestiği kurbana ne denir?</span><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Kurban denir.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Aleviler
kurban keser mi?</span><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Keser.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Alevilikte
adak kurbanı duası nasıldır?</span><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">“Bismillâhi Allahu ekber, tekbir Allahu ekber, tekbir Allahu ekber,
kurban-ı Halîl ferman-ı Celîl, tığ-ı Cebrail itaat-ı İsmail için
kesiyorum. Bismillâhi Allahu ekber, Allahu ekber, lâ ilâhe illallâhu vallahu
ekber, Allahu ekber ve lillâhi’l-hamd."<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Kurban kesildikten sonra;<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Kurbanlarımız kabul, muratlarınız hasıl ola. Dergâh-ı izzetine yazılmış
ola. Dildeki dileklerinize, gönüldeki muratlarınıza vasıl ola. Kurbanlarınız
kazaya kalkan, belaya bekçi ola. Duası bizden, kabulü de Allah’tan ola. Gerçeğe
Hû… <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Aleviler
ne zaman kurban keser</span><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Adak adadığı zaman, görgü cemi sonrasında, Kurban Bayramında, öylesine</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Alevilikte
adak kurbanı nedir?</span><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Sırf Aleviliğe has bir durum değildir. Kişinin bir dileği olur. Örneğin
oğlum askerden sağ salim dönerse, bir ev sahibi olursam, hastalığı atlatırsam
vs vs. Buna adak kurbanı denir</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Alevilerde
adak kurbanı yenir mi?</span><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Yenir. hele ciğer kavurması aşırı lezzetli olur.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Alevilerde
ziyaret kurbanı nedir?</span><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Anadolu'nun çoğu yerinde mezarlar ve türbeler vardır. Hacı Bektaş Dergahı,
Hubyar Sultan Dergahı, Karacaahmet Dergahı, bilmem kimin türbesi vs. Buralara
ziyarete gidenler veya bir dileğinin kabul olması karşılığında adak adayanlar
kurban keserler.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Alevilikte
Kurban Bayramı var mı?<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Var.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Aleviler
bayram yapar mı?<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Yapar.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Aleviler
Kurban Bayramında kurban keser mi?<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Keser.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Aleviler
kurbanı nasıl keser?<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Normal keser. Önce hayvanın gözü bağlanır. ayaklarının üçü bağlanır.
Yatırıp yönü kıbleye çevrilir. Tekbirlenir ve kesilir.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Alevilerin
kestiği yenir mi?<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">İslam inancına göre kitap ehli olanların kestiği yenir. Aleviler de
Müslüman olduğuna göre Alevilerin kestiği de yenir.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Alevilerde
Arife günü var mı?<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Var.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Aleviler
Arife gününde ne yapar?<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Mezarlık ziyaretleri yapılır. Evde yapılan yiyecekler, içecekler, meyveler
götürülür ve mezarlıktaki diğer insanlara ikram edilir.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Aleviler
kurban etini dağıtır mı?<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Evet. Kurbanlar genelde toplu olarak kesilir ve pişirilir. Aynı zamanda da
pilav pişirilir. Gelen herkes yer. Bireysel olarak kesenler de aynı şekilde
pişirir ve herkesi davet eder. Çiğ olarak dağıtma veya kendi evine pay ayırma
adeti yoktur.</span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: red; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Alevilikte
kaç çeşit kurban var?<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: black; font-family: "Times New Roman","serif"; font-size: 13.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Abdal Musa kurbanı, adak kurbanı, dar kurbanı (ölenler için) görgü kurbanı
(cem başlangıcında), Kurban Bayramı kurbanı, musahiplik kurbanı (kardeşlik
kurbanı), ziyaret yerlerine giderken kesilen kurban<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p><br /><p></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-30197230474001494882023-05-24T12:55:00.005-07:002023-05-24T21:55:38.077-07:00Cumhurbaşkanlığı İkinci Tur Seçimleri<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"></p><div style="text-align: center;">Biz ikinci tur seçimlerinde Kemal
Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğiz. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/EWUEOnTvJjM" width="320" youtube-src-id="EWUEOnTvJjM"></iframe></div><br /><div style="text-align: center;"><br /></div><p><style type="text/css">p { line-height: 115%; margin-bottom: 0.25cm; background: transparent }a:link { color: #000080; text-decoration: underline }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-56231224479356589822023-05-20T05:50:00.000-07:002023-05-20T05:50:24.125-07:00Mecliste Domuz Bağcılar Var<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Mecliste uzunca bir süredir bölücü terör örgütü PKK’nın
yasal temsilcileri vardı, şimdi yine bir başka bölücü terör
örgütü Hizbullah’ın yasal kanadı olan HÜDAPAR da meclise
girdi. Bu iki parti ve terör örgütü arasında renkleri dışında
bir fark yok. Birisi sosyalist Kürdistan, diğeri ise İslamcı
Kürdistan istiyor. Amaçlarına ulaşmak için de her türlü
alçaklığı yapmaktan geri kalmıyorlar. HDP’ye sorulduğu zaman
PKK’yı, HÜDAPAR’a sorulduğu zaman Hizbullah’ı terör örgütü
olarak görmediklerini açıkça söylüyorlar.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Sıkça gündemde
olduğu için PKK hakkında hepimiz fikir sahibiyiz ama uyuyan
hücreler şeklinde örgütlenen ve bir zamanlar işkenceyle
öldürdüğü insanlara uyguladığı vahşetten dolayı domuz bağcı
teröristler hakkında pek bilgi sahibi değiliz. En az PKK kadar
alçak olan bu teröristler hakkında toplumun tepki göstermemesinin
başlıca nedeni, onların da Cumhur İttifakı olmasıdır. İslamcı
Kürtlerden gelmesi muhtemel oy uğruna Hizbullah güzellemesi
yapmalarına sıkça şahit oluyoruz. Uzatmadan alttaki belgeseli
izlemenizi tavsiye ederiz. </p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Ne domuz bağı ne Kandil Dağı!</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/JWc5fhRzGE4" width="320" youtube-src-id="JWc5fhRzGE4"></iframe></div><br /> <p></p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; margin-bottom: 0.25cm; background: transparent }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-38574337665199711702023-05-07T05:52:00.001-07:002023-05-07T06:12:14.982-07:00Aleviler Hangi Mezhepten? Alevilerin Mezhebi Var mı?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCEumFcxCM8W7dHU9SktHfPnpuADDzoNxIkWG6BNvzMlwJ8d9G7hfpav9LuROX73EVDzoyFeJ9R1sFHhvbadswSX-Tcoadl5OoddRC8veQMdPaZ1PAaeXJugjCKkpAT5T1dFoU1jWC-awfIzo47j0_DRzGCfsXrJ37mqP8wdXKhWE86RjX2gbgatSKpA/s1280/alevilerin-mezhebi-nedir.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCEumFcxCM8W7dHU9SktHfPnpuADDzoNxIkWG6BNvzMlwJ8d9G7hfpav9LuROX73EVDzoyFeJ9R1sFHhvbadswSX-Tcoadl5OoddRC8veQMdPaZ1PAaeXJugjCKkpAT5T1dFoU1jWC-awfIzo47j0_DRzGCfsXrJ37mqP8wdXKhWE86RjX2gbgatSKpA/s320/alevilerin-mezhebi-nedir.jpg" width="320" /></a></div><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Makale
biraz uzun. Eğer sabreder okursanız Aleviliğin tarihsel süreci ve
etkilendiği akımlar hakkında doyurucu bilgiler öğrenebilirsiniz.
Okumaya üşenenler için kısa bir cevap verilebilir ama sadece bu
cevabı duyup makaleyi okumaktan vazgeçenler herhangi bir soruyla
karşılaşmaları durumunda gelecek olan ikinci bir soruya cevap
veremeyeceklerdir. Bu yüzden okumanızı tavsiye ederiz.</span></span></span>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="color: #c9211e;"><span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: Arial, serif;">Giriş</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Arapça
bir sözcük olan Alevi, sözlükte " Ali'ye mensup, Ali
taraftarı, Ali'yi seven, sayan ve ona bağlı olan, Ali'ye ait ve
Ali'nin soyundan gelen" gibi çeşitli anlamlara gelmektedir.
Sözcüğün terim anlamına gelince, herkesin kabul edeceği
ağyarını mani efradını cami bir tanımını yapmak mümkün
değildir. Çünkü tarih boyunca dilciler, tarihçiler, şairler,
edebiyatçılar, fırka ve mezhepleri inceleyen Makâlât yazarları
kavrama farklı anlamlar yüklemişlerdir. Örneğin Tasavvufta
tarikat silsilesi Hz. Ali kanalıyla Hz. Peygambere ulaşan Kadiri,
Mevlevi, Bektaşi ve benzeri tarikatlara Alevi denilirken İslam
Mezhepleri Tarihi'nde Alevi adı, çok genel bir anlamda, Şia ile eş
anlamlı olarak kullanılmaktadır. Buna göre Alevi, Hz. Ali'nin Hz.
Muhammed'den sonra devlet başkanlığına Allah ve Hz. Peygamber
tarafından tayin edildiğine inanan ve imametin kıyamete kadar
Fatıma'dan olan soyunda olduğunu savunan toplulukların müşterek
adı olmuştur. Hatta zamanla, Hz. Ali'yi sevme va ona saygı
göstermenin ötesinde onun adı veya soyu etrafındaki siyasi-dini
zümreleşmelerin genel ismi olmuştur. Dolayısıyla Şia'nın
Zeydiyye, İsmailiyye, Oniki İmamiyye, Nusayriyye ve diğer Şii
gruplar için bu anlamda Alevi denmektedir. Bu topluluklar için
kulanılan Alevilik, bulunduğu coğrafyaya, topluluğa ve siyasi
ortama göre farklı algılanmıştır. Örneğin bugün İranlılar,
Ali soyundan gelenlere Alevi demektedirler. Alevi ismi, Türk ve
batılı araştırmacılar arasında 19. asırdan itibaren Anadolu ve
Balkanlar'da yaşayan önceleri Kızılbaş, Işıklar, Abdallar,
Torlaklar, Hurufiler, daha genel anlamda da Kalenderi ve Bektaşi
adıyla bilinen dini-mistik topluluklar için ya</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">y</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">gın
bir kullanım kazanmıştır. Biz bu makalemizde, kökleri çok
eskilere giden, tarihi, ekonomik, dini, toplumsal ve siyasi olayların
tesiriyle Anadolu'da ortaya çıkan, siyasi, dini ve fikri açıdan
Türk Tarihi'nin son beş yüz yıllık dönemine damgasını vuran
ve daha özgün adıyla başlangıçta Kızılbaş, Bektaşi ya da
başka adlarla bilinen, ancak Osmanlı'nın son zamanlarında Alevi
veya Alevi-Bektaşi olarak tanımlanan zümrelerin, XV. asırdan
itibaren yazıya geçirilmeye başlanan dini-mistik edebiyatlarından
hareketle, bir mezhep, tarikat veya tarikat benzeri sufi bir
yapılanma olup olmadıkların tartışacağız. Burada Aleviliğin
bir din olmadığı konusuna, malumu ilam olacağı için
girm</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">e</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">yeceğiz.
İslam kültür medeniyeti havzasında ortaya çıkan Aleviliğin,
tarihsel olarak diğer dinlerden etkilendiğini ortaya koymak
Aleviliği, anlamamızda faydalı olacaktır. Ancak Aleviliği bu
dinlerden birine indirgemek veya birisiyle aynileştirmek bize
Aleviliğin yazılı ve sözlü kaynaklarındaki tarihsel
gerçeklerini inkara ve toplumsal boyutundan soyutlanmış, bütünüyle
yeni, hayali Alevilikler üretmeye götürecektir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>1.
Alevî </b></span></span><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>İ</b></span></span><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>sminin
Türklerle ve Türk Coğrafyasıyla İlişkili
Kullanımları</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Şimdiye kadar Bektaşiliğe ittifakla bir tarikat denirken Aleviliğe
Şii-Batıni bir mezhep olduğundan tutun din/ ibtidai din, tarikat,
Köy Bektaşiliği, heterodoksi, ortodoksi, senkretik veya eklektik
bir din, Sünnilik, Türkmen Sünniliği, Türk Müslümanlığı,
yaşam biçimi ve hayat felsefesi olduğuna varıncaya kadar, burada
tek tek tartışmamız mümkün olmayan çok farklı tanımlamalar
yapıldı. İslam Mezhepleri tarihçileri arasında, Aleviliğin
insicamlı bir mezhep olup olmadığı yönünde bazı fikirler
ortaya atıldıysa da, Alevi-Bektaşiliğin yazılı kaynaklarından
hareketle bu konu geniş bir şekilde incelemeye tabi tutulmadı. Bu
sebeple, konuyla ilgili yazılan kaynaklarda önemli ölçüde kavram
kargaşasının önüne geçilemedi. Çağdaş araştırmalarda,
Alevi, Kızılbaş ve diğer bazı terimlerdeki kargaşanın en
önemli sebeplerinden birisi, uzun bir tarihi döneme ve geniş bir
coğrafyaya yayılmış siyasi, ictimai, dini ve kültürel boyutları
olan son derece karmaşık bir olguyu, her meslekten insanın, hiç
bir bilimsel ve ahlaki kaygı taşımaksızın bir kaç kitap veya
makale okuyarak konunun uzmanı kesilip eser yazmaya kalkışmasıdır.
Konuyla ilgili tutarlı ve bilimsel görüşlerin ortaya
konulabilmesi ve yaşanmakta olan kavram kargaşasının önüne
geçilebilmesi için, öncelikle İslam tarihinin ilk
dönemlerinden itibaren yazılmış dini veya edebi metinlerde
şimdiye kadar göz ardı edilen Alevi isminin Türkler ve Türk
coğrafyası ile ilgili olarak kimler için, nasıl ve hangi
anlamlarda kullanıldığını ortaya koymak son derece önemlidir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
</span></span><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>a)
Yahya b. Zeyd Soyundan Gelenler</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Yahya,
Hz. Ali'nin torunlarından Emevilere isyan eden Zeyd'in oğludur.
Alevi isminin kullanımına, tespit edebildiğim kadarıyla,
Türklerle ve Türk coğrafyasıyla ilgili olarak ilk defa
İbnü'n-Nedîm'in eserinde rastlanılmaktadır.[1] İbnü'n-Nedim,
İshak et-Türkî adlı bir Alevi ve onun Ebu Müslim tarafından
Türk bölgelerine görevlendirilmesi ile ilgili ilginç iki rivayete
yer vermektedir. Birinci rivayete göre, Ebû Müslim'in öldürülmesi
üzerine onun daileri ve taraftarları çeşitli bölgelere kaçtılar.
Diğerleri gibi İshak da, bunlardan birisiydi ve Maveraünnehir'e
kaçıp Türkler'e sığındı. Orada, aşırı Şii fırkalardan
Keysaniyye'nin Muhammed el-Hanefiyye hakkındaki iddiaları gibi, Ebu
Müslim'in Rey dağlarında gizlendiğini ve bir gün ortaya çıkacağı
fikrini yayıyordu. Ancak rivayetin devamında, öncesiyle çelişen
bir durum söz konusudur. Çünkü daha önce Ebu Müslim'in
davetcisi olarak verilen İshak et-Türki'nin bu şekilde
isimlendirilmesine sebep, onun Türk bölgelerine giderek Ebu
Müslimi'in Peygamberliği fikirini yayması gösterilmektedir. Bu
rivayet incelendiğinde İshak et-Türki'nin Ali hakkında değil Ebu
Müslim hakkında bazı aşırı fikirler ileri süren birisi olduğu
görülmektedir. Bizi asıl ilgilendiren İshak et-Türki'nin Alevi
olduğundan bahseden ikinci rivayettir. Buna göre, "İshak Ali
soyundan olup Ebû Müslim'in öldürülmesi sonrasında meydana
gelen kargaşadan faydalanarak kendisini Müslimiyye'nin bir üyesi
ve Ebû Müslim'in bir davetçisi olarak tanıtmıştır. Halbuki o,
Yahya b. Zeyd b. Ali'nin oğlu olup Emevilerden kaçarak Türk
bölgesine sığınmış birisidir."[2] Görüldüğü gibi, bu
rivayete göre, İshak et-Türkî Hz. Ali taraftarı değil Ebû
Müslim taraftarıdır ve onunla ilgili bazı aşırı iddialarda
bulunmuştur. Tarihi kaynaklar ve Tabakat kitapları, Yahya b.
Zeyd'in ve çocuklarının Türk bölgelerine sığındığına dair
bilgileri[3] doğrulamakla birlikte onun İshak adında bir oğlundan
bahsetmemektedirler. Türk Hakanları, Emevilerin bölgedeki ekonomik
ve siyasi politikalarına karşı güç birliği oluşturmak için
diğer bazı muhalif kimseler gibi Yahya b. Zeyd'in çocuklarını
da korumuştur. Ancak İshak kimliği, mechul bir isimdir. Çünkü
Zeydi Tabakat kitaplarında, Yahya'nın İshak adıyla bir
oğluna rastlanmamaktadır. Diğer taraftan bazı Şecerename
veya Nesepnameler'de ise, Ahmed Yesevi'nin tarikat silsilesinde
Muhammed b. el-Hanefiyye'nin neslinden gelen İshak adlı birisinden
bahsedilmektedir. Fakat bu durumda, mesele, burada tartışmasına
girmeyeceğimiz farklı bir boyut kazanmaktadır.[4] </span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Makalat türü eserlere gelince, Peygamberliğin Hz. Adem'den
kıyamete kadar devam edeceğini ileri süren veya başka fikirleri
benimseyen İshâkiyye adında birden fazla Rafızî fırkadan
bahsedilmektedir, ancak bunların her birinin nispet edildiği kişi
aynı İshak olmadığı gibi, hiç biri İshak et-Türki ile de
ilişkilendirilmemektedir. Hatta Cografya ve Seyahatname
kitaplarındaki durum daha da karmaşıktır. Ebu Dülef'in Samaniler
dönemindeTürk bölgelerinde yaptığı seyahat sırasında Buğraç
kabilesiyle ilgili kaydettikleri, eğer doğruysa, olayı farklı
cephelere kaydırmaktadır. Çünkü Karahanlıların kastedildiği
anlaşılan Buğraç kabilesinin kudretli hükümdarları,
kendilerini Alevi olarak tanıtmakta ve Yahya b. Zeyd'in neslinden
geldiklerini ileri sürmektedirler. Ebu Dülef'in seyahatı Satuk
Buğra-han dönemine rastlamaktadır. Bu tarihlerde Karahanlılar
yerleşik hayata geçmiş müslüman ve koyu bir Hanefi oldukları
için Ali soyundan geldikleri şeklindeki iddia tutarsızdır. Daha
ilginci ise, Buğraç'ların inançlarıyla ilgili verdiği
bilgilerdir: " Bu kabile mensuplarının sakalları tıraş
edilmiş olup bıyıkları bulunur. .... Onların yanında tezhipli
bir mushaf vardır. Bu mushafın üzerinde Zeyd için yazılan
mersiyelerden bazı beyitler bulunur. Buğraçlar bu mushafa ibâdet
ederler. Onlara göre, Zeyd, Arapların hükümdarı; Ali b. Ebi
Talib ise ilâhıdır. Başlarına ancak bu Alevi'nin sülâlesinden
gelen birini tayin ederler. Bu kabile mensupları göğe baktıkları
zaman ağızlarını açarlar, gözleri dışarı fırlar. "
Arapların hükümdarı oradan iner, oraya çıkar" derler. Zeyd
sülâlesinden gelen hükümdarlar, kendilerine has alamet olarak,
sakallıdırlar."[5] Ayrıca Anadolu'da ve Orta
Asya'da Aleviler ve Sünniler arasında Ebu Müslim Cenkleri
dolayısıyla hala yaşayan Ebu Müslim Kültü'ne bakarak, günümüz
Aleviliği arasında bağ kurmak ve Alevi ismini buna dayandırmak
mümkün görünmemektedir. Karahanlılarla ilgili Ebu Dülef'in
zikrettiği inançlar, doğruluğunu kabul etsek bile[6] Ali'den çok
Zeyd ve soyuyla ilgilidir. Ne Zeydi kaynaklarda ne de XV. asırdan
itibaren oluşan Kızılbaş ve Bektaşi dini edebiyatında, böyle
bir inancın izlerine rastlamak mümkün değildir. Dolayısıyla
bugünkü Alevi kullanımının, bununla her hangi bir tarihsel
bağlantısı bulunmamaktadır.</span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
</span></span><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>b)
Peygamber Soyundan Gelenler</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Yusuf Has Hacib, eserinde Alevi ismini, daha geniş bir anlamda, Hz.
Peygamber'in soyu, yani Hz. Ali'nin Hz. Fatıma'dan devam eden soyu
için kullanmaktadır. O, hizmetkarlar ve Bey’in adamları dışında
toplumu oluşturan tabakalardan birisinin de Peygamber nesli olduğunu
söyleyerek bu kişilere nasıl davranılacağı konusunda şu
öğütleri vermektedir: " Bunlardan biri Peygamberin neslidir;
bunlara hurmet edersen, devlet ve saâdete kavuşursun. Bunları pek
çok ve gönülden sev; onlara iyi bak ve yardımda bulun. Bunlar
ehl-i beyttir, Peygamberin uruğudur; ey kardeş, sen de onları,
sevgili Peygamber hakkı için, sev. ( bunlar ehl-i beyt ol habikka
kardaş/habib savçı hakkı üçün sev adaş). Ağızlarından
yakışıksız bir söz çıkmadıkça, onların içini-dışını ve
aslını-esâsını araştırma."[7] Yusuf Has Hâcib'in burada
Alevi olarak bahsettiği sınıfın Türklerle ilgili olmadığı
Emevi ve Abbasi zulmünden kaçıp Türkler'e sığınan veya daha
sonraları kendi istekleriyle göçüp gelen Hz. Peygamber soyuna
mensup veya kendisini bu soya mensup göstermeye çalışan
kişiler olduğu açıktır. Bu tarihlerde ehl-i beyt soyundan
olduğunu iddia edenlere nasıl davranılacağına dair kuralların
belirlenmesi ilginçtir. Bu sevgi ve saygı sadece oniki imamı
değil, bütün Peygamber soyunu kapsamaktadır. Buna rağmen onları
sevenlere değil, Peygamber soyundan gelenlere veya geldiğini
iddia edenlere Alevi denilmektedir. Bu kullanım da, doğrudan
Peygamber soyundan gelenlere has bir kullanım olup, bugünkü
kullanımla ilişkilndirilmesi mümkün görünmemektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="color: #c9211e;"><span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: Arial, serif;">c)
Hz. Ali'nin Peygamberliğini İleri Sürenler </span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
İslam tarihinde ortaya çıkan siyasi ve itikadi mezhepleri ve
fırkaları ele alan Makalat, Milel-Nihal veya başka adlarla bilinen
eserler incelendiğinde, politik-teolojik bir akım olarak Türklerle
ilişkilendirilen ve Alevi adıyla bilinen bir fırkaya yer
verilmediği görülmektedir. Sadece Türk asıllı Ebu Muti Mekhul
en-Nesefî ile onun çizgisini devam ettiren İbnü'l-Cevzî ve İbn
Kemal Paşa, her hangi bir coğrafyayla, şehirle ve soyla
ilişkilendirmeksizin Rafıza'nın bir alt fırkası olarak
Gulviyye'den bahsederler. Bu kelime, Arapça'da noktasız
yazıldığında Aleviyye diye okunabilmesi ve ilk defa Türk asıllı
bir yazarın eserinde geçmesi dolayısıyla bizi ilgilendirmektedir.
Farklı okunabilmesinden dolayı olsa gerek Nesefi'nin eserini tahkik
eden Marie Bernand, ilk geçtiği yerde Gulviyye, müstakil
olarak bu fırkanın anlatıldığı yerde Aleviyye, hemen akabinde
Rafıza'nın ikinci fırkası Emriyye ile ilgili bir karşılaştırmada
tekrar Gulviyye olarak okumuştur.[8] Kelime iki şekilde de
okunabilir, fakat diğer kaynaklarda Rafızilerin aşırılarını
Gali veya Gulat adıyla ele aldıkları düşünülürse Gulviyye
okunuşunu tercih etmek daha isabetli olur. Önemli olan nasıl
okunduğu değil bununla kimlerin kastedildiği ve sahip olduğu
fikirlerdir. Birinci hususta kaynakların verdiği bilgiler yetersiz
kalmaktadır. İkinci hususa gelince Nesefi'de yer alan bilgiler
kısadır ve daha sonraki kaynaklarca tekrarlanmaktadır. Bu fırkanın
görüşüne gelince, Ali'nin Allah'ın Peygamberi olduğu
iddiasından ibarettir. Onlara göre, Allah Peygamberliği Ali'ye
vermişti, fakat Cebrail yanlışlıkla Hz. Muhammed'e getirmiştir.
Bu görüşlerinden dolayı onlar, Hz. Ali'ye Allah Rahmet
etsin yerine " Salla'llahu ala Ali" demektedirler.[9]
Ancak bu fikri benimseyen Türk topluluklarının olduğu
yönünde veya bu inançların bugünkü Aleviliğe onun bir
devamı olarak geçtiği yönünde hiç bir kanıt yoktur.
Diğer taraftan Nesefi döneminde Maveraünnehir'de yazılan
kaynaklarda da bu konuda bilgi verilmemektedir. Mezhepler Tarihi
eserlerinden ikinci bir grup ise, Cebrailin Peygamberliği Ali
yerine yanlışlıkla Hz. Muhammed’e götürdüğü şeklindeki
fikri Aleviyye'ye değil Şii gulat hareketlerinden
Gurabiyye'ye ait gösterirler.[10] Şii Makalat geleneğinde ise, ne
Gurabiyye, ne de Aleviyye'nin adı geçer. Öyle anlaşılıyor ki,
sahihliği tartışmalı 73 fırka ile ilgili bir rivayetten
hareketle Makalat yazarlarının fırkaların sayısına 6x12+1: 73'e
tamamlamak için ürettikleri uydurma bir fırkadır. Bu durum
Maveraünnehir'de bu dönemde İsmaililiğin dışında Şii
anlayışın yayılma imkanı bulamadığı ve onlarda böyle bir
iddianın olmadığı hesaba katılırsa daha iyi anlaşılacaktır.
Nesefi'nin, çok az taraftar bulan, resmi takibata uğrayan ve daha
çok Karamıta olarak bilinen İsmaililerle ilgili hiç bir bilgi
vermemesi meseleyi daha da karmaşıklaştırmaktadır. Günümüz
Alevi-Bektaşiliğin dini yazılı kaynaklarında da yukarıda
zikredilen iddiaya raslayamamaktayız, yalnız bazı Alevilerin
buna benzer iddialara sahip olduğu bilinmektedir. Böyle bir
fikir, muhtemelen aşırı Şii-Batıni veya Hurufi kültürle
birlikte Aleviler arasına girmiş olabilir. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
</span></span><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>d)
Safevi Taraftarlığı/ Yandaşlığı</b></span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Şah İsmail, Pir Sultan Abdal, Şahiya (XVI. Yüzyıl), Azbî-Mısrî-i
Niyâzî (1693) ve Kul Himmet gibi bazı şairlerin, şiir
ve deyişlerinde Alevî, Alevîyem, Hüseynîyem, Hayderîyem,
Ca’ferîyem, Askerîyem ve Hayberîyem şeklinde bazı
kimlik tanımlayıcı ifadeler kullandıklarını görmekteyiz:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>a) </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">
Alevî: Kul Himmet’e ait bir deyişte şöyle geçmektedir:
"Meşrebi Hüseynî ismi AlevîMuhammed Ali’ye çıkar
yolları”[11] </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;">b)</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">
Alevî-Hüseynî: Pir Sultan Abdal’ın uzun bir deyişinde, her
dörtlüğün son mısraında bu iki tanımlama birlikte
kullanılmaktadır.Bu deyişin son mısraında şöyle
denilmektedir: "Pir Sultan Abdal çağırır Hint’te
Yemen’deDolaştırsam seni Sahib-zamanda İradet getirdim ikrar
imanda Hüseynîyim, Alevîyim ne dersin” [12] Şeyh Hatâyi
ise, Hüseynîyiz nisbetini kullanmaktadır:" Gezeriz Şah
deyüp meydân içinde Hüseynîyiz bugün devranımızdır </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Biz
imam kullarıyız sâdıkaneŞehidlik gazilik nişânımızdır "[13]</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>c)
</b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Hayderî:
Bu şekilde bir tanımlamaya Azbî-Mısrî-i Niyâzî’nin Düvâzde
İmam deyişinde rastlamaktayız: "Hasen dînim imânım şah
Huseyin’dirGulam-i der-i pâk-i Hayderîyem"[14]</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>d)</b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">
Caferî: Azbî-Mısrî-i Niyâzî’nin Düvâzde İmam deyişinde,
Caferiyem de geçmektedir:"Ne varsa yerde gökte benden
isteHakikat kân-i iska Ca’ferîyem"[15] XVI. Yüzyıl
şairlerinden Şâhiya ise, mezhebinden İmam Cafer Sadıkeyn
olarak bahsetmektedir.“Pirim kulağıma eyledi telkiŞâh-ı
Velayet’e olmuşuz yakinMezhebim İmam Cafer Sadık’eynAllah dost
eyvallah peyman geldim”[16] </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>e)</b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">
Askerî: Azbî-Mısrî-i Niyâzî, aynı deyişinde kedisini
Askeriyem şeklinde tanımlamaktadır:"Alâyıktan
elim çektim yüzüm akEzeleden bendegân-i Askerîyem” [17] </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>f)
</b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Bakırî:
Bu şekilde bir tanımlama da, yine Azbî-Mısrî-i Niyâzî
tarafından kullanılmaktadır.
“Dün ü gün kıblegâhımdır cemâliNazar-bâz-ı Muhammed
Bâkırîyem”[18]Yukarıdaki şiir ve deyişlerde Alevi veya
Aleviyem kullanımlarının günümüzde kavramlaşan Alevi
deyimi ile aynı anlamda kullanılmadığı açıktır. Çünkü bu
şiirlerde Safevî taraftarlığı veya Kızılbaş yerine mecazen
Alevî, Hüseynî, Hayderî, Bakırî, Askerî ve Caferî tanımlaması
tercih edilmiştir. Aksi taktirde bunların her birisini bir mezhep
veya fırka olarak algılamak gerekir ki, bu mümkün değildir.
Bunlar, sitematik teolojiye sahip topluluktan ziyade Oniki imamı
bayraklaştıran siyasal bir topluluk veya onun mensubu olmak
anlamındadır. Dolayısıyla XIX. asırdan itibaren kullanılan
Alevi ismi, bu şairler tarafından sık sık kullanıldığı için
yaygınlık kazanmamış olup çağdaş bir kavramlaştırmadır.
Aleviliğin en önemli problemlerinden birisini, Osmanlı döneminde
var olan Babai, Işık, Hurufi, Torlak, Kalender, Kızılbaş,
Rafızi, Bektaşi ve diğer bazı sufi oluşumların tamamı için
kullanılmasıdır. Aslında bunların her birisi ayrı ayrı analiz
edilmelidir. </span></span><i><span style="color: red;"><span style="font-family: Arial, serif;">Bunlardan Kız</span></span><span style="color: red;"><span style="font-family: Arial, serif;">ı</span></span><span style="color: red;"><span style="font-family: Arial, serif;">lbaş
kavramını belirleyen en temel unsurlar şunlardır:</span></span></i></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>1.
</b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Hz.
Ali, Ehl-i Beyt ve 12 imama aşırı sevgi besleme ve onları
yüceltme[19]. Alevi-Bektaşî şairler tarafından yazılan
şiirlerde, deyişlerde ve özellikle düvazlarda bunun örnekleri
oldukça fazladır. Burada, cemlerde de okunan bir düvazı örnek
verebiliriz:“</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Çün
çerağı Fahr uyandırdık Hudâ’nın aşkına </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Fahr-ı
alem ol Muhammed Mustafa’nın aşkına </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Sakii
kevser Aliyyel Murtaza’nın aşkına </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Hem
Hatice Fatıma Hayrunnisa aşkına</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Şah
Hasan Hulki Rıza hem Şah Hüseyn-i Kerbela </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Ol
İmam-ı etkıya Zeyne’l-Abâ’nın aşkına</span></span></span></p><p> <br /></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">He</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">m</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">
Muhammed Bakır ol kim Nesl-i pak-i Murtaza</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Ca’ferü’s-Sadık
İmam-ı rehnümanın aşkına </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Musa-i
Kazım imam-ı serfizar-ı ehl-i Hak </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Hem
Ali Musa Rıza-yı sabiranın aşkına</span></span></span></p>
<p style="break-before: auto; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm; page-break-before: auto;">
<br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Şah
Taki ve Ba Naki hem Hasenü’l-Askeri </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Ol
Muhammed Mehdi-i sahib livanın aşkına</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Pirimiz
üstadımız Bektaş-ı Veli’nin aşkına </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Haşre
dek yanan yakılan aşikanın aşkına”[20]</span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"> </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="color: #c9211e;"><span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: Arial, serif;">2.Kerbela
şehitlerine bağlılık veya Muharrem Matemi[21]</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="color: #c9211e;"><span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: Arial, serif;">3.
Osmanlı Aleyhtarlığı[22]</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="color: #c9211e;"><span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: Arial, serif;">4.
Emevilere ( Mervan, Muaviye ve Yezid)[23] ve Haricilere
lanet[24]</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Şah
İsmail, bir gazelinde Yezid'e şu şekilde lanet okumaktadır:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">"Sâkıyâ
sun bâde-i sâfı safânın aşkına</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Doldurup
ver gel Aliyyel-Murtezâ'nın aşkına </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Sad
hezar lâ'net Yezîd'e çünki ol şehzâdeye</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Bir
içim su vermedi kadir Hudâ'nın aşkına"[25] </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Şah
İsmail, bir başka yerde Mervan ve Yezid’e birlikte lanet
okumaktadır:"</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Tohm-i
Mervân'ın Yezîd'in kökünü min âkıbet </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Yer
yüzünden kaldıram Âl-i abâ'nın aşkına Ey mevâliler bilih
sâhib zamânın devridir</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Çalaram
kılıncı ben sâhib zamânın aşkına"[26] </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Pir
Sultan Abdal’ın bir şiirinde Yezid’e şöyle lanet
okunmaktadır:</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: #636363;">“<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, serif;">İmam-ı
Cafer’den aldık icazet</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Musa-i
Kazım’dan farzile sünnet</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Müminlere
rahmet, Yezid’e lânet</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Hüseyni’yim,
Alevi’yim ne dersin</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">İmam-ı
Rıza’nın ben envarıyım</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Şah-ı
Kerbelâ’da doğan Ali’yim</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Münkirle
Yezid’in Azrail’iyim </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Hüseyni’yim,
Alevi’yim ne dersin”[27] </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Şah
İsmail, şiir, mani ve gazellerinde, çoğu kere Yezid ve Havarici
birlikte lanetlemektedir. Bu konuda pek çok örnek verilebilir:"
</span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Feriştehler
inüp gökten beşâret ehl-i irfâna</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Havâric'e
ecel yetti Yezîd'lere belâ geldi"[28]" </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Hakîkat
mîzanın kuran Ali'dir </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Bu
ma'nîden Ali sırdır yakin bil</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Havâric
gözüne sinan Ali'dir"[29] "</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Hüseyn-i
Kerbelâ serdâr olubdur</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Yezîd
ü Şimr ile Mervân elinden</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Öğüş
gazilere efkâr olubdur</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Havâric
neslini koymaz cihanda"[30] "</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Cihangir
gaziler meydâna girse</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Havâricler
ayağa pây serdir</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Yezîd'e
zahm-i seyf ü tîğ u hancer"[31]</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="color: #c9211e;"><span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: Arial, serif;">5.
Hz. Ali ve Ehl-i Beyt dostlarına muhabbet (Tevelli)[32]</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Bu
konuda Şah İsmail’in şiir ve gazellerinde pek çok örnek
bulunmaktadır. Bunlardan birisi şöyledir:“Tevellâ kılmışam
Âl-i abâ'yaHavâric gözlerinin hanceriyemHüseynî'yem Yezîd'e
lâ'netim varEzelden men düçâr-ı Hayberiyem"[33] </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>6.
</b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Hz.
Ali ve Ehl-i Beyt'in düşmanlarından nefret ( Teberri)[34]</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>7.</b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">
Seyh Safiye, Şah İsmail ve Erdebil tekkesine bağlılık[35]Türabî
Baba bir şiirinde Şah İsmail’e olan bağlılığını şöyle
dile getirmektedir: </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">"Şah
İsmail, Hacım Sultan ulumuz, </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Şah-ı
Horasan'a çıkar yolumuz, Muhammed Ali'dir kokar gülümüz, </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Oniki
tarikin serveriyiz biz"[36]</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>8.</b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">
Kızıl başlık giymek Kızılbaş kavramının bu anlamda
kullanıldığı bazı nefesler bulunmaktadır. Bunlardan iki
tanesini örnek olarak zikredebiliriz: </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">"Eğnimize
kırmızı giyeriz </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Halimizce
her manadan anlarız</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">İmam
Ca’fer mezhebine uyarız </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Biz
Muhammad Ali diyenlerdeniz”[37] "</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: #636363;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, serif;">Yezid
oğlan bize Kızılbaş demiş, </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Bahçede
açılan gül de kırmızı. </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">İncinme
gönül ne derse desin, </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Kitabı
derceden gül dil de kırmızı"[38]</span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"> </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="color: #c9211e;"><span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: Arial, serif;">9.
Hacı Bektaş Veli'ye bağlılık</span></b></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: Arial, serif;"> </span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">"
Men günehkârem günehkâr yâ Muhammed yâ Ali</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Seyyidî
Battâl Gazî, Hacı Bektâş-ı Velî</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Cümlesinin
sırrı sensin yâ Muhammed yâ Ali"[39] </span></span></span>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">"
Musahip dedikleri bir sınır taşı</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Ziyade
tatlıdır aşnanın aşı</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Gönülden
seversen Hacı Bektaşı </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="color: #636363;">
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, serif;">Ziyade
tatlıdır aşnanın aşı"[40] </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="color: #636363;"> <span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, serif;">Bu
anlamların dışında Alevilikle irtibatlı olan Kızılbaş
kelimesini, Mezhepler Tarihi kaynaklarında zikredilen kırmızı
elbise giydikleri için el-Muhammıra adıyla anılan bir gruba
bağlamak da doğru değildir. Çünkü kaynaklarda bahsedilen grup,
III./IX. asırda Abbasilere karşı isyan eden Taberistan'da Maziyyar
ve Azerbeycan'da Babek el-Hurremi taraftarlarıdır. Kaynaklarda, her
iki fırka liderinin de, İran asıllı ve Mecusi olduklarından
bahsedilir. Bu sebeple bu iki grubun Türklerle bir ilişkisi yoktur.
Ancak muhtemelen kızıl başlık giymeleri dolayısıyla Kızılbaş
adının verilmesi ve devletin merkezi olarak Azerbeycan'ı seçmeleri
sebebiyle, Muhammıra ile ilişkilendirilmiştir. Hatta bunun
sonucunda bazı Mezhepler Tarihi kaynaklarında Babekiyye için
zikredilen mum söndü ve benzeri hadiseler[41] aynen alınarak,
karalamak amacıyla Kızılbaşlara isnad edilmiştir. Bu tamamen
asılsız bir iddiadır ve iki grup arasında bir ilişki yoktur. Bu
türden ithamlar, Orta Asya’daki Yesevi gruplara ve Irak’taki
Ka’kailere de yapılmıştır. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>2.
İslam Mezhepleri Tarihi Usûlü Açısından Alevilik ve
Bektaşiliğin Durumu</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
İslam, en genel anlamda, doktriner olarak İnanç, Ahlak, İbadet ve
Muamelât gibi temel bazı alanları kapsamaktadır. Buna göre,
Allah'a, kitaplarına, meleklerine, resullerine ve ahiret gününe
inanmak gibi inanç esaslarından; insanın ahlaklı ve erdemli
olmasını sağlayan ahlak ilkelerinden; namaz, oruç,
zekat, hac ve diğer ibadetlerden ve insanlarla ilişkilerin
bir kısmını düzenleyen dolaylı ve dolaysız hukukî
müeyyidelerden (muamelâttan) oluşur. Peygamberimize gelinceye
kadar bunlardan ilk üçü, yani İnanç, İbadet'in zorunluluğu ve
Ahlak, bütün peygamberlere gönderilmiştir ve dinin evrensel
boyutunu temsil eder. Bu sebeple İnanç esaslarını belirleme
yetkisi sadece Allah'a ait olup Kur’ân’da kesin ve açık bir
şekilde belirtilmiştir. Bunlara ilave olarak kader ve
Velâyet/İmâmet gibi hususlar ve mezheplerin siyasî ve itikadî
fikirleri, inanç esaslarına ilave edilmeye çalışılmışsa da,
bunlar inanç esaslarını değil mezhebî esasları oluşturur.
Muamelât ve ibadet etme biçimleri ise, peygamberden peygambere
değişmektedir ve bazı kısımları itibariyle zamansaldır. Her
dinin bir Peygamberi, bir kitabı ve ibadethanesi vardır ve
bunlar mezhepler üstü ortak değerlerdir. Örneğin Yahudiliğin
ibadethanesi Sinagog, Hristiyanlığınki Kilise, Müslümanlarınki
ise Cami'dir. İslam'ın bu yönü Hz. Peygamberle birlikte
kurumsallaşmış olup mezhepler üstü ve öncesi kısmını
oluşturur. Günümüzde İslam'ı araştıran doğulu ve batılı
bilim adamları İslam deyince Kur'an tarafından ortaya konan
doktriner yönünü ve Hz. Peygamber tarafından onunla ilgili
açıklamalarını anlamaktadır. Bunlar İslam'ı diğer dinlerden
ayıran ve bütün mezheplerce kabul edilen temel özelliklerdir. Bu
sebeple Allah'ın varlığına ve birliğine (Ulûhiyet), Hz.
Muhammed'in onun resulü olduğuna ve onun Allah'tan getirdiklerine
(Nübüvvet), öldükten sonra dirilmeye ve hesaba çekilmeye
(Ahiret) inanan herkes mümin, müslüman ve Kıble
Ehli'dir. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><i>Mezheb</i></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">,
Arapça bir kelime olup, sözlükte benimsenen görüş, farklı
tutum ve davranış, takip edilen ve gidilen yol anlamlarına gelir.
Terim olarak ise, İslam tarihinde sosyal, siyasî ve ekonomik
sebeplerle ortaya çıkan, belli fikirler ve şahıslar etrafındaki
siyasî-itikadî veya fıkhî-amelî zümreleşmeler demektir. Bu
farklılaşmalar, temelde insan unsuru, dini metinler ve toplumsal
yapı üçgeninde meydana gelmektedir. Bunlardan siyasî-itikadî
alanla ilgili olanlarına fırka, amelî-fikhî boyutu ağır
basanlara fıkıh mezhepleri, adap-erkan ve ahlakla ilgili olan
kültürel-dinî oluşumlara sufi tarikatlar denilir. Başka bir
tanımla mezhep, itikadî ve amelî yani inanç, ibadet ve
muamelatla ilgili karşılaşılan meselelere çözümler üretmek
için ortaya çıkan İslam Düşünce ekollerini ifade eder. Ancak
dilimizde, gerek siyasî ve itikadî, gerekse fikhî ekollerin tümüne
mezhep adı verilmektedir. İslam'ın anlaşılma biçimleri olarak
kabul edilen mezheplerin ortaya çıkması, tarihsel, politik-dinî
ve beşerî bir olgudur. İnsanlar farklı bakış açılarına göre
bu metinlere yaklaştıklarından farklı sonuçlar elde ettiler.
Çünkü bunların kültür düzeyleri, anlayışları, bakış
açıları birbirinden farklı idi. Neticede her grup kendi
anlayışının doğru olduğunu iddia etmeye, onu ayet ve daha
sonraları hadislerle temellendirmeye çalıştı. Her mezhebin
ürettiği görüş ve çözümler, belli dönemin dini
ihtiyaçlarını karşılamak üzere ortaya konulmuştur. Dolayısıyla
hiç bir mezhep görüşlerinin bütün insanlık için kıyamete
kadar geçerliliği ve İslam'ı bütün yönleriyle temsil ettiği
iddiasında bulunması ve kendisini İslamla aynileştiremesi doğru
değildir. Bu bağlamda İslamın varlığı, mezheplere bağlı
değildir, çünkü mezhepler yokken de İslam var idi. Farklı
tarihî, siyasî, toplumsal ve dini süreçler, farklı din
anlayışlarının ortaya çıkmasına ve kurumsallaşmasına sebep
olmuştur. Haricilik, Şia, Mürcie, Mu'tezile, Hadis
Taraftarları, Maturidilik, Eş'arilik ve benzeri itikadi/kelâmi
fırkalar; Hanefî, Malikî, Hanbelî, Şafiî ve Caferî gibi
amelî/fikhî mezhepler ve daha geç dönemde ortaya çıkan
Yesevilik, Nakşilik, Kadirilik ve Rufailik ile Bektaşilikle, mistik
forum içerisinde tarikat benzeri bir oluşum olan Alevilik
ve diğer mistik oluşumlar bu kurumsallaşmanın tezahürleridir.
Kısaca siyasi ve itikadi mezhepler, inanç ve siyaset konularında;
fıkhi mezhepler, ibadet ve muamelatla ilgili hususlarda; Sufi
ekoller de Ahlaki konularda çözümler üreten düşünce
ekolleridir. Ancak siyasî ve itikadî alanda ortaya çıkan
her anlayış ve yaşayış biçimi, mezhep kabul edilmemektedir.
Bunların mezhep kabul edilmesi için, bazı özellikleri
taşıması gerekmektedir. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>a)
Sistematik Teoloji Boyutu</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Siyasî ve itikadî mezhepler, tarihi süreçte müslümanların
karşılaştıkları siyasî veya inançla ilgili köklü problemler
üzerinde sistematik ve tutarlı fikirlerden oluşan bir teoloji veya
nazariye geliştirmek suretiyle kurumsallaşırlar. Aksi takdirde, bu
kurumlaşmayı tamamlayamazlar, başka bir kurumlaşmış fikir
ekolünün uydusu haline gelirler ve bunu başarmış Teolojik ekolün
temel görüşlerini kabul ederek, ayrıntılarda bazı farklı
görüşler ortaya koyarlar. Bu durumda bağlı olduğu siyasî ve
itikadî düşünce ekolünün alt kolu haline gelir. İslam
düşüncesinde, sistematik teoloji ve ya nazariye geliştirenlerin
başında Haricilik, Şîa ( Zeydiyye, İsmaîliyye, Onikiimamiyye),
Mürcie, Mutezile, Mâturîdilik ve Eş’arilik gelmektedir.
Bu mezheplerin ortaya koyduğu görüşlerin ve bunların
tartışılması sonucunda İslam Teolojisi'nin genel çatışı
oluşmuştur. Örneğin, Şîa İmamet nazariyesiyle, Mutezile Tevhid
ve Adalet nazariyesiyle, Mürcie İman nazariyesiyle, Hariciler İman
ve Hilafet konusundaki görüşleriyle diğerlerinden farklı
görüşler ortaya koyarak bu çatının oluşmasında büyük
rol oynamışlardır. Sistematik teolojinin ana konularının
başında, Allah ve sıfatları ( Ulûhiyyet), Peygamberlik
(Nübüvvet), Öldükten sonra dirilip hesaba çekilme ( Me’âd),
İman ve büyük günah ( el-Esmâ’ ve'l-Ahkâm), Kader, İyiliği
Emretmek Kötülükten Sakındırmak ( Emr-i bi'l-Ma'rûf Nehy-i
ani'l-Münker) ve Devlet Başkanlığı (İmâmet/ Hilâfet)
gelmektedir. Alevilik-Bektaşiliğin yazılı kaynakları
incelendiğinde, bu konularda insicamlı bir nazariye ileri sürmediği
ve farklı bir teoloji kurma teşebbüsünde bulunmadığı
görülmektedir. Her ne kadar eserlerinde, 12 imam'ın masumiyeti,
tevellâ (tevellî) ve teberrâ (teberrî) gibi fikirler savunulmakta
ise de, Şia ve diğer ekoller gibi, İmama niçin ihtiyaç olduğu,
Hz. Peygamber'den sonra kimin imam olması gerektiği ve bunun uzun
uzun teolojik temellendirmeleri, İmamın taşıması gereken şartlar
konusunda insicamlı bir teoloji kuramamıştır.
Alevilik-Bektaşilik'te var olan nazariye, dört kapı kırk
makam adıyla bilinen mistik ve ahlakî bir nazariyedir ki,
bunun itikadî ve siyasî mezheplerin sahip olduğu sistematik
Teolojiyle doğrudan ilişkisi yoktur. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
</span></span><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>b)
Yazılı Edebiyat Boyutu</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Siyasî ve itikadî bir oluşumun, mezheb hüviyeti
kazanabilmesindebir diğer önemli husus, ortaya koyduğu teoloji
veya nazariyeyi ele alan temel eserler bırakmış olmasıdır.
Çünkü bu eserler, toplumsal yapıyla birlikte bir devamlılık
kazanmaktadır. Ayrıca görüşlerinin başkaları karşısında
savunulabilir, tutarlı ve insicamlı hale gelmesini sağlamaktadır.
Her bir mezhep kurucusu kabul edilen imamı veya onu takip eden
mensupları, yukarıda zikredilen temel kelamî konularda veya
bunlardan birisinde benimsedikleri görüşleri uzun uzun
tartışıp aklî delillerle ve Kura'n ayetleriyle
destekleyerek savundukları bir çok eser yazmışlardır. Bugün her
hangi bir kelami eseri alıp okuduğumuzda, bunun yazarının
hangi mezhepten olduğunu o eserde savunduğu fikirlerinden
çıkarmak mümkündür. Çünkü aynı düşünce ekolünde yer
alanların eserlerinde, konuların sıralaması, görüşlerine önem
verdikleri ve savundukları alimlerin adları, zihniyetleri, referans
çerçeveleri ve kavram dünyaları hep birbirine benzer. Siyasi ve
Teolojik düşünce ekollerinin bu eserleri, bugün elimizdedir.
Hatta her mezheb, tarih boyunca önemli kültür merkezlerinde
kendine ait bir takım medreseler kurmak suretiyle bu eserlerini
okutmuş ve görüşlerini yaymaya çalışmışlardır. Teolojiler,
daha çok yazılı kaynaklarla ve belirli kurumsal mekanlarda
(medrese/cami) aktarılır. Son derece sınırlı olan Alevilik ve
Bektaşiliğin yazılı kaynaklarından Vilâyetnâmeler, Buyruklar,
Nefesler, Fütüvvetnâmeler, Erkânnâmeler, Tercümânlar ve
Menâkıpnâmeler, insicamlı bir teolojiyi sürdüren mezhebi
eserler olmaktan çok tasavvufî/mistik ya da menkabevî
nitelikli eserlerdir. Diğer taraftan -Hüsniye hariç- eserlerde
geçen Hz. Ali, İmam Ca'fer ve Hacı Bektaş'la ilgili referansları,
tamamen siyasî ve teolojik bir önder şahsiyet olarak değil,
Şîa'daki'nin aksine, manevî pir ve rehberler olarak sunulmaktadır.
Sadece bir Şiî tarafından yazıldığı anlaşılan Hüsniye adlı
eser de, Şiî-İmâmiyye'nin itikadî ve siyasî fikirleri
savunulmaktadır. Bu eser muhtemelen XVI. asırdan sonra
Anadolu'daki Kızılbaşları ve Bektaşileri Şiileştirmek üzere
yazılmıştır. Ancak bunun izlerini, asıl Alevi-Bektaşi
metinlerde takip edebilmek mümkün görünmemektedir. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
</span></span><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>c)
Toplumsal Boyut</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Her hangi bir düşünce ekolünün siyasî ve itikadî bir mezhep
kimliği kazanabilmesinde bir başka husus, ortaya konulan siyasî
veya kelamî nazariyenin sadece eserlerde kalmayıp bir toplum
tarafından benimsenmesidir. Bir bilginin ortaya attığı görüşleri
insicamlı bir akide oluşturabilir, ancak bunları benimseyen,
savunan ve en azından tarihin belli bir döneminde devam ettiren
mensupları yoksa o zaman bu bir mezhep olarak kabul edilmez.
Bunun için mezhebin tanımında belli görüşler ve fikirler
etrafındaki teolojik-dinî veya fıkhî-amelî zümreleşmelerdir
kaydı konulmaktadır. Mezhepler, tarihin belirli bir döneminde
ortaya çıkan ve içinde doğdukları siyasî ve ictimaî şartlardan
etkilenen kurumlar oldukları için, bütün müslümanlar
tarfından değil bazı topluluklar tarafından benimsenir. Bazı
mezhepler ise, her toplumun desteğini almak yerine tek bir soyun
veya boyun desteğini kazanabilir. Ama genelde mezheplerde tek bir
etnik yapı yoktur. Bir mezhepte her soydan ve boydan insan olabilir.
Örneğin Şia'da baskın etnik unsur, Farisiler iken
Maturidilik ve Hanefilikte baskın unsur Türkler'dir.
Bununla birlikte mezhepler tek bir soyda ve boyda devam etmez. Diğer
taraftan mezheplere giriş ve çıkışın belli şartları ve
törenleri yoktur. İsteyen istediği mezhebe, törensiz girebilir ve
çıkabilir. Mezheplerde kurucu imamlar önemli olmakla birlikte,
toplumsal yapı içerisinde bir hiyerarşi ve bunların
huzurunda yapılan vakitleri belirlenmiş mezhep ayinleri ve
törenleri yoktur. Alevilik ve Bektaşiliğin her ikisinin de
toplumsal boyutu olmakla birlikte, cemaat içi ilişkiler de
pir/mürşid/talip/derviş hiyerarşisi vardı. Bu bakımdan ele
alınırsa Bektaşiliğin toplumsal yapısında, tamamen
kurumsallaşmış bir sufilik eğemendir. Alevilikte ( Kızılbaşlık)
ise, Safevî-Erdebil tekkkesine bağlılıkları gözönünde
bulundurulduğunda, tarikat benzeri sufi bir yapı eğemendir. Ayrıca
her ikisinde de, ikrar töreni, müsahip erkanı ve benzeri
tarikat ayinleri söz konusu olup, bu ayinlerinin yapıldığı
tekke, zaviye, dergah, Meydan Evi ve benzeri özel mekanlar vardır.
Alevilik ve Bektaşilikte bunun adı Meydan Evi, Mevlevilikte
Meydan-ı Şerif'tir. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
</span></span><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>d)
Fıkhî-amelî boyut</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Siyasi ve İtikadi mezheplerde öne çıkan önemli unsurlardan
birisi de, pratik ve ameli konularda belli bir mezhebe göre amel
etmektir. Bazı mezhepler, hem teolojisini hem de fıkhını
üretmiştir. Örneğin Ebu Hanife, hem Mürcii-Maturidi kelamın
oluşmasına katkıda bulunmuş hem de Hanefilik diye bilinen fıkıh
mezhebinin kurucusu olmuştur. Şia'nın da Caferilik adıyla kendine
has bir fıkıh okulu/mezhebi vardır. Bazı mezhepler ise, ibadetler
ve diğer pratiklerde, kendi fıkıhlarını üretmek yerine Teolojik
konularda muhalif gördüğü mezheplerin fıkhi görüşlerine göre
amel etmiştir. Örneğin Mutezile ve Taberistan Zeydileri,
Hanefiliğe göre amel edilmiştir. Aleviler, genelde kendilerine
Caferi demesine ragmen, Caferi fıkhına ve ilkelerine göre hareket
ettikleri söylenemez. Örneğin, tarihte ve günümüzde en
azından dini ibadetleri yerine getirmeye çalışanları, fıkıhta
Hanefidirler. Alevilik, Onikiimamiyye Şiası'nın iddialarını
benimsediği veya pratikte Caferiliğe uyduğu takdirde,
bir mezhep olabilir, ancak o zaman İran Şii-Caferiliğinden farklı
olmayan Onikiimamiyye mezhebi olur. Bu anlam'da
Türkiye'de Ehl-i Beyt Çevresi olarak bilinen ve kendilerini
Şii-Caferi olarak tanımlayan bazı çevreler varsa da Aleviler
arasında bunlar bir kesimi oluşturmaktadır. Alevilerin Caferiligi,
İmam Cafer Buyruğu'na Safevilerin etkisi sonucu sokulan sözde
Caferilik veya İmam Cafer'in manevi önderliğini kabul eden
sembolik Caferilik dışına çıkmamaktadır. Çünkü bu metinlerde
İmam Cafer, hukuki ve siyasi yetkileri elinde tutan siyasal lider
veya fıkıh imamı olarak algılanmamaktadır. Zaten İmam Cafer'in
hayatı üzerine yapılmış bilimsel araştırmalar onun böyle bir
eserinin olmadığını göstermektedir. Kaldı ki bu eserde ele
alınan ve takdim edilen tarihsel olarak varlığını sürdüren ve
günümüzde yaşayan İran Caferiliği hiç değildir.
Türkiye'de Alevilige Oniki imama inanmayı inanç esası kabul
eden bir teoloji veya İran Caferiliğine uyarlanan fıkhi sistem
bulma teşebbüsleri, aslında öyle olmadıkları halde Aleviligi
Şiileştirecek ve Caferileştirecektir. Yukarıdaki zikredilen
hususlar dikkate alındığında, gerek Alevilik, gerekse Bektaşilik
İslam Mezhepleri Tarihi’nin mezhep hüviyeti kazanmadığı
görülmektedir. Zaten Bektaşiliğin bir tarikat olduğu klasik
düşünce konusunda uzman olan herkesin ittifakla kabul ettiği bir
gerçektir. Bize göre gelenekli Aleviliğin geçmişteki ve bu
günkü yapılanması da Ocakzadelik ve Dedelik kurumu
gözönünde bulundurulursa tarikat benzeri mistik/sufi bir
yapılanmaya benzemektedir. Hacı Bektaş Veli’ye bazı ocaklar
hariç bağımlılık söz konusudur. Safeviler döneminde Hacı
Bektaş Veli’ye bağlı olmayan bazı ocaklar Erdebil veya Sofiyan
süreğine bağlı idiler. Bektaşilikle ilişkilerini tam olarak
kesmemiş olan bu çevreler Safevilerin yıkılışıyla birlikte
tekrar Bektaşiliğin Çelebiler kolu etrafında toplanmışlardır.
Bektaşilikle ilişkilerini tam olarak kesmemiş olan bu çevreler,
Safevilerin yıkılışıyla birlikte tekrar Bektaşiliğin Çelebiler
kolu etrafında toplanmışlardır. Aslında, Kızılbaş Alevilikle
Bektaşilik arasındaki farklılaşma, siyaset temelli sosyo-kültürel
bir farklılaşmadır. Muhtemelen Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail
arasındaki siyasal anlaşmazlıklar sonucunda, kırsal kesimdeki
Bektaşilik, Erdebil tekkesine sempati duyarak şehir Bektaşiliğinden
kültürel ve siyasal açıdan farklılaşmaya başlamış ve bazı
konularda Şia’nın siyasî fikirlerinin etkisinde kalmıştır.
Bununla birlikte Anadolu Aleviliği, Oniki İmamiye
Şiiliğini mezhep olarak benimsememiştir. Bir çok mezhebin
Alevilik üzerinde etkisi olmuş, ancak mistik yapısını ve
mürşid/dede-talip ilişkisine dayalı din anlayışını ve
yaşantısını sürdürmesi dolayısıyla bir mezhep hüviyetini
kazanamamıştır. Aslında Alevi-Bektaşilerin, Sufi ve Sünni
kültür havzasında bulunmaları, bazı Şii inanç unsurlarını
almalarını engellememişse de, Şiileşmesini
engellemiştir. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Ayrıca,
İslam düşüncesinde siyasi ve itikadi mezheplerde, her ne kadar
Peygamber’e kadar uzanan bir silsile varsa da, aslâ babadan
tevarüs eden veya soyda ya da Ocakzadelerde devam eden ya da seçim
yoluyla eldeğiştiren bir yetki devri söz konusu değildir.
Alevî-Bektaşilik’te ise, dedeler böyle bir yetkiye sahiptir,
soyda devam eder, seçimle gelir ve icazetle tayin edilir. İtikadî
ve siyasi mezheplerin lideri, bir başkası tarafından icazetle
tayin edilmez ve seçimle iş başına gelmez. Sadece
Şia’da, kendi iddialarına göre, imamlar bir sonraki imamı tayin
ederler. Onların sayısı ise, 7 veya 12 ile sınırlandırılmış
olup, tamamen siyasi yetkinin devri söz konusudur. Diğer taraftan,
İslam mezhepleri arasında soya bağlı bir mezhep yoktur. İsteyen
istediği mezhebe girer ve çıkar. Halbuki Alevilik soyda devam
eder. Anne ve babası Alevî olmayan Aleviliğe giremez.
Bektaşilik’te, ancak uzun törenlerden geçtikten sonra tarikata
girmek mümkündür. Zikrettiğimiz hususulardan hareketle,
Bektaşiliğin kurumsallaşmasını tamamlamış bir tarikat,
Kızılbaşlığın ise tarikat benzeri sufi bir yapılanma olduğu
sonucuna varılabilir. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>3.
Alevî-Bektaşî Yazılı Kaynaklarında Farklı Mezhebî
Unsurlar </b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Orta Asya'da çok erken dönemlerden itibaren, siyasi ve
teolojik düşünce ekollerininin Türkler arasında propaganda
faaliyetlerini yoğunlaştırdıklarını görmekteyiz. Ancak
bunlardan Hariciler, Mu'tezile, Kerramiyye, Eş'arilik, Zeydiye,
İsmaililik ve Hadis Taraftarları, bölge halkından geniş
çaplı ve uzun süreli destek alamazken, Mürcie, Matüridilik ve
Hanefilik, akılcı ve hadari din anlayışlarıyla, halkın büyük
çoğunluğunun desteğini kazanmayı başarmıştır. Bununla
birlikte Orta Asya'dan gelen Türk boyları, daha önce yaşadıkları
bölgede hakim olan Hanefilik ve Maturidiliğin dışında
göçleri sırasında yolları üzerinde karşılaştıkları diğer
kültürlerden, inançlardan ve mezheplerden de etkilenmişlerdir.
Anadolu'da ortaya çıkan diğer tarikatlarda ve tarikat benzeri
mistik teşekküllerde olduğu gibi, Alevilik-Bektaşilikte de, bu
etkilenmeleri veya mezhebi unsurları yazılı metinlerinden
hareketle analiz etmek mümkündür. Bunların tespit
edilmesiyle, sufi/mistik dünya görüşü etrafında
kurumlaşan tarikatların veya tarikat benzeri sufi teşekküllerin,
sünnî ve sünnî olmayan pek çok unsuru bünyesinde birlikte
barındıran mezhepler üstü yapılanmalar ( metadoksi)
oldukları daha iyi anlaşılacaktır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
</span></span><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>a)
Maturidiliğe Ait Unsurlar</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
İslam'ın ilk üç asrında Orta Asya'da benimsenen en güçlü
mezhep, İslam'a girmeyi kolaylaştıran Mürcie ve onun devamı
niteliğindeki Maturudilik olmuştur. Mürcie, mevalinin Arap
müslümanlarla eşit haklara sahip olduklarını ve kendilerinden
haksız yere alınan cizyenin kaldırılması gerektiğini
savunmaktaydı. Horasan ve Mâverâünnehir'de, müslüman olmalarına
rağmen, harac ve cizye alınmaya devam edilmesi yüzünden ekonomik
sıkıntı içerisinde olan halk, çözümü Mürcie'nin
görüşlerinde aradı. Bu yüzden, mevalinin eşitlik arayışları,
doktriner olarak Mürciî tez üzerine kuruldu.[42] Mürcie ve daha
sonra Maturidiler tarafından benimsenen amellerin imana dahil
edilmemesi ve imanda müminlerin eşitliği şeklindeki bu görüş,
İslamlaşma sürecinden geçen bir toplumda, yeni bir önem
kazandı.[43] Bölgedeki İslam'a toplu ihtidalar, Mürcie'nin
faaliyetleri sonucu gerçekleşti. Onların mücadelesi, daha sonra,
Haris b. Süreyc tarafindan devam ettirildi. Haris b. Süreyc,
119/737 yılından itibaren Esed'e karşı mücadelesine
Toharistan'da yanlarına sığındığı Hakan'la birlikte
devam etti. Esed kış ortasında, Toharistan'dan ayrılınca, Hakan
bu bölgeye yürüdü. Orada Yabgu'nun yanında kaldılar. Daha sonra
Cüzcan'a geldiler ve saldırılarını sürdürdüler.[44]
Yapılan şiddetli çarpışmalarda, Hakan ve Haris b. Süreyc
hezimete uğratıldı. Bu sırada, Soğdlular ve Soğdlu olmayanlar,
Haris'i destekliyorlardı. Bundan sonra, Haris Hakan'la birlikte,
Usruşene'ye geri döndü.[45] Haris b. Süreyc, 126/744'a
kadar onüç sene Türk bölgelerinde kaldı. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Mürcie'nin
etkisi III. asırdan itibaren, kendi adıyla değil de ayni
çevrelerden çıkan Kerramiyye ve Maturidilik olarak sürdü.
Samaniler, Mürcie ve Maturidiliğe büyük destek verdiler.
Hatta bölgede İsmaili/Karmati yayılmacılığını önlemek için
Maveraünnehir'li ve Türk bilgini Hakim es-Semerkandi'den Ehl-i
Sünnet'in temel ilkelerini yazmasını istediler. O, hocası
Matüridi'nin yolunu ve metodunu takip ederek Sevadü'l-Azam adını
verdiği halka yönelik meşhur kitabını yazdı. O, orada bu
ilkeleri 62 madde halinde ele aldı. Gazneliler, Karahanlılar,
Selçuklular ve Osmanlılar döneminde bu bölgede ve diğer
bölgelerde bu mezhebi desteklemek için eserler yazıldı.
Hatta Maveraünnehir'de Buhara, Semerkand, Nesef, Tirmiz, Oş olmak
üzere pek çok şehirde bu mezhebin temel ilkelerini
savunan büyük alimler çıktı. Selçuklular döneminde pek çok
Hanefi fakih ve kelamcı Anadoluya gelerek resmi görevler
üstlendiler. Sonuç olarak Anadoluya göçlerin yaşandığı
dönemde, Türk boyları arasında Horasan ve Maveraünnehir'de hakim
olan mezhep Fıkıhta Hanefilik, İtikad'da Matüridilik idi.
Maturidilik, IV. asırdan başlayarak Müslüman
olan Türk kavimlerince benimsenen bir mezhep hüviyetini kazandı.
Eş'arilik, Selçuklu medreselerinde okutulmasına rağmen, Türk
toplulukları arasından taraftar edinemedi. Şiilik, çeşitli
kollarıyla, Safevilere kadar Maveraünnehir ve Horasan'da, İranlı
ve Araplardan taraftarlar bulduysa da, hiç bir şekilde hakim mezhep
durumuna gelemedi. Dolayısıyla Horasan ve Maveraünnehir'de etkili
olan Maturidiliğin, bu bölgeden Anadolu'ya göçen Türk boyları
üzerinde etkili olmaması mümkün değildir. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="color: #636363;"> <span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, serif;">Alevilik-Bektaşiliğin
etkilendiği ilk kültür çevresi Hanefi-Maturidi kültür
çevresidir. Özellikle Bektaşilerin iman
tanımları, iman edilecek nesneler, iman amel ayrımı gibi
konularda Maturidiliğin fikirleriyle hemen hemen aynıdır. Ehl-i
Sünnet'in iki büyük ekolünden birisi olan Maturidiliğin kökleri
Ebû Hanife'ye kadar uzanmaktadır. İmam-ı Azam Ebu Hanife'ye
göre, " İman dil ile ikrar kalb ile tasdiktir, ameller imana
dahil değildir, Büyük günah, şirk olmadıkça imana
zarar vermez. Taat de, iman olmadıkça kişiye fayda vermez."
Maturidi de bu hoşgörüye dayalı iman anlayışını aynen
benimsemiştir. Ancak dil ile ikrarı kişinin dünyada mümin
muamelesi görmesi için şart koşmuştur. Ayrıca dinin kaynağının
akıl olduğu ve imana akılla ulaşılabileceğini ileri sürmüştür.
Hacı Bektaş Veli, eserinde bu görüşleri aynen tekrarlamaktadır.
Örneğin iman konusunda şöyle demektedir: " ...
Arifler katında iman akıl üzeredir. Fakat imanın
herkesce bilineni; kalb ile tasdik, dil ile ikrar olduğudur. Kim ki,
Çalap Tanrı’ya olan inancını kalb ile tasdik etmez ise,
mutlak kafir olur. ... Veyahut dili ile ikrar edip de, kalbiyle
tasdik etmezse ona da münafık denir. ... Amma ibâdet ve
taata gelince : Amel imandan ayrıdır. Ve iman taattır. (İmanın
kendisi bir taattır.) Değme taata iman ermez; küfür
de günahtır, amma değme günah küfre ermez."[46]
Buyruk’taki iman tanımı da Makâlât’takiyle aynıdır. Şöyle
tanımlanır: "Hakikat, dil ile ikrar kalb ile tasdik edip
inanıp iman getirmektir."[47] Bu konuda ve İman edilecek
nesneler konusunda da aynı etkilenme açıkca görülmektedir. Hacı
Bektaş Veli'ye göre, "Şeriat’ın ilk makamı iman
getirmektir: İman’ın da altı şartı vardır. Onlar da; Allah’ın
birliğine, meleklerine, kitaplarına[48], peygamberlerine[49],
ahiret gününe, kaza ve kaderin[50], hayır ve şerrin
Allah’tan geldiğine inanmaktır.”[51] Kaygusuz Abdal tarafından
da İman ve İslam'ın şartları aynen benimsenmiştir.[52] Burada
da ele alınan inanılacak nesneler veya imanın şartları Ebû
Hanîfe ve Maturidi'inin görüşleriyle aynıdır. Yalnız
açıklamalarda Peygamber’e imandan bahsederken Allah dostlarına
inanmak da imandandır, denilmektedir.[53] Makâlât’ın
Arapça metninden bize ulaşan kısmında ise “Allah dostlarını
ve kerametlerini tasdik etmek imandandır”, şeklinde
geçmektedir.[54] Allah’ dostlarının başında Hz.
Peygamber’in yer aldığı metinden açıkça anlaşılmaktadır.
Ancak onun dışındaki Allah dostları kimlerdir bunlara 12
imam dahil midir, değil midir, belli değildir. Çünkü Şia’da
imamlara iman da bir iman esasıdır. Kerametlerinden bahsedilmesi,
en azında onların Şia’nın anladığı anlamda Hz. Peygamber’in
dini ve siyasî halefi olmaktan ziyade, sufî düşüncedeki
anlamıyla veliler olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. Diğer
Alevi metinlerde kader konusunda birbirinden farklı görüşler söz
konusudur. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">İslam'ın
beş şartı olarak bilinen ibadet boyutu, her hangi bir mezhebe ait
olmayıp Hz. Peygamber döneminde kurumlaşmıştır, yani mezhepler
öncesi dönemde kurumlaşan mezhepler ve tarikatlar üstü müşterek
bir husustur. Mutezili, Harici, Sünni, Şii, Mevlevi, Nakşi
ve Bektaşi müslümanlarca, yerine getirmek konusunda dindarlık
düzeyleri farklı olmakla birlikte, kabul edilmiştir. Hacı Bektaş
Veli, eserinde yaygın olarak kullanılan bir hadise
dayandırılan İslam'ın şartlarını aynen kaydetmektedir. Burada
İslam’ın şu şekilde açıklanmıştır: “ Namaz kılmak,
zekât vermek, oruç tutmak, gücü yetince hacca gitmek ....
.”[55] Sadece Makalat da değil, Buyruklar dahil
Alevilik-Bektaşiliğin diğer yazılı kaynaklarında 4 kapı kırk
makamdan bahseden herkes Şeriat'ın makamları arasında bunlara yer
vermektedir.[56]</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Burada
Kızılbaş çevrelere yönelik yazılmış Bisati'nin
Menâkıbu’l-Esrâr Behcetu’l-Ehrâr (Risale-i Şeyh Sâfî),
adlı eserinde Adâb-ı Evliya’nın 28’nci maddesi şöyledir: “
Kimseye horluk ile bakmayup 72 millete yek nazar ile baka ve herkese
muhabbet göstere, bu eyu bu kem dimeye, daima edep üzere ola, beş
vakte kaim (beş vakit namazını kılan) ve şer-i muhkem ola, cem-i
enbiya ve evliya tarıkına mürid-i pir olan kişilere bu ahkamları
ve bu erkanları yerlü yerince bile ve göstere dahi amel ede, zira
şeriatı kaim olmayan hakikatı dürüst olmaz.”[57]
Günümüzde farklı yorumlar söz konusu olmakla birlikte yazılı
kaynaklara göre, Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikatın hepsi bir
bütündür. Bunlardan birinin eksikliği diğerinin de eksikliği
demektir. Alevi-Bektaşi metinlerde göze çarpan Maturidiliğe ait
bir unsur da müminin daima ümitle korku arasında bir tutum
içerisinde olması gerektiğidir. Ebû Hanife ve Maturidi'ye göre,
mümin ne kadar iyilik yaparsa yapsın aşırı ümitvar
olmamalı, ne kadar büyük günah işlemiş olursa olsun ümitsizliğe
ve korkuya kapılmamalıdır. Amellerinin karşılığı konusunda
ümitle korku arasında bir tavır takınmalıdır. Hacı Bektaş'a
nispet edilen Makâlât'ta Allah'ın inâyetinin, havf u recâ
ortasında olanlara[58] ait olduğundan bahsedilmektedir.
İslam düşüncesinde ortaya çıkan mezhepler, ilk dönemde yaşanan
siyasi ihtilaflar ve hadiselerle ilgili farkıl görüşler
benimsemişlerdir. Hariciler, Hz. Ali ve tahkimi kabul edenleri
dinden çıkmakla suçlarken, Şia da Hz. Ali'nin karşısında yer
alan pek çok sahabeyi, Muaviye ve taraftralarıyla Haricileri aynı
şekilde suçlamışlardır. Şia, ilk üç halife Hz. Ebu Bekir,
Ömer ve Osman'ı da hilafeti Hz. Ali'den gasbedenler olarak
görürler. Başta Maturidiler olmak üzere genelde Ehl-i Sünnet Hz.
Ali ve Ehl-i Beyt'i dahil bütün sahabeye saygı duyarlar ve onları
tekfir etmezler. Bu konuda Şii edebiyatta yer alan sert eleştiriler,
Alevi-Bektaşi yazılı edebiyatında göze çarpmaz. Bilakis
eserlerinde Hz. Peygamber, dört halife, Ehl-i beyt'i ve diğer
sahabileri için birlikte dua edilir saygı gösterilir.[59] Örneğin,
Bektaşilerin dini edebiyatı arasında zikredilen
Fütüvvetnameler'de terbiyenin (çırağın) özelliklerinden
bahsederken halifeler örnek şahsiyetler olarak gösterilir:
“Terbiye yakın ola ahisine nitekim Rasûlüllah (as) yakın oldı
Tanrıya. Terbiyenin sıdkı şöyle ola ki, nitekim Ebubekir Rasûl’e
oldu. Terbiye ahiden korka, nitekim Ömer korkardı Allah’dan ve
Rasül’ünden. Terbiye utana ahisinden, nitekim Osman utanırdı
Allah ve Rasûl’ünden. Terbiye hizmet kıla ahisine, nitekim
hizmet kıldı Ali Rasûl hazretlerine”[60] Seccâde'nin
renklerinin dahi felsefesi yapılmakta ve halifelere ilginç
benzetmeler yapılmaktadır: “Seccâdenin rengi namaz vakitlerine
binaen beştir. Evvel rengi huzur-ı risâlet, ikinci rengi huzur-ı
Ebîbekr, üçüncü rengi huzur-ı Ömer, dördüncü rengi huzur-ı
Osman, beşinci rengi huzur-ı Ali(ks)”[61]. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Hacı
Bektaş'a nispet edilen Makalat adlı eserde de, yukarıda zikredilen
birleştirici tavrın bu şekilde yansıdığı görülmektedir.
Esere şu cümlelerle başlanır: “ Ve dahi onun
sahabelerine, ehl-i beyti’ne de selam olsun ki; onlar tam
olgunlaşmış, pâk ve mübarek kişilerdir. Tanrı hepsini
korusun…… Ve dahi salat ve selâm ol Resulullah Hazretleri ve
onun sahabelerine olsun.. ”[62] Bu kısmın, eseri nesir olarak
Türkçe’ye aktaran kişinin ifadeleri olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak sahabeye Ehl-i Beyt’le birlikte salat ve selam
okunması ilginçtir. Makâlât’ın ileriki sayfalarında doğrudan
Hacı Bektaş Veli’ye ait gösterilen ifadelerde de sahabe’yi
öven ve onları tan edenlerin durumunu eleştiren kısımlar
vardır: “ Tanrı Teâlâ’nın hükümlerinden birini dahi bâtıl
sayarsa (inkar ederse) veya Hz. Muhammed’i inkar etse, Hz.
Muhammed’in sahabelirinden birini nâ-hak bilse, (bugüne kadar ki)
işlediği bütün ameller heba olur.”[63] Makâlâtın bir başka
yerinde sahabe beş parmağa benzetilerek övülür: “Ve hem
Muhammed (as) baş parmak gibidür; Ebûbekr (ra) şahâdat parmağı
gibidür; Ömer (ra) orta parmak gibidür; Ali (kv) kiçi parmak
gibidür.”[64] Şah İsmail'in Bektaşileri şiileştirmek amacıyla
tevelli ve teberriden bahseden şiirler söylemişse de, daha çok
Muaviye, Yezid ve Mervan üzerinde durmuş, sahabeyi lanetleyen
şiirler yazmamıştır. Maturidi çevrelerde, Eş'arilerden ve
Şafiilerden daha farklı bir ilgi, sevgi ve alaka söz konusudur.
Ehl-i beyt ve diğer sahabe birlikte zikredildiği ve saygı
gösterildiğine dair, Selçuklular dönemi Maturidi alimlerden
Ebû Hafs Cemâluddîn Ahmed b. Muhammed b. Mahmûd el-Gaznevî (
593/1197), Ehl-i Beyt hakkındaki ilginç ifadelerine burada
yer vermek istiyorum: “ Biz Resûlullah
(sav.)’ın Ehl-i Beyt’ini, onun ev halkını, hanımlarını,
zürriyetini, akrabalarını ve bütün sahabileri severiz. Onları
hayırla yadederiz, överiz, onlar için hayır duada bulunuruz,
onlara merhametli davranırız, sevgilerinde aşırılığa gitmeyiz,
hiç birisinden teberri etmeyiz, onları sevenleri severiz, onlara
buğz edene buğz ederiz. Kim onları kötülükle anarsa, doğru
yoldan sapmıştır. Onları sevmek dindir ve imandır. Onlara
buğzetmek ise küfür ve azgınlıktır. Biz onlarla ilgili güzel
sözler söyleriz. Kendi aralarında cereyan eden hoş olmayan
olaylar dolayısıyla susarız.”[65] Türkler'in Ehl-i beyt'e karşı
diğerlerinden farklı bir sevgi ve saygı besledikleri, başka
eserlerce de doğrulanmaktadır. Örneğin Abdülcelil er-Razi,
Selçuklular döneminde Türklerin, çarşı ve pazarlarda Ali'nin
faziletlerini öven Şii hikaye anlatıcılarını dinlemekten
hoşlandıkları ve tamamen Sünni olan Hemedan ve İsfehan gibi
şehirler de bile Hüseyin'e taziyelerde bulunduklarını ve bu
törenlerin asker ve sultanların huzurunda yapıldığını
kaydetmektedir. Hatta bu törenlerde Muaviye ve Yezid'in
eleştirildiği dahi söz konusudur. Ancak bütün bunlara Hanefi ve
Şafii alimler, Hanbeliler gibi, olumsuz bir tavır
takınmamıştır.[66] Çünkü bu sevgi ve saygı ilk üç halifeyi
dışlayan Şii anlayıştan farklıdır. Ancak Madelung'un da
haklı olarak belirttiği gibi, " Sünni fıkıh mezhepleri
arasında Hanefiler, Ali soyuna meyilli ve hatta Şii olanlara en
açık olanıydı."[67] İmamet konusunda Zeydilere yakın
görüşler benimseyen Bağdat Mutezilesi'nin Hanefi olması,
Mutezile'yi benimseyen Türkler arasında Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'le
ilgili diğer Sünni çevrelerden farklı bir sempati ve ilgilinin
oluşmasına ve bu durum ileriki tarihlerde, Anadolu'yu Şii
propoganda'nın merkezi haline gelmesine sebep olmuş olabilir.Şehir
Bektaşileri arasında, Maturidi çevrelerin etkisinin daha fazla
olduğu ve yazılı edebiyata yansıdığı açıkca görülmektedir.
Ahmed Rıf'at, Bektaşiler hakkında yazdığı eserinde,
irkar tercümanlarında geçen " mezhebimiz Caferidir"
şeklindeki ifadelerin sonradan ilave edildiğini, Türk asıllı
Bektaşi ve diğer tarikat mensuplarının başlangıçtan beri
itikadda Maturidi olduklarını ve Guruh-u Naci'nin de bu anlama
geldiğini savunmaktadır. Bu kısmı, önemine binaen aynen
aktarmak istiyoruz: </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="color: #636363;">“ <span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, serif;">Fırka-i
Nâciye'den murad Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaattır. Ve Ehl-i Sünnet
ve Cemaat i’tikadda Maturidiyye ve Eş’ariyelerdir.
Maturidiyye’den ve Eş’ariyyye’den murad, Ebu Mansur Maturidî
ve Ebu’l-Hasan Eş’arî’dir ve Hanefiyye’nin i’tikadiyâtta
Şeyhi Ebu Mansur Maturidi ve Şafi’iyye’nin Ebu’l-Hasan
Eş’arî’dir. Ey tâlib-i tarîkat! Ahd-ı sabıkta ( geçmişte)
müctehidîn bisyar ( çok) idi. Lâkin sonra Eimme-i Erbaa’nın
( dört imam; Ebu Hanife, İmam Şafiî, İmam Ahmed b. Hanbel ve
İmam Malik) mezâhibi üzerine karardade oldu. Eimme-i Erba’a
( Dört İmam)’nın evvelkisi İmam-ı A’zam Ebu Hanife Nu’man
b. Sâbit (r.a.)’tir. Menâkıb-ı celîleleri sabıkta zikrolundu.
İmdi, Derviş olana lâzım olan ‘amel ve i’tikadta imamını
tanıyub Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebi üzere kâim ve müdavim
olmak lazım gelür. Zîra, bilcümle pîran-ı ‘izâm ( büyük
pirler) ve ulema-yı kirâm hazerâtı bunun üzerine müttefik ve
müttahid olduklarından bu bâbda Şathiyyât icâb etmeyüb,
hilâf-ı harekette bulunanlar felâcerem râh-ı necâta eremez
denildi. Zira, zikri murur eylediği vecihle Tarîk-i Hakk ehlinin
ekseriya ‘akaid-i İslâmiyede mezhepleri Ehl-i Sünnet
ve’l-Cemaatten müşarünileyh Şeyhulislâm Ve’l-Müslimin Ebu
Mansur Maturidî (a.r.) mezhebindendir. Ve evlâd-ı ‘Arab
sûfîleri ekseriya Şeyh Hasan el-Eş’arî mezhebindendirler.
İşbu, iki imamın mezhepleri Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat
mezhebidir. Başka değildir. Ve ‘ameliyâtta mezhepleri Mezâhib-i
Erbaa ( dört mezhep)’dan birisidir. Bu dört eimmenin mezheplerine
Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat mezhepleri derler. Bunların birbirlerine
ihtilafları füru’un bazı meselelerindedir, yoksa
cümlesinde değildir. Feemma, ‘i’tikadta dördü dahi bir
mezheptir ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buna Fırka-ı Nâciye
diyu ad virdi. İşte, Sûfilerin yani Tarîk-i Hakk ehlinin mübtedi
ve müntehilerinin mezhepleri bu Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat
mezhebidir."[68] </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Şehir
Bektaşilerinin, Ehl-i Sünnet çevreleriyle olan ilişkisi Evliya
Çelebi tarafından da doğrulanmaktadır. Onun verdiği
bilgiye göre, Mısır'da XVII. asırda dört Bektaşi tekkesi
bulunmaktadır ve "bunlar Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat
Abdallarındandır".[69] Aynı eserden Sultan
Selim'in burayı iki defa ziyaret ettiği ve bu tekkeyle Osmanlı
Halifesi arasındaki ilişkilerin son derece iyi olduğu
anlaşılmaktadır.[70] Son zamanlara kadar bazı Bektaşilerin
Terceme-i Hal varakalarında Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'a mensubiyetin
kendileri tarafından tescil edildiği görülmektedir. Örneğin
Kazlıçeşme-Eryek Baba Bektaşi Tekkesi Postnişi Küçük Abdullah
Baba'ya ait Meşâyihe Mahsus Terceme-i Hâl Varakası’nda,
mezhebinin Ehl-i Sünnet olduğu belirtilmektedir.[71] Bütün
bu dökümanlar, Şehir Bektaşilerinin, tamamı olmasa bile, bazı
kesimlerinin Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'e bağlılıklarını
açıkça göstermektedir. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>b)Kerrâmî
Unsurlar</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Kerrâmiler, Horasan ve Maveraünnehir halkının İslamlaşmasında
önemli rol oynayan ekollerden birisidir. Aslında Mürcie'nin bir
alt koludur ve fıkıhta Hanefidir. İmanın gerçekleşmesinde
Kelime-i Şehâdet’i dille söylemeyi yeterli görmeleri
dolayısıyla İslam'a girişi kolaylaştırmıştır. Onlara göre
böyle bir kimse mümin vasfını kazanmış ve İslam ümmetinin bir
üyesi olmuştur.[72] Ona Ehl-i Kıble yani müslüman denir. Bu
sebeple, ilk dönemlerde Mürcie ve Kerramiler arasında 73 fırkanın
72 ikisi Cennetlik, sadece birisi Cehennemliktir[73], şeklindeki bir
rivayet kabul görmüştür. Alevî ve Bektâşîler, ikrar kavramına
yapılan vurgu ve ikrar verme, yetmişiki milleti bir gözle görme
fikrinde, muhtemelen Kerrâmi görüşlerden etkilenmiştir.
Kerrâmîler, imanı kalbin tasdikinden çok dilin ikrarı
olarak tanımlarlar. Her ne kadar Bektaşiler'de ikrar imanın
tanımında tek başına kabul edilmez, kalbin onayıyla birlikte
geçerli ise de tarikata girişte yapılan ikrar törenindeki
usul ve erkana bakılırsa dil ile ikrarın önemli bir yeri vardır.
Kişi, tamamen dille ilgili olan ikrar töreni sonucunda
Bektaşiliğe kabul edilir. Bu etkilenme ikarla sınırlı
kalmamakta, Kerrâmi çevrelerde savunulan ve bir ayete
dayandırılan ruhlar alemindeki sözleşmeyle(misak) de
ilişkilendirilmektedir. Onlara göre, bütün insanlar, ruhlar
aleminde ( el-Zürr el-Evvel) Allah ben sizin Rabbiniz değilmiyim?
dediğinde, ona “ evet “ demişlerdir.[74] Bu yüzden insanlar,
ta o zaman ikrarlarını gerçekleştirmişlerdir. Bu ikrar bütün
insanlarda eşit derecede bulunmaktadır. Dünyadaki ikinci ikrar
ise, onun mümin olarak isimlendirilmesi için
gereklidir. Bu misak fikri, genelde tasavvufi çevrelerce kabul gören
bir görüştür. Gerçi Makâlat’ta bu fikri benimsenmekle
birlikte, bütün insanların aynı cevabı ve eşit derecede ikrara
sahip oldukları kabul edilmemektedir. Dünyada inkar edenlerin o
günde elest bezminde yok diyenler olduğu iddia edilir.
Muhtemelen, ruhlar alemindeki bu misakın farklı yorumlanması,
Maturidi çizginin izlenilerek imanın kalb ile tasdik dil ile ikrar
şeklinde tanımlanmasından kaynaklanmaktadır. Kerramilerin
Fergana, Buhara, Semarkand, Nisabur ve diğer önemli kültür
merkezlerindeki faaliyetleri, sufilikle ilişkisi, hanekahlar ve
ribatlar kurarak halkın İslamlaştırılmasında önemli rol
oynamasına bakılırsa bu etkilenmenin normal olduğu kabul
edilecektir. Zaten Kerramiler, dil ile ben müslüman oldum demeyi
bir kimsenin müslüman olması için şart koşması ve bunu
gerçekleştirenlerden cizye ve haracın kaldırılması sonucu,
Gazneliler ve Karahanlılar döneminde bölge halkının ve
Türklerden binlerce kişinin toplu halde İslam'a girmesini
sağlamıştır.[75] Alevilik ve Bektaşilikte ikrara bu kadar
önem verilmesi, kesinlikle Şîî bir etkinin sonucu değildir.
Çünkü onlarda böyle bir iman anlayışı yoktur. Muhtemelen,
bezmi elest fikri Kerramiyye'den etkilenen Horasan'da
yaygın Melamilik ve diğer tarikatlar yoluyla Anadoluya girmiştir.
Ancak farklı biçimde tekrar yorumlanmıştır. Bektaşilikte,
ikrar, tıpkı Hz.Peygamber'e iman ve ahlakla ilgili yapılan İslam'a
giriş beyatına benzetilmekte ve bunu temsil eden bir sembol olarak
görülen beyatla ilgili ayet[76] okunmaktadır. Bu törenin sonunda
talip, " İnandım ve iman getirdim ikrar verdim. Hak erenler
şahidim olsun demektedir."[77] Alevi-Bektaşi edebiyatında ,
ruhlar alemindeki bu misaktan ve ikrardan bahseden pek çok şiir
bulunmaktadır. Burada sadece iki örnek vereceğiz: "Pir
Sultan'ım Hak Muhammed Ali'denTa ikrarım vardır Kalu
Beli'denŞefaat umarız güzel veli'denMuhammed Ali'yi sevdim
okurum"[78]. "Hasanım der ayaklara turab olsa
yüzümüz, Herkes kendi halin söyler halka değil sözümüz,Ta
elesttde ikrar verdik tesbih oldu özümüz,Dört kitabı Hak bilirim
birdir Allahım benim”[79] </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
</span></span><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>c)
Hanefî Unsurlar</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Daha sonraları Kızılbaş ve Bektaşi olarak adlandırılan
zümrelerin Anadolu'ya gelmezden önce ve geldikten sonraki ilk
dönemlerde en çok etkilendikleri çevrenin Hanefi kültür çevresi
olduğu tarihsel veriler tarafından doğrulanmaktadır. Öyleki
Horasan ve Maveraünnehir'de Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat şemsiyesi
altında görülmeyen Zeydi, Mutezili, Kerrami ve Mürcii fırkaların
dahi pek çoğu bu Hanefi kültür havzasının fıkıhtaki
tartışılmaz lideri Ebu Hanife'nin görüşlerine göre dini ve
sosyal hayatını sürdürmekteydiler. Bunun en önemli
delillerinden birisi, Osman Gazi’nin şeyhi ve
kayınpederi olan Edebalı'nın, Hanefi fıkhı tahsil etmiş olan
büyük bir fakih olmasıdır. O aynı zamanda Sufi bir derviş
olan Baba İlyas'ın halifelerinden birisiydi. Fıkıhtaki
saygınlığı dolayısıyla, Osman Gazi'nin kadısı olmuştur[80].
Şeyh Edebalı'nın damadı olan ve Osman Gazi tarafından
kadılık görevi verilen Hanefi fakihi Tursun Fakı da, fıkıhtaki
uzmanlığı dolayısıyla fakih ünvanını almış birisi olup Şeyh
Edebalı'nın ölümünden sonra fetva işlerine bakmıştır. O,
bugün Alevi-Bektaşiler arasında okunan Gazavât-ı Muhammed
Hanefi ve diğer bazı Cenknâmelerin de yazarı olarak
bilinmektedir.[81] Bu tarihsel ilişki dolayısıyla,
Alevi-Bektaşi yazılı kaynaklarında Hanefiliğin kurucusu Ebu
Hanife'ye örnek bir insan olarak atıflarda bulunulur. Mesela, Elvan
Çelebi, “Ebû Hanîfe'yi örnek ve ideal bir sufi tip olarak görür
ve bundan dolayı Baba İlyas'ı, sufi hal ve tavırlarıyla
ona benzetir.[82] Aleviler ve Bektaşilerin Ebu Hanife'ye
bağlılıkları ve saygılarının bir sebebi de, Ebu Hanife'nin
Emeviler ve Abbasiler döneminde Peygamber soyuna Ehl-i Beyt'e
yapılan zulümleri karşı çıkması ve İmam Ca'fer'le olan
dostukları olmuştur. Bundan dolayı, İsmaililer, Zeydiler ve
Sufiler, Numan (Ebu Hanife) ismini çocuklarına ad olarak
koymuşlardır. Örneğin meşhur İsmaili Fakih Kadı Nu'man
bunlardan birisidir. Sufi Dede Garkın'ın asıl adı da Numan'dır.
Öyleki Ebu Hanife'ye duyulan bu hayranlık, Mezar kitabelerine dahi
yansımıştır. Bakü Şirvanşahlar Türbesi'nin kitabesinde,
Allah, Ali, Numan ve Muhammed yazılıdır. Buradaki Numan, büyük
bir ihtimalle Nu'man b. Sabittir. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Hanefiliğin
etkilerine ve Hanefi unsurlara Şehir Bektaşilerinin metinlerinde
daha fazla rastlanmaktadır. Kaygusuz Abdal'ın hayatı ve eserleri
incelendiğinde, Hanefi bir derviş olduğu ve ibadetlerinde bu
mezhebe göre amel ettiği anlaşılmaktadır. Mesela Kaygusuz Abdal,
bir gün Cuma namazı kılındıktan sonra cemaata vaaz eden bir
hatibin sakalı olmayanların Cennete giremeyeceğini, namaz
kılmayanların hali şöyle olur, kılanların böyle olur gibi
sözler söylemesi üzerine hiddetlenir ve Hatib’i eleştiren
Salât-nâme[83] ile cevap verir. Kaygusuz Abdal, bu şiirinde
namazla ilgili verdiği bilgiler, Ca’fer-i fıkhına veya Şafii
fıkhına göre değil tamamen Hanefi fıkhına göredir. Mesela öğle
namazının 10, ikindi namazının 8 ve Yatsı namazının 13 rekat
olduğu şeklindeki bilgiler böyledir. Ayrıca 3 rekatlik Vitr-i
Vacip, Hanefilere hastır. Teravih namazını da Hanefi fıkhına
göre, yirmi rekat olarak vermektedir. Kaygusuz Abdal’ın dinî
bilgileri ve tasavvufî bilgileri Abdal Musa’dan aldığı dikkate
alınırsa, öyle anlaşılıyor ki hocası ve şeyhi Abdal Musa
günlük ibadetlerde ve fıkhî konularda Hanefî idi. Diğer
taraftan Kaygusuz Abdal, Müzdelife’de akşam ve yatsıyı
birleştirerek kılmıştır[84] ki Hanefiler akşam ve yatsı
namazının Hacc yaparken Müzdelife’de birleştirilmesine ruhsat
vermiştir.Bu durum, o ve onunla birlikte Hac yapan
Bektaşilerin fıkıhta Hanefi olduğunu gösteren en önemli
delillerden birisidir. Kaygusuz, şiirlerinde abdest alırken Şiiler
gibi çıplak ayağa mest etmeyi kabul etmemiş Hanefiler gibi
ayakların yıkanmasını benimsemiş, namazın içindeki ve
dışındaki şartlarla guslün tarifini Hanefi fıkhına göre
vermiştir.[85] Kaygusuz Abdal'ın kültür çevresinin
Hanefiliğini tekid eden en önemli tarihi delillerden birisi de,
Abdal Musa Tekkesi'nde bulunan kitaplardır. Yüzden fazla kitabın
bulunduğu bu kütüphanede, tıpkı diğer tarikatların
kütüphanelerinde bulunduğu gibi, Hanefi fıkhına dair şu
önemli fıkıh kitapları bulunmaktadır: Mülteka ( Sunullah
b. Sun’ullah el-Halebî’nin fıkıh kitabı), Fetavâ-i Ali
Efendi ( Çatalcalı Ali Efendi’nin Hanefi Fetvaları),
Risâle-i Birgivi ( Hanefi Fıkıh kitabı), Kitâb-ı Kudûrî (
Muhammed el-Kudûrî’nin fıkıh kitabı), Risâle-i Vikâye (
Burhanuddîn İbn Sadru’ş-Şerîa’nın fıkıh kitabı),
Risâle-i Üstüvânî (Üstüvani Mehmed Efendi’nin Hanefi fıkıh
kitabı), Kitâb-ı Merâh[86]. Ebu Hanife'nin Kızılbaş Alevi
çevrelerde veya Köy Bektaşilerinde de, sevilip sayıldığını
ve İmamımız İmam-ı Azam olarak tanımlandığını gösteren bir
başka döküman da, Sivas, Tokad ve Amasya civarında eskiden çokca
okunan Cebbar Kulu Kitabı'dır. “İmamımız İmam-ı Azam rûhu
içün" ibaresi, sadece Sivas nüshasından
çıkarılmıştır. Bu eserde Ebu Hanife'den diğer dini önderlerle
birlikte şöyle bahsedilmektedir: "Kazâ-i hâcât, hus02l-i
hayr-ı murâdât, def'-i beliyyât, afv-i taksirât, rızâ-ı
valideyn ve rızâi'llahi te'âlâ ve rızâ-2 habibullah rûhiçün,
Çihâr-yar rûhiçün, Âl ü evlâd rûhiçün, Pirimüz Veysel
Karanî rûhiçün, üstâdlarımuz, şeyhlerümüz ve mezhebimüz
ulusu İmam-ı A'zam rûhiçün; enbiyâlar, evliyâlar
rûhlariçün .... el-Fatiha."[87] Sadece Alevi-Bektaşiler
arasında etkili olan ve bir Şii tarafından kaleme alındığı
anlaşılan Hüsniye adlı eser, Anadolu'daki Ebu Hanife'ye
bağlılıklarını sürdüren Alevi-Bektaşi çevreleri ondan
uzaklaştırıp Şiileştirmek için Ebu Hanife'yi eleştiren ve ona
ait olmayan fetvaları ona ait göstererek ondan nefret
ettirmeye çalışan tek eserdir.[88] Bu eserde Ebu Hanife'ye isnad
ve iftira edilen bir fetva'ya yer verilir: " Ehl-i beyi Resûl
tarikasina sâlik olanlar Rafızî ve Şîa'dırlar onların katli
helaldir."[89] Bu fetva, Şii ve Sünni tarihi kaynaklarda
onunla ilgili verilen bilgilere ters düşmektedir ve asla ona
ait değildir. Ayrıca muta nikahından ve doğruluğundan söz
edilmektedir. Bugün Alevi-Bektaşi çevrelerde böyle bir nikah asla
kabul görmemektedir.
Abdalların, Işıkların ve Torlakların desteğini alan Şeyh
Bedreddin de Hanefi fıkhı ve Fıkıh usulüne dair eserler
yazmış büyük bir Hanefi alimi ve kadısıdır. Hanefi Fıkhına
dair eserleri arasında Letâyifu'l-İşârât, et-Teshîl ve
Câmiu'l-Fusuleyn bulunmaktadır. O, katı bir Hanefi olmasına
rağmen, İbnü'l-Arabi'nin Fususu'l-Hikem'ine ve Mevlana'nın
Mesnevisine şerh yazmış, ayrıca Varidat adıyla bilinen eserin
sahibi olan bir kimsedir.[90] O, şahsında sünni ve gayri sünni
unsurları birleştiren ve her ikisin birden temsil eden bir
Sünnidir. XIX. asrın başlarında yazılan Bektaşilere ait
bir Sakka Fütüvvetnamesinde, Ebu Hanife'nin övüldüğü ve amelde
Hanefiliğin teşvik edildiği görülmektedir. Tarihten gelen
bu bağlılığın ibadetleri yerine getirmeye çalışan
Alevi-Bektaşi çevrelerde hala devam ettiğini ve Hanefi mezhebine
göre amel edildiğini görmekteyiz. Yusuf Ziya Yörükân'ın
Tahtacılar arasında yaptığı bir araştırmada, Kargın dedesinin
şu sözleri bunun açık delilidir: " Şeriatta İmam-ı Azam
mezhebinden, Tarikatta Ca'feri mezhebinden. 'Kitabın kavli de bu,
Menakıb'ın kavli de bu."[91] </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Osmanlı
uleması, Tasavvufi düşünceye son derece saygılıydı. Sadece
Mehmet Birgivi (1573) ve Kadızade ( 1635) ‘nin başını
çektiği Fakılar diye bilinen bir grup tasavvufa, tarikat ve
tekkelere karşı savaş açmış idi. Taşköprülüzâde, tasavvufî
düşünceye ve İbnü’l-Arabî’nin fikirlerine olumlu
yaklaşmış tarikatların ayinlerdeki sema’ını, musiki ve
raksını dine aykırı bulmamıştır. Osmanlı Şeyhülislâmlarından
Zembilli Ali Efendi (1525), semâ’ ve devran hakkında yazdığı
risalede bunlara şer’an cevaz vermiştir: “ Devrânın haramlığı
ne Kur’ân, ne de hadis ile sâbittir. Bu hususutaki delilimiz ise,
onun oyun olarak kabul edilmiş olması ve bu yüzden men
edilmesidir. Kaldı ki, devrânın oyun olduğunu kabul etsek bile
yine de helâldir; tıpkı “ Allah, de, sonra da onları bırak,
havuzlarında oynayadursunlar” ( 7. En’am 91) ayetiyle işaret
edildiği gibi. O halde mübah ile oynamak mübahtır; sakal, sarık,
elbise ile oynamanın mübah olduğu gibi…. Mübah olan şekilde
devrân ve hareket etmek mübahtır. Bu tip oyunlar mübahlar
cinsindendir.”[92] Savefileri Rafizîlikle suçlayarak onlarla
savaşmaya cevaz veren İbn Kemal Paşazâde(1534), İbn
Arabî’nin görüşlerini din dışı görmemiş ve onun
eserleriyle ilgili olumlu bir tavır takınmıştı.[93] Ancak devrân
ve semâ’ya karşı Zembilli Ali Efendi kadar hoşgörülü
ve olumlu bir fetva vermemişti.[94] </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>d)
Zeydî-Mutezilî Unsurlar</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Zeydilik, Türklerle ilk teması Abbasi halifesi Harun Reşid
döneminde, bu mezhebin kurucusu olarak görülen İmam Zeyd'in
torunu Yahya b. Abdillah'in 170 kişilik taraftarıyla, önce
Rey'e, oradan, Cüzcan ve Belh'e, daha sonra Mâverâünnehir'de Türk
meliki Hakan'a sığınmasıyla başlar.[95] Bu
faaliyetlerin neticesinde Türkler arasında kısa süreli destek
almış ve bu görüşü benimseyenlere Alevi Türkler denmiştir.
Ancak bu kullanımın bugünkü Alevi kullanımdan farklı olup Zeydi
Türkler anlamına gelmektedir. Daha sonra Zeydilik, Taberisan'ın
Deylem ve Gilan'ı merkez edinerek burada bir devlet kurmuştur.
Türkler'in Anadoluya göçleri sırasında bu devlet yıkılmış
ise de, mezhebin etkileri, muhtemelen, devam etmekteydi. Çünkü
daha sonraki dönemlerde bu bölgelerde Oniki İmamiyye Şia'sının
etkili olmaya başladığını görmekteyiz. Türkmenler, göçleri
sırasında, İran çöllerinden geçmek yerine, kuzeyi takip ederek
bu yolu kullanmışlardır. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">İslam'da
akılcı bir ekol olarak bilinen Mutezile'ye gelince, onların
Türkler arasındaki ilk faaliyetleri, mezhebin kurucularından
Vasıl'ın propoganda için gönderdiği Hafs b. Salim tarafindan
Tirmiz'de başlatıldığı, Sumame b. el-Eşras ve Ebü'l-Kasım
el-Ka'bî (319/931) tarafından devam ettirildiği söylenmektedir.
Ka'bî, asıl memleketi olan Belh'e döndükten sonra da, kendi
mezhebinin fikirlerini savunmaya devam etmiş ve bu konuda eserler
yazmıştir. Mezhebin bu bölgede yayılmasında, onun eserleri
önemli rol oynamıştır. Mâtürîdî ile onun arasındaki
tartışmalar uzun süre devam etmiş ve birbirlerini eleştiren
eserler kaleme almışlardır. O, özellikle Nesef'te büyük ilgi
görmüştür. Türk asıllı Mu'tezili bazı alimlerin adları
kaynaklarda geçmektedir. En meşhurlarından birisi büyük müfessir
ve dilci Zemahşeri'dir. Mutezile'nin fıkıhta Hanefiliği
benimsemeleri dolayısıyla, bazı Türk alimlerinin sempatisini
kazanmıştır. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Bu
ekol, asıl güçlü çağını Selçukluların ilk dönemlerinde
yaşamıştır. Mu'tezile, devletin en önemli makamlarından birisi
olan Vezirlik makamına kadar yükselmiştir. Onların böyle bir
makama getirilmeleri, fıkıhta Hanefi olmaları dolayısıyladır.
Selçuklu Devleti'nin Padişahı Tuğrul Bey'in veziri Amidü'l-Mülk
Ebu Nasr Kündüri bir Mu'tezili idi. 436 yılından 455 yılına
kadar 19 yıl süren bir dönem'de toplam dörtyüz Eş'ari kadı
görevden alınarak bazıları bir süre hapsedilmiş, daha sonra
hapisten çıkarılıp sürgün edilmişlerdir.[96] Ancak
Eş'arilerin zaferiyle, onlar bu görevden uzaklaştırılarak mahkum
edilmişlerdir. Bununla birlikte Eş'arilik, her ne kadar kendi
teolojilerinin okutulduğu Nizamü'l-Mülk medreselerini açmışsa
da, onlar da Türk kavimleri arasında güçlü bir ekol haline asla
gelemediler.
Mutezile ve Zeydiye, beş esas diye bilinin tevhid, adalet,
el-menzile beyne'l-menzileteyn, emr-i bi'l-marûf nehy-i
ani'l-münker, el-va'd ve'l-vaîd konusunda aynı görüşleri
paylaşırlar. Zeydiye, bunlara Velâyeti de ekler. Velâyet
konusunda, Zeydiye diğer Şii fırkalardan farklı olarak Hz.
Peygamber'den sonra en faziletli kimsenin Ali olduğunu, ancak
daha faziletli ilk üç halifenin de helifeliklerinin meşru olduğunu
savunur. Alevi-Bektaşi kaynaklarda, Şiilerde olduğu gibi,
ilk üç halifeye ve sahabiye karşı eleştiriler yer almaz.
Bilakis bu kimseler Ali ile birlikte övülürler. Ancak
yukarıda değinildiği gibi, bu görüşün Zeydilikten
değilde Ehl-i Sünnet'ten geçtiği kanaatindeyiz. Alevilik ve
Bektaşiliğin yazılı kaynakları incelendiğinde, bu iki ekolden
etiklenmenin izlerine sadece Kızılbaş Alevilere yönelik olarak
yazlıdığı anlaşılan Bisâtî'nin Menâkıbu’l-Esrâr
Behcetu’l-Ehrâr (Risâle-i Şeyh Sâfî) adlı eserinde
rastlanmaktadır. Bu eserde adab-ı evliya adıyla toplam 28 maddeye
yer verilmektedir. Bunlar içerisnde, tevhid, adil, emr-i
bi’l-ma’rûf, nehy-i ani’l-münker ”[97] adıyla
zikredilenler, aslında Mutezile'nin en temel görüşleridir.
Mutezile ve Zeydiye ile bu konularda aynı düşünen Şia’nın
fikirleri olarak, Şah İsmail tarafından Anadolu'daki Kızılbaşlara
benimsetilmek istenmiştir. Çünkü o, Onikiimamiyye'nin görüşlerini
propaganda etmekteydi. Bu yüzden Şia tarafından da benimsendiği
için bu görüşlere yer vermiş olmalıdır. Asıl amacı Mutezili
ve Zeydi görüşleri yaymak değildi. Ancak Mutezile ve Zeydiye'de
bulunan Emr-i bi'l-Ma'ruf ve Nehyi ani'l-Münker görüşüne
bu listede yer vermesini anlamak zordur. Çünkü bu görüş Şia
tarafından bir inanç esası olarak benimsenmemektedir. Diğer
Alevi-Bektaşi kaynaklarda ise, bu görüşlere hiç yer verilmemesi
ilginçtir. Öyle anlaşılıyor ki Tahtacı Buyruklar'ı bu
mezheplerin ve Şia'nın görüşlerine bilinçli olarak yer
vermemiştir. Bu da onların, Şah İsmail'in bu görüşleri
yerine Hacı Bektaş Veli'nin Maturidi kültür havzasından
etkilenen Makalat'taki görüşleri benimsemeyi tercih ettiklerini
göstermektedir. Alevi-Bektaşi kaynaklarda, aynı çelişkiler
kader konusunda da görülmektedir. Bir taraftan Adalet
prensibi ve fiillerde özgürlük savunulurken diğer taraftan hayır
ve şerrin Allah'tan olduğu savunulmaktadır.[98] Elvan
Çelebi, takdir fikrini kabul etmekle beraber, Sufi anlayıştan
etkilenerek, bu takdirin varlığının tedbire engel olmadığını,
evliyanın kaza ve kaderi savuşturacağını ileri sürmektedir.[99]
Alevi-Bektaşiler üzerinde etkili olan ve bir Şii tarafından
yazıldığı kesin olan Hüsniye adlı eserde, Allah'ın sıfatları,
kaza ve kader, Kur'an'ın yaratılmışlığı ve diğer bazı
kelamî konularda Mutezile'den Şia'ya geçen görüşler
savunulmaktadır. Bu konularda, Alevi-Bektaşi çevrelerde tam tersi
görüşlerin bulunduğunu da görmekteyiz. Örneğin Ferişteh
zâde ve Ahmed Rıf'at, Kur'an'ın mahluk olduğunu söyleyenin
Allah'ı inkar etmiş olacağına dair bir hadise yer vermektedirler.
Bu durum, Hüsniye'deki sıfatlar ve Kur’ân anlayışıyla da
çelişmektedir.[100] Baha Sait, her hangi bir kayanağa dayanmamakla
birlikte, Sufi zümrelerden Hâksâri'lerin Kalenderiliğin bir
kolu olup Mutezile düşüncesinsediklerinden bahsetmektedir.[101]
Mutezili düşünce'nin Anadolu'ya gelen diğer Kalenderi zümreler
özerindeki etkisinin hangi düzeyde olduğunu ortaya koyan
belgelere sahip değiliz. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>e)
İsmailî/Batınî Unsurlar</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
İsmailî dailerin de, Samaniler döneminde bölgede yoğun bir
propagandaya giriştiklerine şahit oluyoruz. Hatta Nesef, Buhara ve
Semerkand'da önemli olaylar yaşanmıştır. İsmaili alimler,
Horasan, Buhara ve civarında pek çok kişiyi İsmaililiğe
döndürmeye çalışmakla kalmadı; Samanî Devleti'nin
yöneticilerden bazılarını dahi etkilediler. Daha sonra bu
kişilerin Türkistan'daki faaliyetleri takip edilerek
cezalandırıldı. Semerkand, Buhara ve Nesef alimleri, Kelami ve
Fıkhi eserlerinde bunlardan daha çok Karmatiler olarak söz
etmektedirler. İsmaililerin bölge halkına yönelik
faaliyetlerinin, genelde yerleşik hayata geçenler üzerinde
yoğunlaştığı bilinmekle beraber kırsal kesimdeki göçer hayat
yaşayanlarla ilişkileri henüz ortaya konulmuş
değildir. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">İsmaililikten
ayrılarak daha sonra müstakil bir mezhep haline gelen Dürziliğin
adına nisbet edildiği kişi Neştekin ( Anuştekin ) ed-Dürzî (
ed-Derezî ) Buharalı bir Türktür ve onun 407/1016'da Mısıra
geldiğinden bahsedilmektedir. Ancak kaynaklarda Dürzi mezhebinin
Türkler arasında yayıldığına dair her hangi bir bilgiye
rastlanmaz. Muhtemelen o, Mısır'a gelmeden önce İsmaili mezhebi
mensubuydu. İsmalilik, sonraki dönemlerde Selçukluları
tehdit eden büyük bir tehlike haline gelmiştir. Özellikle Nizari
İsmaililerinden Hasan Sabbah, fedai teşkilatıyla İran, Irak,
Suriye, Anadolu ve diğer bölgelerde şiddet eylemlerine başvurdu.
Hasan Sabbah'ın fedaileriyle etrafa saldığı dehşet, Hulagu'nun
Alamut kalesini zaptıyla tesirini oldukça kaybetti ise de, firka
olarak mevcudiyetlerini, özellikle İran, Suriye ve Orta Asya'da
korudular. Konar göçer hayat yaşayan ve yeni müslüman olmuş ve
olmaya devam eden Türk boyları arasında, tekke ve tarikat
çevrelerinde görülen bazı İsmaili unsurlar, muhtemelen Nizârî
İsmaililerinden Hasan Sabbah’ın fedaî teşkilatıyla İran,
Irak, Suriye, Anadolu ve diğer bölgelerde şiddet eylemleri ve
yoğun propaganda faaliyetlerinegiriştiği dönemlerden kalmadır.
İsmaili dailerinin Türkler arasındaki propaganda faaliyetleri
konusunda yeterli malumata sahip değiliz. Alevi-Bektaşi edebiyatta
geçen yedi sayısı veya sekiz sayısıyla ilgili kullanım ve
tezahürler bazı çağdaş araştırmacılar tarafından İsmaili
etkiler olarak yorumlanmaktadır.[102] Bu etkilenmeden genelde,
Batınilik olarak söz edilmektedir. Burada bahsedilen
Batınilik, aslında İsmaililerin yorumlarından da etkilenmiş
olmakla birlikte masum bir imamın öğretisini ve ona bağlanmayı
şart koşan İsmaili bir Batınılikten farklıdır. Bize göre
İsmaililikten etkilenme daha çok Hurufi metinler yoluyla gelen,
hülul, tenasüh ve Mehdilik inançları ve batını yorum geleneği
ile alakalı bir etkilenmedir.[103] Bu da başta Fazlullah
Hurufi ile Ferişteh zâde'nin, Hayretî, Muhitî, Viranî ve
Yeminî'nin eserlerinde göze çarpmaktadır. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>f)
Şiî-İmamî Unsurlar</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Alevi ve Bektaşilerin yazılı kaynaklarında en fazla etkisi
görülen mezheplerin başında İmamiyye Şia'sı gelir. Safevilerin
kuruluşuna kadar Türk boyları arasında ciddi bir destek elde
ettiğine dair bilgilere tesadüf edilemeyen İmamiyye mezhebinin
Türklere yönelik propaganda faaliyetlerinin Safeviler
döneminde yoğunlaştığını tanık olmaktayız. Şah
İsmail'in çabaları sonucu, Türkçe şiirleri ve nefesleri
yoluyla bir çok Şii-İmamiyeci unsurlar onların yazılı
kaynaklarında, önemli yorum ve algılayış farklılıklarıyla
birlikte, etkili olmaya başlamıştır. Bütün bu
faaliyetlere rağmen Anadolu'daki Türk boylarını ve Bektaşileri
Şiileştirmeyi başaramamışlardır. Aslında Şah İsmail'in
kendisi köklü bir Şii eğitim almış birisi değildir ve şiirleri
incelendiğinde yüzeysel bir Şiilik'ten söz edilebilir. Muhtemelen
o, Osmanlı'ya karşı bölgedeki Şii kabilelerin desteğini
alabilmek ve siyasi bir birlik oluşturabilmek için Sünniliğe
karşı Şiiliğe sarılmıştır. Zaten dedeleri tarafından
kurulan Erdebil tekkesi, başlangıçta Şii olmayıp yaşanan tarihi
ve siyasi olaylar sonucunda Şeyh Cüneyd'le birlikte Şiileşmiştir.
Ancak Şah İsmail'i destekleyenler her ne kadar bazı Osmanlı
alimleri tarafından, Rafızi, Harici, Zındık, Mülhid gibi
adlarla anılmışlarsa da, aslında bu kesimler hiç bir zaman
Şiileşmemişlerdi. Bu sebeple araştırmacılar, Kızılbaş
tanımlamasına vurgu yapmakla birlikte, Şii, İmami, Rafızi,
Harici, Zındık, Mülhid ve Heterodoks gibi farklı kavramlar
kullanırlar. Bu çevrelere böyle isimler kullanılması,
onların gerçekten böyle olduğundan değil, onlarla mücadeleyi ve
onlara savaş açmayı meşrulaştırmak içindir. Ahmet Refik'in
ortaya koyduğu gibi, Osmanlı belgelerinde Rafızilik ve Bektaşilik
eşanlamlı kullanılmıştır. Baha Sait, özgün adıyla
Kızılbaşlık için "Kızılbaş Sufiliği"[104]
ifadesini kullanır. Buna yakın bir anlamda Sofiyan Süreği
de kullanılmaktadır. Safevi Sufiliği de denebilir. Kızılbaşlığı
belirleyen unsurlar, Şiilikten alınmış gibi görünüyorsa da
Şiilerden farklı bir şekilde yorumlanmıştır. Çünkü
kendisini Kızılbaş olarak tanımlayan kimselerin eserleri
incelendiğinde, bu mezhebin usul ve furuunu bilmedikleri açıkca
görülür. Şah İsmail'in şiirlerinde ve diğer Bektaşi şairlerin
nefeslerinde göze çarpan Şii unsurlar şunlardır: </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>a)
12 İmama ve Ehl-i Beyt'e aşırı hürmet ve bağlılık: </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">İmamiyye
Şia'sına göre, İmama inanmak inanç esaslarındandır.
İmamet Kur'an ayetleri ve Peygamber'in açık
ifadeleriyle Hz. Peygamber'den sonra Fatıma'dan olan iki oğlunda ve
daha sonra onların neslinden gelen Oniki imamda devam edecektir.
Dolayısıyla imamların sayısı on iikidir. On ikinci İmam Mehdi
Muntazar, gizlenmiştir ve zamanın beklenen imamıdır. Mehdi, bir
gün ortaya çıkacak ve zulmü yok edip adaleti temin
edecektir. Bu imamlar, masumdurlar, günah işlemezler. İlahi bir
takım güçlerle donatılmışlardır. Şii İmami kaynaklarda
İmamlara duyulan ihtiyaç, imamların özellikleri, ilk dönem
siyasi anlaşmazlıkları ve bunların sonuçları uzun uzadıya
tartışılmaktadır. Bu konu, Şia kelamının bel kemiğini
oluşturur ve bunun için pek çok eser kaleme alınmıştır.
Alevi-Bektaşiliğin yazılı kaynaklarında, Hüsniye ve
Bektaşi İlmihali istisna edilirse, Şia'daki gibi bir ina</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">n</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">ç
esası olarak üzerinde durulmayıp, Hz. Ali ve diğer imamlar
siyasi ve hukuki değil manevi rehberler olarak yüceltilirler ve
onların tarihsel kişiliklerinden çok söylenceler şeklinde
aktarılan menk</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">ı</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">bevi
kişilikleri öne çıkmaktadır. Aslında Hz. Ali, Hasan ve
Hüseyin'in dışındakiler hakkında, isimleri hariç pek birşey
bilinmez. Cafer-i Sadık'a atfedilen Buyruklar dahi, ounun hayatını
yazan eserler tarafından doğrulanmaktadır. Safevilerle birlikte
İmamiyye Şiasi, Safevi Devleti'nin resmi mezhebi olmuş ve sonraki
süreçte İranileşmiştir. Bugün Alevilikte 12 imam ve Ehl-i Beyt,
dini ve kültürel bir değerdir. Ancak Aleviler, Şia’nin
anladığı gibi, Hz. Ali ve soyunun siyasi, dini ve hukuki
yetkiyi Hz. Peygamberden aldığı, bunun için de siyasal iktidarın
sahipleri olduğu ve bu uğurda mücadele edilmesi gerektiğine
inanmazlar. Hz. Ali'ye İmamiyye'nin atfetmediği ilahi bazı
vasıflar yükleyerek onu Allah'ın yeryüzündeki tecellisi (
mazharı) olarak görürler. Hz. Ali ve Oniki imam hakkında, tamamen
mistik/sufi varlık anlayışı (Vahdet-i Vücud) ve bu gelenekteki
Nur-i Muhammed veya Hakikat-ı Muhammedi anlayışı çerçevesinde
hülul ve tenasüh fikrini benimserler.[105] İmamiyye'den farklı
bir Ali ve Ehl-i Beyt kültü geliştirmişlerdir. Bazı Buyruklarda
Şii mezhebi ile ilgili bir bölüm yer alır. Burada tınımlanan
şiilik, kaynaklarda geçen Şiilikten farklı olup bütünüyle
sözde şiiliktir: " Şii mezhebi, Muhammed ile Ali'nin
dört kapı kırk makam ve on yedi erkandaki birlikleri üzerine
kurulmuştur."[106] Aradaki farklılık, siyasi ve itikadi bir
ayrılık olmaktan çok sufi gelenekteki bir farklılaşma olarak
görülmektedir. Çünkü dört kapı kırk makam geleneği Şii-İmami
gelenekte hiç bir şekilde yer almaz. Hatta Buyruk'ta halkın ikiye
ayrıldığı ve bunların otuz altısının harici olduğu, otuz
altı milletin Şiiliği seçtiğinden bahsedilir ki bu da tamamen
mistik bir çerçevede açıklanmaktadır.[107] Bu kültte,
Allah-Muhammed-Ali birlikte ya da Hz. Muhammed, Hz. Fatıma, Hz. Ali,
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin birlikte anılır ve bunlara üçler
ya da beşler derler.[108] Bazen sadece Muhammed Ali olarak
anılırlar. Cem ayinlerindeki her hizmet bir imama tekabül eder ve
12 imamı öven Düvazde'ler okunur.[109] 12 sayısı, Bektaşilerin
kuşak, kemer ve başlıklarına kadar yansımıştır. Hatta
Şia'daki masum oniki imamın yanısıra, Alevi-Bektaşiler'de 14
masum-ı paktan[110], 17 kemerbesten[111], 17 kemerbesti
hanedandan[112] söz edilir. Burada yer alanların bir çoğunun
kimliği mechuldür ve kim oldukları bilinmemektedir. Bektaşiler
arasında 12 imam kültü'nün Balım Sultan'la birlikte Bektaşiliğe
girdiği söylenmektedir. Bununla birlikte Alevi-Bektaşiler
kendilerine Şii adını değil Ca'feri adını kullanırlar. Fakat
bu da hiç bir şekilde inanç boyutu ve fıkıh boyutuyla temsil
edilmeyen, içi boşaltılmış sembolik bir Caferiliktir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="color: #c9211e;"> <span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>b)
Tevelli (Tevella) ve Teberri (Teberra): </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Şia'da
Tevelli, Hz. Muhammed'i sevmek ve soyunu sevenleri sevmek, dostlarına
dost olmak; Teberri ise, Hz. Muhammed soyuna düşman olanlara,
onları sevenlere, sevenleri sevenlere düşman olmak demektir. Şii
eserlerde, ilk halifeler gasıp olarak görülür ve Hz. Ali'yi
desteklemeyen sahabe tekfir edilir. Alevi-Bektaşi dini edebiyatta,
bizzat Anadolu'daki Kızılbaşları şiileştirmeye yönelik olarak
yazılan sadece Hüsniye'de sahabeye karşı aşırı bir düşmanlık
vardır. Özellikle ilk halifeler sert bir dille
eleştirilir.[113] Diğer Alevi-Bektaşi yazılı kaynaklarda ilk üç
halifeye ve sahabeye Şia gibi saldırılmaz, hatta yukarıda
incelediğimiz gibi onları övücü ifadeler kullanılır. Tevelli
ve Teberri, Safevi propagandanın temelini teşkil eder[114] ve
Alevi-Bektaşiler için de son derece önemlidir. Ancak bu gelenekte
teberri, Muaviye, Yezid ve Mervan'ın şahsıyla sembolleşmiştir.
Şia'daki'nin aksine Osman'a her hangi bir şekilde lanet okunduğuna
rastlanmaz. Şiirlerde, " Yuf münkire, lanet Yezid'e"[115]
" Kör olsun Mervan"[116] " Hü gerçeğe, lânet
Mervan'a"[117] gibi teberri ifadelerine yer verilir.
Müsahib Meydanında okunan eşik gülbenginde de geçen bu ifade,
Münkire ve Yezid'e lanet Şah Hatayi'nin şiirlerinde de sık
sık tekrarlanır. Alevilerce, "Mervan", yalan ve yüzsüzlük
simgesidir. Şeytanın vekili sayılır. Buna göre de yalan
söyleyene, karıştırıcılık yapana, ikiyüzlüye " lanet
Mervan " diye seslenilir."[118]</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>c)
</b></span></span><span style="color: red;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>Kerbela
şehitlerine bağlılık/Muharrem matemi:</b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"> İmamiyye Şia'sında
Kerbela'da Hz. Hüseyin'in Emeviler tarafından şehid edilmesi
lanetlenir. Bunula ilgili Mersiyeler yazılmıştır. Şia'da
namazlarda, kutsal kabul edilen Kerbela toprağından yapılan türbet
veya mühür denilen bir parça üzerine secde edilir.
Alevi-Bektaşilikte Muharrem ayı son derece önemlidir. Bu ayda
Aleviler, 12 gün oruç tutarlar, 10. günü sembolik olarak dede
ocakları sancak açar ve kurban keserler. Ayrıca birlik ve
beraberliğin sembolü olarak Aşure pişirilip konu-komşuya
dağıtılır. Bu ayda Aleviler, Emeviler tarafından Hz. Hüseyin'i
Kerbelâ'da şehid edilmesi dolayısıyla yas ve matem tutarlar.
Ancak Şiiler gibi feryadu figan ederek, bedenlerine zarar vererek
taziyede bulunmazlar. Alevi-Bektaşiler arasında en çok okunan ve
yazarı Şii olan Kenzü'l-Mesaib (Kumru) bütünüyle Kerbela
ile ilgili bir eserdir.[119] Ancak Alevi-Bektaşilerde Kerbela'da
şehid edildiğine inanılan Hz. Ali soyundan 14 masum-ı pak
önemli bir yer tutar.[120]</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Alevi-Bektaşilerin
yazılı kaynakları veya onlar arasında etkili olan kaynaklar,
genel olarak değerlendirildiğinde, Hüsniye, Kenzül-Mesâib,
Menâkıbu’l-Esrâr Behcetu’l-Ehrâr (Risâle-i Şeyh Sâfî)
( Büyük Buyruk), Şeyh Safi Buyruğu (Küçük Buyruk) – Bu iki
buyruk, Erdebil Sufi geleneğinin pek çok unsurunu taşımakla
birlikte- ve Muhammed Seyfüddin Zülfikari Derviş Ali'nin
Bektaşi İlmihali, büyük ölçüde Kızılbaş ve Bektaşileri
şiileştirmeye yönelik yazılmış ve ağırlıklı olarak
Şii unsurlar taşıyan eserlerdir. Bunlar Kızılbaş veya
Bektaşiler tarafından yazılmadığı gibi, Şia'nın
sistematik teolojisini inceleyen eserler de değildirler. Özellikle
Muhammed Seyfüddin Zülfikari Derviş Ali eserinden istifadeyle
Necip Asım'ın hazırladığı[121] ve daha sonra ondan hareketle
hazırlanan Bektaşi İlmihali[122], itikadi konularda ve fıkhi
konularda büyük ölçüde İmamiyye Şia'sı ile paralellik arz
etmektedir.[123] Ama Makalat, Cenknameler, Menakıpnameler,
Vilayetnameler, Tahtacı Buyrukları, Erkannameler, Cebbar Kulu
Kitabı, Fütüvvetnameler, Velayetnameler ve Tercümanlar,
diğerlerinden tamamen farklı bir bakış açısıyla kaleme
alınmıştır. Bu bakımdan eserler arasında bir bütünlük ve
insicam yoktur. Alevi-Bektaşiler arasında etkili olan
bazı Fütüvvetnameler, Hz. Ali'nin imametine delil getirilen Gadir
Hum, Kırtas hadisesi ve Sakaleyn gibi Şii-İmami unsurlara
eserlerinde geniş yer verdiklerini görmekteyiz.[124] Ancak bu
Fütüvvetnamelerde, Şii kaynaklardaki gibi, velayet fikri
Hz. Ali ve diğer imamların Hz. Peygamber'den sonra imamete hak
sahibi oldukları şeklinde tamamen siyasal vesayet çerçevesinde
açıklanmaz.[125] Kullanılan bu malzeme, Hz. Ali'nin imametiyle
ilişkilendirilmeksizin Peygamber tarafından ona şed bağlanması (
kuşak kuşandırılması), Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın dahil
onyedi sahebenin kardeş ilan edilmesi ile ilgili hususların
temellendirilmesinde kullanılmaktadır. Böyle olmakla birlikte,
özellikle XV-XVI. yüzyıllarda yazılan Fütüvvetnameler'de
farklı bağlamlarda Şîî-İmami unsurlara yer verilmesi, bu
tarihten itibaren Şîî-İmami prop</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">a</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">gandanın
Anadolu’da etkili olmaya başladığını göstermektedir.[126]</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Alevi-Bektaşiliğin
yazılı kaynaklarında, bir kaçı istisna edilirse, Ehl-i
Beyt’le birlikte diğer sahabilere de büyük saygı gösterildiği
ve Muaviye, Yezid ve Mervan dışında diğer sahabilerin
eleştirilmediği göz önünde bulundurulursa mezhepler üstü
birleştirici bir yaklaşım söz konusudur. Safevilerin faaliyetleri
sonucu, Alevi-Bektaşi edebiyata Şii unsurlar monte edilmeye
çalışılmıştır. Bu unsurlar, Sufi ve Fütüvvet geleneği
içerisinde farklı şekillerde yorumlanarak sembolik bir muhteva
kazandırılmıştır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Ayrıca
Türkiye'de Alevi olarak kendini tanımlayanlar, her ne kadar 12
imama büyük sevgi ve saygı gösterseler de, Azeri Şiiler gibi
kendilerini On ikiimamiyye Şiası olarak görmezler. 12 imama saygı
ve sevgileri dolayısıyla Aleviligin, ilişkilendirilebilece</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">ğ</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">i
en yakın ekol On ikiimamiyye Şia'sı gör</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">ü</span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">lebiliyorsa
da, velayeti on iki imamın dini, hukuki ve siyasi bir yetkiyi temsil
etmediğini, geçmişte ve bugün Müslümanların idaresinin bu
kimselerde olması gerektiği şeklinde vesayet temelli yorumlamadığı
ve tamamen sufilikteki velayet anlayışı doğrultusunda
yorumladıkları sürece, daha da önemlisi kendilerini Şia'nın bir
alt kolu ya da Şiilik olarak görmedigi sürece Alevilik Şiilik
ya da bu mezhebin bir alt kolu olarak kabul edilemez. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>g)
Caferî Unsurlar</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Fıkıhta, 6. İmamı Ca'fer-i Sadık'ın görüşlerine uyan
kimselere Ca'feri denilmektedir. Her ne kadar bir fıkıh mezhebinin
adı ise de, Alevi-Bektaşiler arasında Caferilik, “mezhebim
Caferidir” ifadesinden ibarettir. Fakat İmam Ca'fer hakkında ve
onun ibadetler ve muamelatla ilglili görüşleri hakkında pek fazla
bir şey bilmezler. Caferi mezhebinin en önemli görüşlerinden
olan belli bir miktar para karşılığında süreli evlilik ( mut'a
nikahı), abdestte çıplak ayağa mest etmek, ezanda "
Eşhedü Aliyyen Veliyyullah (Ali’nin Allah’ın velisi olduğuna
tanıklık ederim)" ve " Hayye ala hayri'l-amel"
kısımlarının ilavesi, günlük namazlarda öğlenle ikindiyi,
akşamla yatsıyı birleştirerek kılmak gibi görüşlere, “Aliyyen
Veliyyullah ( Ali Allah’ın velisidir)” ifadesi istisna edilirse
Alevi-Bektaşi kaynaklarda rastlanmamaktadır. Fıkhi anlamda muta
nikahının doğruluğu, sadece Hüsniye[127]'de savunulmaktadır.
Diğer hususlar ise, Necip Asım'ın Bektaşi İlmihali ve ondan
istifade Haydar Kaya'nın hazırladığı Bektaşi İlmihali[128]'nde
kabul görmektedir. Muhammed Seyfüddin Zülfikari Derviş Ali,
abdestin nasıl alınacağı konusunda bilgi verirken çıplak
ayaklara meshedileceğinden bahsetmektedir.[129] Bu eser muhtemelen
Bektaşileri şiileştirmek üzere kaleme alınmış yazarı ve
kimliği tam olarak aydınlatılamamış bir eserdir. Günümüzde
Alevilerden sadece Çorum Ehl-i Beyt çevresi Caferi fıkhına göre
amel etmektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Alevi-Bektaşiliğin
yazılı kaynaklarında İmam Cafer'in fıkhi görüşlerine hiç yer
vermeden " mezhebim Caferidir", "İmam Ca’fer
mezhebine uyarız"[130], " İmâm-ı Ca’fer’in
mezhebindenim"[131] , “ Mezhebim sorarsan derler Caferî"[132]
ve "Mezhebim hak Caferidir"[133] gibi ifadeleri,
ikrar ve musahib tercümanında[134], nikah[135] ve telkin[136]
dualarında Caferi mezhebine yapılan vurguları siyasi-itikadi veya
fıkhi bir mezhep olarak algılanmayacağı gayet açıktır.
Böyle bir kullanım, daha önce de ifade ettiğim gibi, içi
boşaltılmış ve sözde bir Caferiliktir.[137] Hatta Ahmet
Rif'at, ikrar tercümanına bu ifadenin sonradan sokulduğunu
iddia ederek eserindeki ikrar tercümanından bu kısmı çıkarmış
ve şöyle demiştir: “ Elden ele geçip tahrif olunmuş ba’zı
resâilde, iş bu İkrar Tercümanı’nın “
Ca’feru’s-Sâdık’tan aldı Ehl-i İman Mezhebi” mahallinde,
“ Mezhebim Hakk Ca’ferîdir gayrilerden el yudum” gibi
ta’bîrât-ı gayr-i lâyıka (layık olmayan tâbirler)
görülmüştür. Maahaza, yukarıda bi’d-defa’ât beyân
olunduğu üzere İmam Ca’feru’s-Sâdık (r.a.) Hazretleri
sahib-i mezheb olmayıp, Dîn ve Şerî’at ve tarîkat ve mezhepte
min külli’l-Vücûh ( her cihetten) Şeri’at-ı
Ahmediyye’ye tâbi olup, bi’l-Cümle pîrân-ı ‘izâm ve
Eimme-i Erba’a Hazeratına Ahkâm-ı Dîn ve Şeri’at ve
Tarîkat’ta rehnüma bulunduklarından nâşi kendilerine İmam-ı
Bi’l-Hakk ta’bîr olunmuştur. Bu takdirde tercüman-ı mezkûrda
münderic nutkun esası olmayıp, mücerred Dîn ve Şeri’at ve
Tarîkat muhalifleri olan ehl-i bid’at taraflarından vaz’
kılınmış ( konulmuş) idüğü anlaşılmakla ta’bîr-i mezkûr
tayy edildi ( çıkarıldı)" [138].Günümüzde Alevilerin ve
Bektaşilerin hemen hemen tamamına yakınının, ikrar tercümanında
zikretmesine rağmen pratikte Şii-İmamiyye'nin fıkıhtaki mezhebi
olan Caferiliği kabul etmemesi, yukarıda zikrettiğim
kanatleri doğrulamaktadır.</span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"> </span></span></span> <span style="color: #636363;"></span><span style="color: #c9211e;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b>SONUÇ</b></span></span></span></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;"><span style="color: #c9211e;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Arial, serif;"><b> </b></span></span><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;"><br />
Farklı
grupları tanımlamakta kullanılan Ortodoks ve heterodoks
kavramlarıyla, İslam düşüncesinde ortaya çıkan siyasi ve
itikadi mezhepleri, fıkhi mezhepleri ve tarikatları tasnif etmek
metodolojik açıdan doğru değildir. Çünkü bu iki kavram,
teolojik açıdan kendi kültüründe, birbirine muhalif ve
birbirinin varlığını onaylamayan iki zıd anlayışı için
kullanılır. Bu anlayışa göre genel kabul dışına çıkan
görüşler, heterodoks ilan ederek yok edilmesi gereken düşmanlar
olarak görülmektedir. Halbuki İslam'da doğrunun ölçüsü
mezhepler değildir. Asıl ölçüt Kur'an ve mezhepler öncesi İslam
tasavvurunda aranmaktadır. Bu anlayışta bütün yorumlara yer
vardır ve bunlardan hiç birisi ortadan kaldırılması
gereken sapık anlamında Heterodoks ilan edilmemiştir. Diğer
taraftan İslam taihinde mezhep ve tarikatlar çıkmadan önce
Kur'an ve Hz. peygamberin uygulamalarıyla belirlenen kurumsal bir
İslam vardır. İslam denilince kastedilen budur. Ancak daha sonra
ortaya çıkan farklılaşmalar, müşterek olarak kabul edilen
İslam’ın neliği ile ilgili olmayıp tamamen dinin
anlaşılması ve yaşanması ile ilgili farklılaşmalardır.
Ortodoks kelimesi, doğrudan kilisenin temsil ettği dini
anlayışı ifade ettiği için, onun dışındakiler sapık
(heretik) statüsünde görülmüştür. Bunları sürekli olarak
kendisine benzeştirmek veya ortadan kaldırmak istenmiştir.
Kavramın Avrupa kültüründe dini-toplumsal delaletini aynen alarak
kendi kültürümüzde kullandığımızda, kültürümüzdeki
hareketleri bu kalıba sokmuş oluyoruz. Aslında bizim
kültürümüzdeki siyasi ve itikadi mezhepler, fıkhi mezhepler ve
tarikatlar şeklinde bu iki kavramla tasnifi mümkün olmayan dini ve
ve teolojik bir çoğulculuk söz konusudur. Siyasal iktidarın
bu gurupları kullanmaları veya tekellerine almaları hariç,
birbirlerine karşı nadiren öteki muamelesi yapmamışlardır.
Diğer taraftan, Ehl-i Sünnet denen yapı tamamen siyaset
tarafından ortaya konulan ve kurumlaştırılan bir yapı değildir.
Ehli- Sünnet'in öncüsü veya temsilcisi olarak görülen pek çok
kişi resmi siyasetin benimsediği bir Sünniliğe karşı çıkmıştır.
Çünkü İslam düşüncesinde Hrıstiyanlıkta kilisenin temsil
ettiği gibi tek bir Ortodoksi değil farklı ortodoksiler
vardır. Siyasal bir ideoloji olarak ve tek cephe halinde Sünilik
alındığında, bunun karşısındaki heterodoksi her ne kadar
Şiilik olarak öne çıksa da onun dışında da diğer itikadi
mezheplerden Mutezile, Haricilik ve Mürcie gibi heterodoksiler de
bulunmaktadır. Bunların dışında her mezhebin aşırıları diye
bilinen ve gulat denen alt gruplar söz konusudur. Diğer taraftan
hiç bir mezheple ilişkilendirilemeyen İslam'ın dışında tutulan
gruplar vardır. Peki heterodoks bunlardan hangisidir? Bana göre bu
kadar fazla dini ve teolojik çoğulculuğu batı kaynaklı iki
terimle tasnif etmek ve bütün tarihi siyasi olayları bu iki
paradigma doğrultusunda incelemek sorunları çözmekte yetersizdir.
Hele hele bir çok farklı din anlayışlarına müsamaha
gösteren ve onları öteki olarak görmeyip tek gözle gören
Sufiliği ve onun kurumsal biçimleri olan tarikatlarını bu
kavramlarla tanımlamak daha da büyük sorunlar
yaratmaktadır. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Gerek
kurumsallaşma sürecini tamamlamış tarikatlar, gerekse
tamamlamamış tarikat benzeri sufi oluşumlar, aslında teoloji veya
doksa (doksa)merkezli olmayıp, farklı mezhebî unsurları
bünyesinde barındıran doktriner/mezhepsel açıdan bağımsız
zümreler olarak tanımlanabilecek mezhepler üstü (metadoxy)
kültürel ve ahlaki-dini topluluklardır. Radikal, dışlayıcı,
fundamentalist ve marjinalleştirme özellikleri taşıyan
heterodoksi ile çoğunluğun hakimiyetine dayanan geleneksel ve
kalıplaşmış resmi din anlayışı olarak bilinen Ortodoksi
kavramları, bu toplulukları tanımlamakta yetersiz
kalmaktadır. Çünkü bunlar mezhebi coğulculuğu veya dini
çoğulculuğu temsil eden birden fazla aidiyeti ve kimliği
olan doksiler üstü mistik topluluklardır (metadoksi) .
Yesevilik, Nakşilik, Mevlevilik, Kadirilik, Bektaşilik ve diğer
Sufi/mistik hareketler dikkatle incelendiğinde, bazı dönemlerde
bir mezhebin unsurları ağır basmakla birlikte, ilk ortaya
çıktıkları andan itibaren fıkhi ve itikadi konularda tek bir
kimliğe sahip olmamışlardır. Bazan birbirine zıd birden fazla
kimliğin veya fikrin taşıyıcıları olmuşlar, gittikleri
coğrafyada ve karşılaştıkları toplumlarda hakim olan itikadi ve
ameli mezhep mensuplarına kapılarını daima açık tutmuşlardır.
Bu yüzden bir sufi tarikatta, tarihin çeşitli dönemlerinde farklı
mezhepleri benimseyen kimseler olmuştur. Hatta aynı dönemde
talipleri veya müridleri arasında Fıkıhta Şafii, Maliki, Hanefi
ve Caferi ya da itikadda Maturidi veya Eşari olanlar
bulunabilmiştir. Örneğin İbnu'l-Arabi, fıkıhta Maliki, İtikadda
Eşariliğin etkisinde kalmış, tasavvufta Vahdet-i Vücud
nazariyesini ortaya atmış birisidir. Aslında Sufi önderler,
bu sıkı kalıplara ve kimliklere sığmamaktadır. Çünkü katı
bir kimlik kazandırmak veya keskin hatlar koymak Sufiliğin
tabiatına aykırıdır. Aksine birbirine geçişken ve değişken
kimlikler vardır. Örneğin Ahmet Yesevi, Beyazidi Bistami, Mevlana,
Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, İbnu'l-Arabi, Sühreverdi ve
diğerleri, insanları tek bir mezhepte
birleştirmek yerine mezhepler üstü İslam kimliğinde
birleştirmeyi hedeflemişlerdir. Sufiliğin bu yapısı, her
cinsten, renkten ve mezhepten insana daha serbest ve samimi bir
dindarlık yaşayabilmek açısından cazip gelmiştir. Bu da
kültürel zenginliklerin Sufilik yoluyla İslam'la uzlaştırılarak
günümüze kadar gelmesini sağlamıştır. Bu mistik
dünya görüşünün merkezinde, “ menkabevî din anlayışı”,
"yaratılanı yaratandan ötürü daima hoş görmek", "hak
bir, yol bin veya binbir", "yetmiş iki millete aynı gözle
bakmak", İslam'ın hoşgörüsünü evrenselleştirmek,
dışlayıcı değil kapsayıcı ve kucaklayıcı olmak, eğitim ve
öğretim yoluyla kamil insan yetiştirmek gibi temel ilkeler
bulunmaktadır. Bu da gösteriyor ki, Alevilik ve Bektaşilik,
diğer sufi oluşumlar gibi varlığını İslam'a borçlu olan,
gücünü ve heyecanını ondan alan dini-kültürel ve mistik/ahlaki
bir harekettir. Bu din anlayışının, Anadolu'nun ve Balkanların
İslamlaşmasında, önemli katkıları olmuştur.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">Alevilik
ve Bektaşilik, maalesef, günümüzde, bazı kesimlerce marksist ve
materyalist bir tarih anlayışıyla ele alınarak, tarihteki
uzlaştırıcı ve kapsayıcı kimliğinden tecrid edilip çatışmacı,
muhalif bir siyasi harekete dönüştürülerek, ya doğrudan İslam'a
ya da Sünniliğe muhalefet olarak yeni bir Alevi kimliği inşa
edilmeye çalışılmaktadır. Bu yaklaşım, İslam'la
sünnilik arasında her hangi bir ayrıştırmaya gitmediği ve her
ikisini aynileştirdiği için, İslam'ın mezhepler öncesi
kendine has temel prensiplerini Sünnilik olarak algılamakla
sonuçlanmaktadır. Bazı çevreler de, Alevilik ve
Bektaşiliğin mezhepler üstü çoğulcu yapısını suistimal
ederek, bu yapıdan farklı bir din, farklı bir mezhep/ teoloji,
felsefi sistem veya siyasal ideoloji çıkarmaya çalışmaktadır.
Bu tür teşebbüsler, otantik ve gelenekli Aleviliğin
özgünlüğünü bozacak ve sınırlarını zorlayacak ve Aleviliğin
dışına çıkmayı beraberinde getirecektir. Modernleşme
karşısında yeni bir Alevi ve Bektaşi kimliği inşa edilecekse,
Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş ve Mevlananın başını
çektiği tarihsel Anadolu sufi bağlamıyla Vahdet-i Vücudcu
evrensel bağlamından, Kur'an kültürü ile İslam kimliğinden
koparmadan, dört kapı kırk makam çerçevesinde ve kendi özgün
yazılı kaynaklarından hareketle inşa edilebilir. Ama eğer
bir mezhep hüviyeti kazanabilmek istiyorsa, sistematik bir teoloji
kurmak durumundadır. İşte bütün sorun, kimliği
oluşturmada hangi referans çerçevesinin esas alınacağı ve nasıl
bir teoloji kurulacağı konusunda odaklanmaktadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="color: #c9211e;"> <span style="font-size: small;"><b><span style="font-family: Arial, serif;">Kaynakçalar</span></b></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">--------------------------------------------------------------------------------</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[1]
İbnü'n-Nedîm, el-Fihrist, Beyrut trz., 483.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[2]
İbnü'n-Nedîm, el-Fihrist, 483.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[3]
Geniş bilgi için bkz.: Ebû'l-Abbâs el-Hasenî, Kitâbü'l-Mesâbîh,
55-57. ( Ahbârü'z-Zeydiyye, (thk. W. Madelung, Beyrut 1987)
adlı kitap içerisinde, 54-75.)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[4]
Bkz.: Müminov, Aşirbek Kurbanoglu, " Mübeyyidiyye-Yaseviyye
Alâkası Hakkında", BİR Dergisi, I(1994), 115-123.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[5]
Ebû Dulef, Seyahanâme, çev. Ramazan Şeşen, İstanbul 1995, 89.
(İbn Fadlan'ın Seyahatnâme’si içerisinde). Yâkût
el-Hamevî de, Ebû Dulef'ten naklen aynen vermektedir. Krş.: Kitâbu
Mu'cemu'l-Buldân, Mısır 1906, V/410.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[6]
Bkz.: Yörükân, Yusuf Ziya , Anadolu'da Alevîler ve Tahtacılar,
haz. Turhan Yörükân, Kültür Bakanlığı yay., Ankara
1998, 413 vd.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[7]
Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, trc. Reşid Rahmeti Arat, Ankara
1959, II/313. Orjinal metinle krş.: Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig,
thk. Reşid Rahmeti Arat, III. Baskı, Ankara 1991, I/436.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[8]
Krş.: en-Nesefî, Ebû Muti' Mekhûl b. Fazl (318/930), Kitâbu'r-Red
‘ala'l-Bida', thk.. Marie Bernand , Annales Islamologiqes, 16
(1980), 61, 78-79.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[9]
en-Nesefî, Kitâbu'r-Red ‘ala'l-Bida', thk. Marie Bernand, 79.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[10]
Bkz.: el-Bağdâdî, Ebû Mansûr Abdülkâhir, Mezhepler
Arasındaki Farklar, Çev.: Ethem Ruhi Fıglalı, Ankara 1991, 194.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[11]
Gölpınarlı, Abdülbâki, Alevî Bektâşî Nefesleri,
İnkılâb Kitabevi, II. Baskı, İstanbul 1992, 33.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[12]
Alevî –Bektaşi Şiirleri Antolojisi, haz.: İsmail Özmen, Kültür
Bakanlığı, Ankara 1998, II, 261.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[13]
Ergun, Sadeddin Nüzhet, Hatâyî Divanı, İstanbul Maarif
Kitaphanesi, Istanbul trz., ( II. Baskı), 165-166.<br />
[14]
Gölpınarlı, Alevî Bektâsî Nefesleri, 57.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[15]
Gölpınarlı, Alevî Bektâsî Nefesleri, 57.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[16]
Alevî –Bektaşi Şiirleri Antolojisi, haz.: İsmail Özmen,
II/192.<br />
[17] Gölpınarlı, Alevî Bektâsî Nefesleri,
57.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[18]
Gölpınarlı, Alevî Bektâsî Nefesleri, 57.<br />
[19] Bu tür
şiir, deyiş ve düvazlar için bkz:: Buyruk, haz.: Fuat Bozkurt,
İstanbul 1982, 159-160, 161-162, 164-166; Ergun, Hatâyî
Divanı, 88-89, 184; Alevî –Bektaşi Şiirleri Antolojisi, haz.:
İsmail Özmen, II, 261; Gölpınarlı, Abdülbâki - Boratav,
Pertev Naili, Pir Sultan Abdal, Der yay., İstanbul 1991,
130-131.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[20]
Buyruk, haz.: Fuat Bozkurt, İstanbul 1982, 159-160.<br />
[21] Ergun,
Hatâyî Divanı, 140.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[22]
Gölpınarlı- Boratav, Pir sultan Abdal, 67-79.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[23]
Bkz.: Alevî –Bektaşi Şiirleri Antolojisi, haz.: İsmail Özmen,
II, 261; Ergun, Hatâyî Divanı,140, 141, 172, 173.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[24]
Bkz.: Ergun, Hatâyî Divanı, 147, 148, 149, 153, 169, 172.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[25]
Ergun, Hatâyî Divanı, 140.<br />
[26] Ergun, Hatâyî Divanı,
141.<br />
[27] Alevî –Bektaşi Şiirleri Antolojisi, haz.: İsmail
Özmen, II/261.<br />
[28] Ergun, Hatâyî Divanı, 147.<br />
[29]
Ergun, Hatâyî Divanı, 169.<br />
[30] Ergun, Hatâyî Divanı,
172.<br />
[31] Ergun, Hatâyî Divanı, 173.<br />
[32] Bisâtî,
Menâkıbu’l-Esrâr Behcetu’l-Ahrâr (Risale-i Şeyh Sâfî),
Mevlana Müzesi, Ferid Uğur Kütüphanesi, Nu: 1172, v. 11b. <br />
[33]
Ergun, Hatâyî Divanı, 155-156, 153.<br />
[34] Bisâtî,
Menâkıbu’l-Esrâr Behcetu’l-Ahrâr (Risale-i Şeyh
Sâfî), v. 11b. Daha önce metinde geçen Yezid ve Mervan’a
nefret ve düşmanlık duygularının işlendiği şiir, deyiş ve
gazeller bu kısım için de zikredilebilecek örneklerdir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[35]
Bisâtî, Menâkıbu’l-Esrâr Behcetu’l-Ahrâr (Risale-i
Şeyh Sâfî), v. , 2b, 14a-b, 51b ; 52a-b.; Gölpınarlı- Boratav,
Pir Sultan Abdal, 85-94, 143; Ergun, Hatâyî Divanı,
167.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[36]
Baha Sait Bey, İttihat-Terakki'nin Alevilik-Bektaşilik Araştırması,
haz.: Nejat Birdoğan, İstanbul 1994, 139.<br />
[37]
Yörükân, Anadolu'da Alevîler ve Tahtacılar, 450.<br />
[38]
Ergun, Hatâyî Divanı, 88-89.<br />
[39] Ergun, Hatâyî
Divanı, 149.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[40]
Buyruk, haz. Fuat Bozkurt, 74.<br />
[41] el-Bagdâdî,
Mezhepler Arasındaki Farklar, 207.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[42]Madelung,
W., " Horasan ve Mâverâünnehir'de İlk Mürcie ", çev.
Sönmez Kutlu, AÜIFD., XIII(1992), 240.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[43]Krs.Madelung,
" Horasan ve Mâverâünnehir'de Ilk Mürcie ", 240.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[44]İbnü'l-Esîr,
Ebû Hasan Ali b. Muhammed Abdülkerim (630/1223),
el-Kâmil fî't-Târîh, Mısır 1965, V, 203;
Halife b. Hayyât, bu olayların 118/736 yılında meydana geldiğini
kaydetmektedir. (Bkz. Târîh, thk. Ekrem Ziya el-Ömerî, Riyad
1985, 347)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[45]
et-Taberî, Ebû Ca'fer Muhammed b. Cerîr (310/922), Târîhu'l-Ümem
ve'l-Mülûk, thk. M.Ebû'l Fazl İbrahim, Beyrut trz., II,
1612; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, V, 205.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[46]
Hacı Bektaş Velî, Makâlât, Türkçe’ye sad.: Abdurrahman
Güzel, Akçağ Yayınları, II. Baskı, Ankara 2002, 176-7.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[47]
Buyruk, haz.: Fuat Bozkurt, 12.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[48]
Alevi-Bektaşi edebiyatında dört büyük kitaba büyük bir saygı
gösterilir. Özellikle Kur'an, diğer mezhep ve tarikat
mensuplarının olduğu gibi, Alevi-Bektaşilerin de kutsal
kitabıdır. İndirilen dört kitaba inanmak bir iman esası olarak
kabul edilir. Ama bu dört kitaptan en sonuncusu olan Kur'an-ı
Kerim'in onlar nezdinde son derece saygın bir yeri vardır.
Alevi-Bektaşi edebiyatı dini bir edebiyattır ve çoğunlukla
Kur'an ve Hz. Peygamber'in evrensel görüşlerinden mülhem alınarak
yazılmışlardır. Bu edebiyat dikkatlice incelendiğinde Alevi ve
Bektaşi şairlerden Kur'an'ın yüceliğine ve onun Allah'ın
insanlara gönderdigi bir delil-bürhan olduğuna dikkat
çekmeyen yoktur. Dolayısıyla Hz. Peygamber'le insanlığa
gönderilen Kur'an'da emredilen ve yasaklanan şeylere inanmak
Aleviligin temel felsefesini oluşturur. Örneğin Hacı Bektaş
Veli, dört kapı kırk makamı tamamen Kur'an ayetlerinden
hareketle sistematize etmiştir ve her biri için bir veya bir kaç
ayet delil getirmiştir. Ayrıca o, Bedahşan'da bulunduğu sırada
oradaki insanlara öncelikle Kur'an-ı ögretmekle işe başlamıştır.
Kaygusuz Abdal, Mısır Sultanı'nın huzurunda Kur'an okumuş ve
onun gözlerinin açılması için dua etmiştir. Aynı şekilde
Kufe'de Hz. Ali'nin mezari başında hatim okuyup ona dua etmiştir.
Kizilbaş Alevi dedelerin ve toplulukların din bilgisi ve el kitabı
olan Buyruklar'da da dini bilgi üretmede, çözülmemiş soruları
çözmede Kur'an ve hadis'in değeri üzerinde de durulmaktadir. Bu
konuda, Buyruklar'da şöyle denilmektedir: " Kesin
olmayan, belgelenmemiş hadislere göre hüküm verilmez. Arapça'da
söz çoktur. Bunların Türkçe'ye çevrilmelerinde bir çok yanliş
ortaya çıkar. Kesinlikle Kur'an'a göre karar vermek gerekir."
Hatta kitapsız ve ayetsiz insanları terbiye etmeye çalışan ve
onlara nasihat eden pirlerin, sözlerine kıymet verilmez.
Alevi-Bektaşi şairlerin söyledikleri şiirlerin ayetlerden mülhem
olmaları sebebiyle, onlara ayet de demektedirler. Bu sebeple
Buyruklar'da sözleri, mihenk taşı olan Kur'an'a uymayan aşığın
sözlerine asla itibar edilmemesi gerektigi vurgulanır. Sufiler ve
Pirler, Kur'an'a uyma konusunda büyük özen gösterdikleri
için, sofinin yüzü Kur'an'in yüzü gibi telakki edilmiştir.
Tarikat niyazı olarak gerçekleştirilen Cem törenlerinde
Kur'an'dan bazı sureler okunur, dua ve gülbenklerde ayetler
serpiştirilir. Alevi-Bektaşiler'e göre, Kur'an'ın zahir ve
batın olmak üzere farklı iki anlamı vardır. Aslolan onun
görünmeyen öz anlamıdır. Yani Kur'an-i Azimüşşan'ın manasına
nihayet yoktur. Yüce Allah, bütün sırlarını bu kitapta
gizlemiştir. Bu sırları da Fatiha suresinde gizlemiştir.
Onlara göre, bunları en iyi anlayacak olan Hz. Ali'dir.
Günümüzde Kur'an-ı Kerim, Bektaşi dedebaba Bedri Noyan
tarafindan nazım olarak Türkçe'ye çevrilmiştir.
Alevi-Bektaşi şairler, Kur'an'ın yüceliğini ve saygınlıgını
işleyen pek çok şiir, nefes ve ilahi yazmişlardır. Şah İsmail
şiirlerinden birinde Kur'an'ı şu şekilde yüceltmektedir: "Gerçi
Hatâyî'yem günahım çoktur/ Kalbimde benlikten bir eser yoktur /
İncil, Tevrat, Zebur dört kitab haktır/ Lezzet-i âyât-ı
Fürkân'dan aldım". Bkz.: Ergun, Hatâyî Divanı, 60. Ayrıca
bkz.: Kaygusuz Abdal (Alâeddin Gaybî) Menâkibnâmesi, haz.:
Abdurrhaman Güzel, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1999, 118-123;
Gölpınarli, Alevî Bektâsî Nefesleri, 157; Alevi-Bektaşi
Şiirleri Antolojisi, II, 256, 262, 267 , III, 100; Demir Baba
Vilâyetnamesi, nşr., Bedri Noyan, Istanbul 1976, 147; Buyruk, haz.
Fuat Bozkurt, 19, 24, 32, 49, 90, 91, 92, 93, 146. Yeminî de,
Kur’an’ın anlaşılması üzerinde vurgu yapmaktadır: “"
Kur'an'ı anlayarak okuyup anladınsa, kurtuluşa vardın demektir."
Yeminî, Hazreti Ali'nin Faziletnamesi, çev.: Abbas Altınkaş,
İstanbul 1994, 22.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[49]
Alevi-Bektaşi kültüründe de, Gül hem ilahi güzellikleri, hem
de Hz. Muhammed'i temsil eder. Bundan dolayı güle
"Remz-i Muhammedi", yani Muhammed'in sembolü adı
verilmektedir. Hz. Peygamber'in cemali, yüzünün güzelliği gül
benzetilerek gülbenklerde " Resululah'ın gül cemaline salavat
" getirilmektedir. Ayrıca Hz. Ali'nin de ölmeden önce bir
demet gül isteyip onu kokladığını ve sonra ruhunu Hakk'a teslim
ettiği söylenir. Alevi-Bektaşilerin önderlerinden pek çok kişi
Hz. Peygamber'in doğumu ile ilgili veya doğrudan Hz. Peygamber'le
ilgili çok güzel, na'tlar, şiirler ve nefesler söylemişlerdir.
Hz. Peygamber, Ehl-i Beyt'in reisi olduğundan Ehl-i Beyt
sevgisi'nin kaynağıdır. Mesela Kaygusuz Abdal hacca
gittiğinde Hz. Peygamber'in kabrini ziyaret etmiş ve Gevher-name
adıyla bilinen ve baştan sona buram buram Hz. Peygamber
özlemi ve sevgisi kokan bu 70 beyitten oluşan bir şiir yazmıştır.
Alevi-Bektaşi şairlerden Hatâyî de, şiirlerinde Hz. Peygamber'e
olan derin sevgi, aşk ve saygısını " Canım Mustafa,
Ya Muhammed Mustafa ve Alem'in Nuru Muhammed Mustafa" gibi
ifadelerle dile getirmiş ve şiirlerinde Hz. Peygamber'i güle ve
gül kokusunu da Hz. Peygamber'in terinin kokusuna
benzetmiştir. Hz. Muhammed'le ilgili bazı şiir ve nefesler için
bkz.: Şeyh Safi Buyruğu, haz. Mustafa ve Bektaşi Erbay, Ayyıldız
Yayınları, Ankara 1994, 152; Bozçalı, Mahmut, Bektaşilik
Nefeslerinde Dini Muhteva, Ankara 1998, AÜ.Sosyal Bilimler
enstitütsü, 89. ( Aşık yoksul Derviş’in el yazması halindeki
şiirini Hüseyin Tuğcu’dan aldığını söylemektedir.); Pir
sultan Abdal Divanı, neş. Ant yayınları, İstanbul 1994,
56, 134; Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, II, 262, 166,
170, 181, 185; Yemini, Hazreti Ali'nin Faziletnamesi, 23,
24-25, 97.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[50]
Aleviler üzerinde etkili olan Hüsniye adlı eserde, insan
fiilleri, kaza ve kader gibi kelami sorunlar tamamen İmamiyye
mantığıyla ele alınarak temellendirilmeye çalısılmaktadır.
Bu konuda, Hüsniye ve diger Alevi-Bektaşi metinler arasında
tam bir çelişki söz konusudur. Bkz.; Tam ve Hakiki Hüsniye, haz.:
heyet, Ankara 1999, 31-35.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[51]
Hacı Bektaş Velî, Makâlât, 176.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[52]
“ İslamın şartın sual edersen/İcmalin de şarti beştir,
efendi /Muradın ger iman ögrenmek ise/ Anın da adedi şeştir,
efendi". Şiirin geriye kalan kısmı için bkz.: Alevî
–Bektaşi Şiirleri Antolojisi, I, 241-242; Sezgin,
Abdülkadir, Hacı Bektaş Veli Ve Bektaşilik, İstanbul 1991,
253-54; Bozçalı, Bektaşilik ve Bektaşi Nefeslerinde Dini
Muhteva, 150.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[53]
Hacı Bektaş Velî, Makâlât, 178.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[54]
Hacı Bektaş Velî, Makâlât, 275.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[55]
Hacı Bektaş Velî, Makâlât, 181; Buyruk'ta da şöyle
sayılır: " Oruç, namaz, hac, zekat, kelime-i şehadet,
dünyalık fitresinin tümü Muhammed-Ali'nin buyruğudur."
Bkz.: Buyruk, haz.: Fuat Bozkur, 19. " Şeriat'ın üçüncü
makamı: " Üçüncü makam ibadet etmektir. Bu, namaz kılmak,
oruç tutmak, ve zekat vermekle yapılır. Tanrı ibadet konusunda
şöyle buyurmuştur. De ki: Ben ancak sizin gibi bir insanın, ancak
bana Tanrı'nın tek bir Tanrı olduğu vahyolunur. Rabbine kavuşmayı
uman kimse yararlı iş işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak
koşmasın. ( Kehif Suresi 110.) " Bkz..: Buyruk, haz. Fuat
Bozkurt, 126.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[56]
Alevi-Bektaşi edebiyatında Namazin önemini belirten ve kılınmasını
tavsiye eden şiirler bulunmaktadır. Bunların en
meşhuru Kaygusuz Abdal'ın Salatnamesi'dir. “ İslamın şartın
sual edersen /İcmalen de şartı beştir, efendi/ Muradın ger iman
ögrenmek ise /Anın da adedi şeştir, efendi" "Savm
ile salat, zekat hac / Malın var ise, Hak yoluna saç / Biri
şehadettir, lisanını aç / Bu sana acaib iştir efendi".
Bkz.: Kaygusuz Abdal (Alâeddin Gaybî) Menâkıbnâmesi,
141-142. Örneğin Şah İsmail dahi namazla ilgili şunları
söylemektedir: " Sah Hatâyî'm eldür sırrını deme/ Kılagör
namazin kazaya koma/Şu yalan dünyada hiç sağım deme/Tenin
teneşirde senin saldadır". (Ergun, Hatâyî Divanı,
72).</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[57]
Bisâtî, Menâkıbu’l-Esrâr Behcetu’l-Ehrâr (Risale-i
Şeyh Sâfî), v. 13b-14a. Krş.: Buyruk, haz. Fuat Bozkurt, 126;
AşıkPaşa-yı Velî, Garipnaâme, çev. Bedri Noyan ( Dedebaba),
Ardıç yay.: Ankara 1998, 47, 48. Hacı Bektaş Veli de,
Hakikat’ın ikinci makamı olarak yetmişiki milleti ayıplalamamayı
saymıştır.” Bkz.: Makâlât, 192.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[58]
Hacı Bektaş Velî, Makâlât, 202.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[59]
“Evvelîn sûreti vü şeyh melîh /Düvvümin kiımadı bir iş
kabîh/ Süvvümin şöyle-y-di hulki anun/ Hakîkat sırrı-y-idi
Mustafânun/ Çârmîn sıdk Sıddıka yitürür / Sıdk-ila hazret
ol ele getürür/ Pencümin ol ki ‘ömer-i sânî/ ‘Adl içinde
sanayidün ani/ Şeşümin hem hayâsına ‘Osmân/ İrseyidi ideydi
cân kurbân / Heftümin hem sehâ içinde ‘Alî/ Katre degül
katında dünye mâli”. Bkz.: Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye
Fî Menâsıki’l-Ünsiyye, haz. İsmail E. Erünsal-Ahmet Yaşar
Ocak, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1995, 120. Hz. Ebu Bekir,
Ömer, Osman ve Ali'yi birlikte öven şiirler için bkz.
Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye, 122, 141, 144, 145, 159, 164, 165,
175, 176; AşıkPaşa-yı Velî, Garipnâme, 35, 41, 355.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[60]
Abdülbâki Gölpınarlı, "Burgazi ve Fütüvvetnamesi",,
İÜİFM,., c.XV, Nu: 1-4, 1953-1954, 127. Krş., (Anonim),
Fütüvvetname, Beyazıt Ktb., Nu: 5481, v. 20a.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[61]
( Anonim), Milli Ktb. FB 396, v.2a; (Anonim), Milli Ktb. A 4225,
s.56.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[62]
Hacı Bektaş Velî, Makâlât, 163.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[63]
Hacı Bektaş Velî, Makâlât, 194</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[64]
Hacı Bektaş Veli, Makâlât, 78. Cebbar Kulu da, dört halife'yi
birlikte zikreder. Bkz.: Üveysilikten Bektasilige Kitâb-i Cebbâr
Kulu, haz. Hasan Yüksel-Salim Savas, Sivas1997, 114</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[65]
el-Gaznevî, Ebû Hafs Cemâluddîn Ahmed b. Muhammed b. Mahmûd
( 593/1197), Ravzatu’l-Mütekellimîn, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı
Vehbi, Nu: 2028, v.132a.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[66]
Madelung, Wilferd, " The Spread of Maturidism and the
Turks ", Actas do Congresso de Estudos Arabes e Islâmicos ,
Caimbra-Lisbao 1968, Leiden: E.J. Brill, 1971, 120-121,
Dipnot: 32, ( Abdülcelil er-Razi'nin Kitâbu'n-Nakz (s. 77,
420, 647) adlı eserinden naklen)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[67]
Madelung, " The Speads of Maturidism and the Turks",
120-121, Dipnot: 32.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[68]
Ahmed Rif’at, Mir’atu’l-Mekâsıd, İstanbul 1293, 100-1. Krş.:
Yüksel, Müfid, Bektaşîlik ve Mehmed Ali Hilmî Dedebaba, Bakiş
yayınları, İstanbul 2002, 154-5, Dipnot: 1</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[69]
" .. kimi tilâveti Kur'an kimi kesbi irfan idüp bir alay ehli
sünnet ve’l-cemaat abdalandır .... " Bkz.: Evliya Çelebi,
Seyahatname, Istanbul 1938, X, 247.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[70]
Evliya Çelebi, Seyahatname, X, 247; Köprülü , M. Fuad, "
Mısırda Bektaşilik", Türkiyat Mecmuası, cilt:VI
(1936-1939) İstanbul, 24.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[71]
Yüksel, Bektaşîlik ve Mehmed Ali Hilmî Dedebaba, 203.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[72]
Geniş bilgi için bkz.: el-Bagdâdî, Mezhepler Arasındaki Farklar,
12.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[73]
Rivayetin tam metni için bkz.: el-Makdisî, Şemseddin Ebû Abdillah
Muhammed b. Ahmed el-Beşşârî (375/985'den sonra),
Ahsenü't-Tekâsîm fî Ma'rifeti'l-Ekâlîm, thk. j. Geoje, Leiden
1906, 39.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[74]
7. A'raf, 172. " Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik
demeyesiniz diye, Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden
zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi
ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? ( Onlar da), Evet (buna) şâhit
olduk, dediler."</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[75]
Mesela, Kerramî ve zahid Ebû Ya'kub İshak b. Mahmeşâz (383/993)
vasıtasıyla Nisabur civarında 50 binden fazla kadın ve erkeğin
müslüman olduğu nakledilmektedir. Bkz.: es-Sem'ânî,
Abdülkerim b. Muhammed b. Mansûr et-Temîmî ( 562/1166),
el-Ensâb, Beyrut 1988.V, 44.,</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[76]
48. Fetih, 10.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[77]
Bektaşi İlmihali, haz.: Haydar Kaya, Manisa 1989, 109.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[78]
Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, II, 256.<br />
[79] Şeyh
Safi Buyruğu, 142-43). Ayrıca bkz.: Buyruk, haz. Fuat Bozkurt,
92.<br />
[80] Edirneli Mecdî, Terceme-i Şakayık-ı Nu'mâniyye,
İstanbul 1269, 20. Geniş bilgi için bkz.: Ocak,
Ahmet Yaşar, Babaîler İsyanı, İstanbul 1996,
(Genişletilmiş II.Baskı), 169-171; Akyol, Taha,
Osmanlı’da ve İran’da Mezhep ve Devlet, IV. Baskı, İstanbul
1999, 128.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[81]
Geniş bilgi için bkz.: İsmet Çetin, Türk Edebiyatında Hz. Alî
Cenknâmeleri, Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1997, 55-56.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[82]
“Bunlarun var-idi kerâmâtı / Cümle ol bir Çalap ‘inâyâtı/
Meselâ ol zamânda bir sufî/ Sanasın Bû Hanîfe-i kûfî “.
Bkz.: Elvan Çelebi, Menâkıbu’l-Kudsiyye, 24.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[83]Kaygusuz
Abdal (Alâeddin Gaybî) Menâkıbnâmesi, 141-142.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[84]
Kaygusuz Abdal (Alâeddin Gaybî) Menâkıbnâmesi, 117.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[85]
Biz dört biliriz abdestin farzın / Gel öğrenmeye var ise kastın
/ Dirseklerin mail, yumalı destin/Vech ile ricleyn, yaştır,
efendi". Bkz.: Alevî –Bektaşi Şiirleri Antolojisi, I,
241-242; Sezgin, Hacı Bektaş Veli Ve Bektaşilik, 253-54;
Bozçalı, Bektaşilik ve Bektaşi Nefeslerinde Dini Muhteva,
150.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[86]
Kitapların orjinal listesi için bkz.: Bilge, Süheyla Kurtulmuş,
Osmanlı İmparatorluğunda Bektaşi Tekkeleri, İstanbul 1975,
(İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Mezuniyet Tezi), 10-11.
Ek: 39-40 ( v. 56-57)</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[87]
Cebbar Kulu, Üveysilikten Bektaşiliğe Kitâb-i Cebbâr Kulu, 117.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[88]
Tam ve Hakiki Hüsniye, haz.: Heyet, Ankara 1999, 66, 100, 103.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[89]
Tam ve Hakiki Hüsniye, haz.: Heyet, Ankara 1999, 193.<br />
[90]
Geniş bilgi için bkz.: Ocak, Ahmet Yasar, Osmanlı Toplumunda
Zındıklar ve Mülhidler ( XV.-XVII. Yüzyıllar), Tarih Vakfi Yurt
yay., İstanbul 1999, (II. Baskı), 143-196.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[91]
Yörükân, Anadolu'da Alevîler ve Tahtacilar, 52, 117.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[92]
Zenbilli Ali Efendi, Risâle fî Hakkı Deverâni’s-Sûfiyye, çev.
Dilâver Gürer, ( Marifet Dergisi, yıl:3, sayı: 1, Bahar
2003, 255-258), 256.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[93]
İbn Arabî’nin Osmanlı üzerindeki tesirleri ile ilgili bkz.:
İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Klâsik Çağ
( 1300-1600), çev. Ruşen Sezer, Yapı Kredi Yayınları, II. Baskı,
İstanbul 2003. 207.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[94]
Kemâl Paşa- Zâde, , Risâle fî Reddi’s-Sûfiyye, çev. Dilâver
Gürer, ( Marifet Dergisi, yıl:3, sayı: 1, Bahar 2003,
259-269), 259.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[95]Ebü'l-Abbas
el-Hasenî, Kitâbü'l-Mesâbîh, 55-57. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[96]Geniş
bilgi için bkz.: Yaltkaya, Muhammed Şerafeddin, "
Selçuklular Devrinde Mezahip ", DFIFM., 13-14, sayi: 19,
101-118.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[97]
Bisâtî, Menâkıbu’l-Esrâr Behcetu’l-Ahrâr (Risâle-i Şeyh
Sâfî), v. 11b.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[98]
Özellikle Hacı Bektaş Veli (Bkz.: Makâlât, 176) ve Elvan Çelebi,
(Bkz.: Menâkıbu’l-Kudsiyye, 37, 52, 88, 100,103, 164) bazı
farklılıklarla birlikte, kader konusunda Sünni-Maturidi
çevrelerle aynı görüştedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[99]
“ Yef’alu’llahu mâ yeşâ” takdîr/ Râst geldi bu fâl u bu
tedbîr/ Tedbîrün hîç vücûdi görinmez /Togdi takdîr güni
tolınmaz /Evliyâ takdîr okına mâni" (Elvan Çelebi,
Menâkıbu’l-Kudsiyye, 88.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[100]
Ferişteh zâde, Işkname, Konya Müzesi Kitaplığı, Koyunoğlu
Şehir Müzesi Müdürlüğü, Nu: T-819, 23; Ahmed Rif'at,
Mir'âtu'l-Mekâsid, 136.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[101]
Baha Sait Bey, İttihat-Terakki'nin Alevilik-Bektaşilik
Araştırması, 97.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[102]
Örneğin İrene Melikof, yedi hizmet, yedi post ve yedi
dem geleneğinden hareketle, Otman Baba Bektaşi Tekkesi ve
İbrahim Baba Tekkesinin İsmâilî Şiiliğine bağli olduğu
sonucunu çıkarmaktadır. Bkz.: Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe,
Çev. Turan Alptekin, Istanbul 1999, ( II. Baski), 169. Bu
hususlar İsmaililiğin temel öğretisiyle doğrudan ilgili olmayan
hususlardır. Benzerlik sadece yedi sayısındadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[103]
Anadolu'daki sufi zümreler üzerinde ve Kızılbaşlar-Bektaşiler
üzerinde Hurufiliğin etkileri ile ilgili geniş bilgi için bkz.:
Ocak, Ahmet Yasar, Türk Sufiliğine Bakışlar, İstanbul 2002, ( V.
Baski), 270-274; Melikof, Hacı Bektaş Efsaneden Gerçeğe,
160-172.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[104]
Baha Sait Bey, İttihat-Terakki'nin Alevilik-Bektaşilik Araştırması,
33.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[105]
Örneğin bkz.: " Henüz âdem mâ ü tıynden halk
olunmamış iken/ Dü cihan halk yoğ iken vârsın sen yâ Ali".
Ergun, Hatâyî Divanı, 144, 149. Ayrıca bkz.: s. 150,
155, 156, 184; Baha Sait Bey, İttihat-Terakki'nin
Alevilik-Bektaşilik Araştırması, 149-151.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[106]
Buyruk, haz. Fuat Bozkurt, 171.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[107]
Buyruk, haz. Fuat Bozkurt, 172.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[108]
Kızılgöz, Mehmet, Gülbenk Alevilikte Dua, Ayyıldız
Yayınları, Ankara 1997, 17;</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[109]
İçinde Oniki imamın övüldüğü ve adlarının geçtiği
şiirler olarak bilinen ve Bektaşi ayinlerinde okunan Düvâzdeh
İmâm/ Düvazmam/Düvaz örnekleri için bkz.: Gölpınarlı, Alevî
Bektâşî Nefesleri, 45-57. </span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[110]
Bisâtî, Menâkıbu’l-Esrâr Behcetu’l-Esrâr (Risale-i
Şeyh Sâfî), v. 56a-b; Buyruk, haz. Fuat Bozkurt, 135;
Bektaşi İlmihali, haz.: Haydar Kaya, 30-31.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[111]
Buyruk, haz. Fuat Bozkurt, 135; Bektaşi İlmihali, haz.: Haydar
Kaya, 32-34</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[112]
Bektaşi İlmihali, haz.: Haydar Kaya, 34-36.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[113]
Tam ve Hakiki Hüsniye, haz.: Heyet, 66, 102, 103,166, 176.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[114]
Sadık Firudin Oğlu Nağiyev, Kızılbaşlık Hakkında, Bakı 1997,
12.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[115]Baha
Sait Bey, İttihat-Terakki'nin Alevilik-Bektaşilik Araştırması,
35, 41.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[116]
Baha Sait Bey, İttihat-Terakki'nin Alevilik-Bektaşilik Araştırması,
41.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[117]
Baha Sait Bey, İttihat-Terakki'nin Alevilik-Bektaşilik
Araştırması, 67.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[118]
Baha Sait Bey, İttihat-Terakki'nin Alevilik-Bektaşilik
Araştırması, 67.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[119]
Mirza Muhammed Naki Derbendi, Kitabu'l-Mustetkâb Kenzi'l-Meskâib,
İstanbul 1327. Bu eser Şii Azeriler ve Dağıstanlılar arasında
da çokça okunmaktadır.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[120]
Buyruk, haz. Fuat Bozkurt, 135; Bektaşi İlmihali, haz.: Haydar
Kaya, 30-31.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[121]
Necib Asım, Bektaşi İlmihali, İstanbul 1925.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[122]
Bektaşi İlmihali, haz.: Haydar Kaya, Manisa 1989.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[123]
Mesela, İslam'ın şartlarını Şianın iman esaslarına göre
Tevhid Adalet, Nübüvvet, İmamet ve Mead şeklinde saymıştır.
Kelime--i Şehadet'e Aliyyen Veliyyullah kısmını eklemiştir.
Bkz.: Bektaşi İlmihali, haz. Haydar Kaya, 39-40, 48. Diğer
taraftan, imametin zorunluluğunu Şii anlayışla ele almaktadır:
Peygamber'e inanan, onun şeriatının O'na ait İmamlar tarafından
yürütüleceğine inanmalıdır. ..... Peygamberimiz Hazreti
Muhammed Mustafa (A.S.) kendisinden sonra İmam tayin ederek koymuş
olduğu kuralların bu İmamlar tarafından kökleşmesini
sağlamıştır. ... İmam Nübüvvet görevini vekâleten
yürüteceği için ilâhi kurallara uygun olmalıdır. Yani masum
olmalıdır. Günahlardan arınmayan kimse İmam olamaz. Bu günahlar
ister geçmişinde bulunsun, ister geleceğinde bulunsun. "
Bkz.: Bektaşi İlmihali, haz. Haydar Kaya, 10-11.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[124]
Gadir Hum olayını kullanış biçimleri Şii kaynaklardan
farklıdır. Bkz.: er-Razavî, Muhammed b. Seyyid Alauddin el-Hüseyin
, Miftâhu'd-Dekâik fi Beyâni'l-Fütüvveti ve'l-Hakâik, Millet
Ktp., Şer'iyye, 902, v. 11a-13-b; Gölpınarlı, Abdülbâki, "Şeyh
Seyyid Gaybî oğlu Seyyid Hüseyin'in Fütüvvenamesi",
İÜİFM., c. XVII, Nu: 1-4, 1955-1956, 80-81.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[125]
Fütüvvet ehlinin mezhebi eğilimi konusunda farklı yorumlar
bulunmaktadır. Konuyla ilgili tartışmalar için bkz.: Gölpınarlı,
Abdulbâki, " İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilâtı
ve Kaynakları", c. 11, Ekim 1949-Temmuz 1950, No: 1-4; 57-63;
Sarıkaya, Saffet, XIII-XVI. Asırlardaki Anadolu'da Fütüvvetnamelere
Göre Dinî İnanç Motifleri, Kültür Bakanlığı yay., Ankara
2002, 8-10; 100-105.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[126]Krş.,
Çağatay, Neşet, “Fütüvvet-Ahi Müessesesinin Menşei
Meselesi”, AÜİFD, I, 77-79; Öztürk, Y. Nuri, Tarihi Boyunca
Bektaşilik, İstanbul 1990, 151 vd.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[127]
Tam ve Hakiki Hüsniye, haz.: Heyet, 153-154.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[128]
Mesela, Namazda Kerbela toprağına secde edilmesi konusunda Şia
gibi düşünmektedir. Bkz.: Bektaşi İlmihali, haz. Haydar Kaya,
Manisa 1989, 42.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[129]
Asım, Necib, Bektaşi İlmihali, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul
1925/1343, 16.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[130]
Pir sultan Abdal'a nispet edilmektedir.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[131]
Gölpınarlı, Alevî Bektâşî Nefesleri, 187.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[132]
Gölpınarlı, Alevî Bektâşî Nefesleri,319.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[133]
Asım, Bektaşi İlmihali, 21-22.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[134]
Erkannamelerde ve Tercümanlarda açıkça zikredilmektedir:
"Mezhebim Hakk, Ca'ferîdir." Bkz.: Mehmed Ali Hilmi Dede
Baba, Erkannâme, nşr. Müfid Yüksel, Bakış Yayınları, İstanbul
2002, 171-172. ( Bektaşîlik ve Mehmed Ali Hilmî Dedebaba
adlı eser içinde, 162-191); Baha Sait Bey, İttihat-Terakki'nin
Alevilik-Bektaşilik Araştırması, 39; Bektaşi İlmihali, haz.
Haydar Kaya, 103, 107, 110; Kızılgöz, Gülbenk Alevilikte Dua,
111. Krş. 44. Bu ifadenin geçmediği ikrar tercümanları da var.
Mesela, “ Allahü Azima şan’ın kuluyum. Adem Safiyullah’ın
neslindenim. İbrahim Halilullah milletindenim. Dinimiz Din-i İslam,
Kitabımız Kur’an. Kıblemiz Kâbe, Muhammed Aleyhisselam
ümmetindenim. Şah-ı Merdan-ı Mürteza Ali’nin bendesiyim.
Güruh-u Naci’denim. Allahü Ekber, Allahü Ekber. La İlahe
illallahu vallahu ekber. Allahu Ekber ve lillahil hamd.”
Bkz.: Kızılgöz, Gülbenk Alevilikte Dua, 155.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[135]
Bektaşi İlmihali, haz. Haydar Kaya, , 52-53.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[136]
"Mezhebin İmam Cafer Sadık". Bkz.: Kızılgöz, Gülbenk
Alevilikte Dua, 111. Bektaşi İlmihali, haz. Haydar Kaya,
52-53.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[137]
Alevi-Bektaşilerle ilgili incelemelerde bulunan kimselerin
kanaati de böyledir. " Böyle olmakla birlikte gerek
Bektaşilerde ve gerek Sofiyanlarda Caferi mezhebinden olmak açıkca
benimsenmiştir. Her Bektaşi ve her Sofiyan ikrar-ı iman ettiğinde
öncelikle Caferi mezhebini benimsemeye zorunludur. Bunların
müctehidleri de babaları ve deleridir. Ancak ne Bektaşiler'de ne
de Sofiyanda Caferi mezhebi ne geçerli ne de kurallarına göre
tapınılan bir yol değildir. Bu gibi tapınma, yollarında yalnızca
perdedir." Bkz.: Baha Sait Bey, İttihat-Terakki'nin
Alevilik-Bektaşilik Araştırması, 121. Ayrıca bir başka yerde
şöyle der: " Alevilikte her sofiyanın iman ikrarı yaptığında
Caferiliği benimsediğini söylemesi doğrusu bugün de var. Ama bu
yalnızca sözdür." Baha Sait Bey, İttihat-Terakki'nin
Alevilik-Bektaşilik Araştırması, 164. " Çünkü hakikatta
Caferiîlik namı altında ileri sürülen mezhebin isimden
başka hiç bir mevcudiyeti ve kıymeti yoktur." Bkz.: Yörükân,
Tahtacılar, 245.</span></span></span></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0.49cm; margin-top: 0.49cm;">
<span style="font-size: small;"><span style="color: #636363;"><span style="font-family: Arial, serif;">[138]
Bkz.: Ahmed Rif’at, Mir’âtu’l-Mekâsıd, 284. Şeyh Baba
Mehmed Süreyya ise, Caferilik diye bir mezhebin olmadığı fikrini
savunur. Geniş bilgi için bkz.: Tarîkat-ı Aliyye-i Bektâşiyye,
sad. Ahmet Gürtaş, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara
1995, 9-10.</span></span></span></p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; text-align: left; orphans: 2; widows: 2; margin-bottom: 0.25cm; direction: ltr; background: transparent }a:visited { color: #800080; text-decoration: underline }a:link { color: #0563c1; text-decoration: underline }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-80263576545678854452023-04-22T10:25:00.008-07:002023-04-23T01:20:38.655-07:00Elin Alevisine Kızılbaşına<p>
</p><p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Ubuntu;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: Ubuntu;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgY--Xp20UW-tcH_Zrl_NE9L-Ky0Cc7EhSqTSzxgDIFhfqGqG2ynMvrdy1lVFPef1Id2sYubtHjAZxrRAN8xVwbNO26GQ--gLNFxtfkhiR26Jrw7BSx1mU83nglHJyYtIvMsaqo5CZFOW2EhQULs_a32SfdcX0mfjno2wB6kO4iYO4eXmsdYoek8AETw/s1280/kemal-k%C4%B1l%C4%B1%C3%A7daro%C4%9Flu-alevi.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgY--Xp20UW-tcH_Zrl_NE9L-Ky0Cc7EhSqTSzxgDIFhfqGqG2ynMvrdy1lVFPef1Id2sYubtHjAZxrRAN8xVwbNO26GQ--gLNFxtfkhiR26Jrw7BSx1mU83nglHJyYtIvMsaqo5CZFOW2EhQULs_a32SfdcX0mfjno2wB6kO4iYO4eXmsdYoek8AETw/s320/kemal-k%C4%B1l%C4%B1%C3%A7daro%C4%9Flu-alevi.jpg" width="320" /></a></span></div><span style="font-family: Ubuntu;">Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz günlerde
“Alevi” başlığıyla bir video yayınladı. Sosyal medyada
desteklerde de geldi tepkiler de. Video içeriğinde Kılıçdaroğlu
kendisinin Alevi olduğunu söylüyor, onun dışında gençlere
sesleniyor. Alevi olduğunu söyleme ihtiyacını neden hissetti
peki? Çünkü Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olmasının
istenmemesinin temel nedeni onun Alevi olması. Mikrofon tutulduğu
zaman insanlar açıkça dillendirmiyor ama ikili konuşmalarda başı
çekiyor Alevilik. Kılıçdaroğlu bugüne kadar Alevilikle ilgili
bir şey söylememesine rağmen Erdoğan onu sürekli Alevilik
üzerinden vurdu. Sosyal medyada Ak troller mezhep üzerinden
kışkırttı insanları. Bugün hala Yavuz Selim’in ruhu şad
olsun diye paylaşımlar yapıyorlar.</span><p></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Ubuntu;">Kılıçdaroğlu’nun seçim gezilerinde yapılan
saldırılarda da bunu sık sık görüyoruz. “Bu Fatiha okumayı
bilmez, abdest almayı bilmez” gibi iğrenç ithamlarla
saldırıyorlar sürekli.</span></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Ubuntu;">Kılıçdaroğlu’nun eleştirilecek yığınla
icraatı var. Partiyi temel ilkelerinden uzaklaştırıp Kürtçülerin
yuvalandığı bir yer haline getirdi. Siyasal İslamcısından etnik
bölücüsüne kadar her çeşit zararlıyı doldurdu partiye. Ahmet
Davutoğlu, Ali Babacan gibi normalde yargılanması gereken
insanlarla ortak oldu. Bunlardan birisi ülkeye 10 milyon sığınmacıyı
doldurdu, diğeri Cumhuriyetin bütün birikimlerini yok pahasına
sattı. Kılıçdaroğlu da daha birkaç sene önce bu kişilerin
yüce divana gönderileceğini söylüyordu konuşmalarında. Bugün
bambaşka bir yola girdiler. </span>
</p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Ubuntu;">Bunlar ve benzeri bir sürü şey daha
eleştirilebilir ama bir insanın inancı üzerinden vurmaya kalkmak
son derece iğrenç bir harekettir. Diğer partilerde ne kadar Sünni
üye ve yönetici olduğunu sorgulamayanlar Chp’deki Alevileri
sorguluyorlar. Onun yerin 81 ilin kaç valisinin Alevi olduğunu
sorgulayalım mesela. 922 ilçenin kaç kaymakamının Alevi olduğunu
sorgulayalım. Biz geri zekalı değiliz. Aleviler mezhepçilik
yapıyor demeden önce mevcut duruma bir göz atalım isterseniz.</span></p><p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><span style="font-family: Ubuntu;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: Ubuntu;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIKsjzjV64fO6KlT8bVzsEqxOy20KYoTANnnZPqox2brLxmwqa-_BAlyaTV3hvf_0z0Ab5B6ad1lw35AOxBZRFkQXGyDGW4j8YSM4NWTPxFIbc9igyYdYYtUVi2Yh8zQxaeCuoIjxn2020f6KfNrIi8lGc3tgCNzVy9IVvqQt1uHOcmpzhgvuzqWv0Bw/s1880/tayyip-erdogan-mezhepcilik.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1880" data-original-width="1125" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIKsjzjV64fO6KlT8bVzsEqxOy20KYoTANnnZPqox2brLxmwqa-_BAlyaTV3hvf_0z0Ab5B6ad1lw35AOxBZRFkQXGyDGW4j8YSM4NWTPxFIbc9igyYdYYtUVi2Yh8zQxaeCuoIjxn2020f6KfNrIi8lGc3tgCNzVy9IVvqQt1uHOcmpzhgvuzqWv0Bw/s320/tayyip-erdogan-mezhepcilik.jpeg" width="191" /></a></span></div><span style="font-family: Ubuntu;"><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKNX9tMiEWC_5opR1N0XtuZr6wgMNysxCGUhmFenpEVfaQeMXmAz69huFHDIStYaFOhdkKnWPkOJzItlsl6BVbhDgY74GBMfli82-4EFuoSdH6kOzmqxe8XFe2nkmhrYqnyJQgtLmFZwjM_Wa4Q0Ff3cQUY1f8X2vg7vAFMq_WKXYzZiLBB738hqkQow/s1329/erdoganin-alevi-dusmanligi.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1329" data-original-width="1125" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKNX9tMiEWC_5opR1N0XtuZr6wgMNysxCGUhmFenpEVfaQeMXmAz69huFHDIStYaFOhdkKnWPkOJzItlsl6BVbhDgY74GBMfli82-4EFuoSdH6kOzmqxe8XFe2nkmhrYqnyJQgtLmFZwjM_Wa4Q0Ff3cQUY1f8X2vg7vAFMq_WKXYzZiLBB738hqkQow/s320/erdoganin-alevi-dusmanligi.jpeg" width="271" /></a></div><a href="https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/53-sunni-vatandasimiz-sehit-edildi-427810">"Reyhanlı'da 53 Sünni vatadaşımız şehil edildi."</a> diyen de yine kendisi. Sanki ölenlerin hepsinin mezhebini tek tek sormuş gibi. <br /> </span><p></p>
<p style="font-weight: normal; line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
<span style="font-family: Ubuntu;">Aleviler hangi partiye yanaşsın mesela? Tamamen
mezhepçilik üzerine inşa edilmiş olan Akp’ye mi, Maraşta
Çorum’da kendilerini katleden Mhp’ye mi, Madımak katliamı
olduğu zaman Sivas Belediye Başkanı olan Temel Karamaollaoğlu’nun
partisi Saadet’e mi? Yoksa Kürt Milliyetçisi Hdp’ye mi? Daha
önce yine aynı sebeplerden dolayı Kılıçdaroğlu’nun <a href="https://www.turkalevi.com/2022/06/kemal-klcdaroglunun-alevi-olmas.html">aday olmaması gerektiğini</a> yazmıştık burada.</span></p><span style="font-family: Ubuntu;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR"><span style="font-style: normal;"><span style="text-decoration: none;">Vergi vermeye, askerlik yapmaya gelince Aleviler de bu
ülkenin asli unsuru ama iş ülke yönetimine talip olunca “Yoh
istemezük” demek hiç yakışmıyor. Alttaki sokak röportajında
konuşan yaratığa kulak verelim isterseniz. </span></span></span></span></span><p style="font-weight: normal;"><span style="font-family: Ubuntu;"><span style="font-size: small;"><span lang="tr-TR"><span style="font-style: normal;"><span style="text-decoration: none;"></span></span></span></span></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: Ubuntu;"><span style="font-size: small;"><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.blogger.com/video.g?token=AD6v5dzKLkdhrgUcii4Nb60KNVqgmDF0rk2whWhthkWW6QmAy7aNiN9jrckiwX3Gr1QNLHkPuzqoc0LHxI_RdxSwww' class='b-hbp-video b-uploaded' frameborder='0'></iframe> </span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: Ubuntu;"><span style="font-size: small;">Bu arada daha önce de <a href="https://www.turkalevi.com/2022/07/umit-ozdag-ve-aleviler.html">belirttiğim </a>ve kendimce haklı sebeplerimden dolayı Ümit Özdağ'ı destekleyeceğimi söylemiştim. Hâlâ aynı düşüncedeyim.<br /></span></span></div><span style="font-family: Ubuntu;"><span style="font-size: small;"><br /> </span></span>
<p></p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; margin-bottom: 0.25cm; background: transparent }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-62430455950087243712023-02-26T04:06:00.004-08:002023-02-26T04:06:47.446-08:00Deprem<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"> “Nesini söyleyim canım efendim, gayrı düzen tutmaz telimiz
bizim” diyot şair. Bizimki de o hesap. 3 hafta önce bir deprem
oldu ve on binlerce kişi öldü. Hala enka altında olan bir o kadar
da insan var. göz göre göre geldiği için buna kader de denmez.
Kader inancı ne hikmetse hep fakirler için vardır. Dünyanın
birçok ülkesinde benzer hatta daha şiddetli depremler oluyor.
Bazen hiç kimse ölmüyor, bazen de çok az sayıda insan ölüyor.
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcRzI29jeLKsY-ypvlKpBQ-DoZLtwma8DhvspmuJRs7hVtraT9KJnB9lPaU8Me3tWNo7Zrd8p3AG3JEXl8OTRcXy5PHBdMsymagaAsBzwCzhD798OhSqBLEReL3w0VcCW2Thb1bCnXRYZBQVqa2femdtVBrFL2hCWZ7LjtAPpi2EsuwlU7cQbreqgInQ/s720/erdogan-deprem.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" data-original-height="375" data-original-width="720" height="167" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcRzI29jeLKsY-ypvlKpBQ-DoZLtwma8DhvspmuJRs7hVtraT9KJnB9lPaU8Me3tWNo7Zrd8p3AG3JEXl8OTRcXy5PHBdMsymagaAsBzwCzhD798OhSqBLEReL3w0VcCW2Thb1bCnXRYZBQVqa2femdtVBrFL2hCWZ7LjtAPpi2EsuwlU7cQbreqgInQ/s320/erdogan-deprem.jpg" width="320" /></a></div>Biz şimdi bu
ölümlerin sorumlusunun da yöneticiler olduğunu söylesek hemen
itiraz ediyorlar. “Siz de her şeyi Erdoğan’a bağlıyorsunuz.”
diye. Kimi sorumlu tutalım peki. Patagonya devlet başkanını mı
yoksa Mozambik yönetimini mi? Bu adam her şeyin sorumlusu olmak
için başkan olmadı mı? Bu kadar imar affını kim çıkardı?
Kaçak yapılara kim ruhsat verdi? Belediyeler suçlanabilir, denetim
firmaları suçlanabilir, müteahhitler suçlanabilir vs vs ama her
şeyin en başında suçlanması gereken kişi en başta olandır.
Başka bir yönetim olsa onu da suçlardık. Devletin her kurumunu
kendi yandaşlarıyla doldurmak yerine liyakat sahibi insanlara görev
verseler, denetim mekanizması çalışmış olsa, her seçim
öncesinde af çıkartılmamış olsa, cezalar caydırıcı olsa
belki de kimse ölmeyecekti. 99 depremi sonrasında kaç kişi ceza
aldı veya kaç kişi şu an hala hapiste diye sorsak alacağımız
cevap sıfırdır. İmar affı, vergi affı gibi şeyleri geçtik
diyelim, hapis affı da çıkıyor ikide bir. Hatta bazı kişilere
özel ala çıkıyor Alaattin Çakıcı’da olduğu gibi. Bir ara
gecelik vergi indirimleri çıkıyordu böyle. Şartlarını sadece
bir kişinin karşıladığı akademik kadro ilanları gibi o vergi
indirimleri de sadece birkaç kişiyi kapsıyordu. Neyse, ülkede
sağlam işleyen hiçbir mekanizma yok.
<p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Bu depremden sonra
gördük ki devlet afetlere müdahale konusunda sınıfta kaldı.
Afetle mücadele etmesi gereken kurumların halini de görüyoruz.
Herkes işini gücünü bıraktı Haluk Levent’in Ahbap derneğiyle
uğraşıyor. İnsanlar devlete değil de sıradan bir derneğe
güveniyorsa eğer sizde bir sorun var demektir. Bu kurumların
başındaki insanlar hiç oturup bunu sorguladı mı acaba? Ziraat,
Merkez Bankası gibi kurumlardan milyarlarca lira bağış yapıldı
Afad’a. Yani bu da ayrı bir saçmalık. Kimin parasını kime
bağışlıyorsun. Afad da devletin bir kurumu, Ziraat Bankası da.
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">İnsanlar deprem
bölgesinde çadır beklerken, ücretsiz dağıtması gereken
çadırları Ahbap Derneğine satan Kızılay konusuna hiç
girmeyelim. Kan bağışlamak bile istemiyor kimse. </p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
akın bir zamanda İstanbul depremi bekleniyor. Buna karşılık
alınan hiçbir önlem yok. Binaların ezici bir çoğunluğu yerle
bir olacak İstanbul depreminde. 99 depremi sonrasın yüzlerce nokta
deprem sonrası toplanma alanı ilan edilmişti. Şimdi o boş
alanların hepsinde alışveriş merkezi var. Mezarlıklar dışında
toplanılacak hiçbir yer yok. Ders alınmadığı o kadar belli ki
20 yılda her yer betonla doldurulmuş. Önce kaçak ve yönetmeliğe
aykırı binalar yapılıyor, sonrasında ise imar affı çıkıyor.
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }</style> <br /></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Yazacak çok şey var da
sabır yok maalesef.</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"> </p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }</style></p>
<br /><p><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-81064052039844308532023-01-14T09:35:00.002-08:002023-01-14T09:38:29.122-08:00Gündeme Dair Ocak 2023- Sinan Ateş, Altılı Masa, Sosyal Medya Trolleri<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihqekWSdT90kdJ4vQPp8Qo-k0ii4g7eFwI3acXvvTrDaa3ogy3jVouYRCvk2pwTH02fvi3-csQnNtB33T7JyPwI7tZLCdPceeTTNcXmyokXoKTd-RFVgX9LhVmSSrOoxGgmI1uLpQVVIKDFpOEpL-KCgwdjDzEsppP8EKBLnK0MZsqOX-mGN8VzvtKlQ/s940/sinan-ates-bahceliden-sonra-mhpnin-basina-mi-gececekti.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="529" data-original-width="940" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihqekWSdT90kdJ4vQPp8Qo-k0ii4g7eFwI3acXvvTrDaa3ogy3jVouYRCvk2pwTH02fvi3-csQnNtB33T7JyPwI7tZLCdPceeTTNcXmyokXoKTd-RFVgX9LhVmSSrOoxGgmI1uLpQVVIKDFpOEpL-KCgwdjDzEsppP8EKBLnK0MZsqOX-mGN8VzvtKlQ/s320/sinan-ates-bahceliden-sonra-mhpnin-basina-mi-gececekti.jpg" width="320" /></a></div>Site içeriğiyle ilgili yazılacak hemen her şeyi yazdığımız
için bundan sonra fırsat buldukça aylık olarak gündeme dair
konular hakkında bir şeyler yazmayı düşünüyorum. Arşivde
dursun. Birileri okumasa da tarihe not düşülmüş olur en azından.
<p></p><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Uzun uzun yazıp
kimsenin vaktini almak istemiyorum. Zaten akademik araştırma
yapanlar dışında uzun yazı okuyan yok. Halkımız daha çok video
izlemeyi seviyor. Ülkede herkesin youtuber olmaya çalışmasının
nedeni de orada ekmek olduğu için doğal olarak.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Neyse, ilk konumuz
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesi.
Katil adı altında birkaç torbacı yakalandı ama bunları kimin
azmettirdiğine dair perde henüz aralanmadı. Gerçi katili herkes
biliyor da neyse. Ülkedeki
her şey o kadar siyasallaştı ki hangi kapıyı çalsan malum
kişiler çıkıyor karşına. o yüzden mahkemelerin adaleti sağladığına da kimse inanmıyor. Ne Mhp yönetimi ne de emniyet elle tutulur bir şey söylemediği için komplo teorileri de üretilmeye devam edecek.<br /></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Ülkü Ocakları kurulduğu günden beri
devletin karanlık tarafları ve mafyayla hep iç içe olmuştur.
Devletin yıllarca aradığı Abdullah Çatlı, bir araçta emniyet
müdürü ve milletvekiliyle birlikte çıktı mesela. Sinan Ateş’i
öldürmeye giden tetikçileri de yine özel harekat polisleri
Ankara’ya götürüp getirmiş. Bunlar elbette ki kafasına göre
yapmadılar bu işi. Birilerinden emir geldi, onlar da eskortluk
yaptı. Ülkücülük ve mafya ortaklığına Bahçeli sert bir
şekilde itiraz ediyor ama geçtiğimiz yıllarda Alaattin Çakıcı’yı
hapisten çıkarmak için özel yasa çıkarttıran da yine kendisi.
Çakıcı'nın veya Kürşat Yılmaz'ın mafya babası olmadığını söyleyebilir misiniz? Bu konularda rahat yazabilmek için Türkiye’de yaşamıyor olmak
lazım. Her an kapınızı birileri çalabiliyor ya da gündüz vakti
sokak ortasında öldürülebiliyorsunuz.
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><br />
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Bir diğer mevzu
altılı masa. İçinde her çeşit görüşü barındıran bir aşure
çorbası resmen. İki tane Kürtçü-İslamcı, bir tane Nurcu, bir
tane de dümdüz İslamcı var. Diğer ikisi zaten malum. Bu masada
Davutoğlu ve Babacan’ın olması ayrı bir garabet zaten. Normal
şartlarda bunlar yargılanması gereekn insanlar. Bugün ülkenin bu
halde olmasının sorumlusu olan dört beş kişiden ikisi. Akp’den
kurtulmak için Akp’nin başka renklerini sunuyorlar ve “Hadi
bize oy verin” diyorlar. Bir şeyin orijinali varken çakmasına
neden oy versin ki insanlar? Chp’nin de bunlardan geri kalır yanı
yok aslında. Kılıçdaroğlu’nun danışman yaptığı pkk artığı
biri var mesele. Geçenlerde Barzani’nin kanalına CHP genel
merkezinde röportaj vermiş ve arkadaki Türk bayrağını
kaldırmıştı. Özerklik, ana dilde eğitim, Kürdistan diye
zırvalayıp duruyordu. Chp, kürtçülerden oy alacağım diye önüne
geleni partide söz sahibi yaparken Türklerin oyunu kaybediyor
haberi yok.
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Bir diğer gündem
Özgür Özel’in Süleyman Soylu’yla ilgili yaptığı açıklama.
Evet normalde bunların da yargılanması lazım ama kim
yargılayacak? “Sen de ‘herkes yargılansın’ diyorsun
birader.” diyenler de olacaktır. Muhalif herhangi birisi en ufak
bir şey söylediği zaman anında bulunup göz altına alınıyor
ama bu troller sabahtan akşama kadar önüne gelene küfrediyor,
tehdit ediyor, hedef gösteriyor, linç ettiriyor ama kimse bunlara
bir şey yapmıyor. İfade özgürlüğü denmesini geçtim, bu
dosyaları işleme bile koymuyorlar. Ancak aşırı bir tepki gelirse
laf olsun diye bir misafir edip geri salıyorlar.</p>
<p><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-49176157011599876752022-12-08T10:46:00.003-08:002022-12-10T03:30:49.106-08:006 Yaşındaki Kızını 29 Yaşındaki Adamla Evlendiren Gerici<p>
</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPG-4tIM2kiRZzQ2caGX9kXC-AraHT4Uh-Fx_xjUN8VT_MP8zToFdBjP3xQkUaSPmBfuuTlS07tJkxhFyvAMeReaPbA9Y-jy4-2m3HsTGXlGIYvmjNH7CR-mp8F4yCPXoVT1zCUXgN1Bj2FF_G71hv0kuvAIehwtCotzIryT62nCbYdlxi1m9N6UgM6w/s1280/6-yasindaki-kizini-evlendiren-adam.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="720" data-original-width="1280" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPG-4tIM2kiRZzQ2caGX9kXC-AraHT4Uh-Fx_xjUN8VT_MP8zToFdBjP3xQkUaSPmBfuuTlS07tJkxhFyvAMeReaPbA9Y-jy4-2m3HsTGXlGIYvmjNH7CR-mp8F4yCPXoVT1zCUXgN1Bj2FF_G71hv0kuvAIehwtCotzIryT62nCbYdlxi1m9N6UgM6w/s320/6-yasindaki-kizini-evlendiren-adam.jpg" width="320" /></a></div><p>Türkiye son iki gündür İsmailağa Cemaati’nin liderlerinden
olan bir gericinin, 6 yaşındaki kızını 29 yaşındaki müridiyle
evlendirmesi haberiyle çalkalanıyor. Olaya neresinden bakarsanız
bakın iğrençlik, sapıklık, çağ dışı kalmış aşağılık
bir davranış. Bunlara göre yaptıkları şey son derece normal. “Dinimizde böyle bir şey mi
var? 6 yaşındaki kız çocuğunun evlenmesi dinin neresinde
yazıyor?” diyen insanlara biraz daha araştırmalarını tavsiye
ederim. Bir yerlerden referans alarak yapıyorlar bunu. En başta şeyhin yapması da cemaatin diğer müritlerine örnek olmak içindir. Savundukları düzende kadınların herhang bir hakkı olmadığı için, onlar üzerinde her türlü tasarrufta bulunma yetkisini de kendilerinde hak olarak görüyorlar. Afganistan örneğine bakabilir merak edenler. Arabistan'da kadınlar araç kullanma hakkını yeni aldı. İran'da kadınlar haklarını savunmak için sokağa dökülüyor. </p><p> Bizim yazarken elimizi ve vicdanımızı titreten şeyleri
bir kız çocuğu yıllarca yaşadı. Tarikat ve cemaatlerin içinde
bu ve benzer şeyleri yaşayan sayısız kız çocuğunun olduğu da
bir gerçek.
</p><p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Böylesi olayları
görünce insan Atatürk’ün denli büyük ve bilge bir insan
olduğunu bir kez daha anlıyor. Bu gericiler işte bu yüzden
düşmanlar Atatürk’e. Yasalarımıza göre tarikat ve cemaatler
kapalıdır ve açılması da mümkün değildir ancak tarikat ve
cemaatler günümüzde o denli güçlüdür ki devletin tüm
kademelerinde yuvalanmışlar hatta darbe yapmayı deneyecek güce
ulaşmışlardır. Siyasetçiler oy uğruna bu tür gerici yuvaların
önünü açıyor, destek oluyor, devletin her türlü imkanlarını
ayaklarının altına seriyorlar.
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Konu hakkında
sayfalar dolusu yazacak şey var aslında. Hem insanımızın okuma
alışkanlığı olmadığı için hem de kimsenin vaktini almamak
için bu iğrençliği ortaya çıkaran gazetecilerin katıldığı
bir programı ekliyorum.</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/D8rFuDrogLc" width="320" youtube-src-id="D8rFuDrogLc"></iframe></div><br /> <p></p>
<p><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-6897311821769858982022-10-23T07:40:00.004-07:002022-10-23T07:40:57.659-07:00Kazakistan Bayrağının üstüne Türkiye Bayrağı Açılması<p>
</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwB8mP9ALDrmFbdPFDKW_okMm3fSsZB3sJk2Dgi7RsRZwZMwOe2KPdQX6C4hqChWxUipVfbf3S2JvEkUZhxpc6TxuGeKglPwfHthQGnJQSk3N9J50mLsolgiHGRAubziKUHLvFrGwmDD9qFQAbcpXmjsIl_OhVs2H0NhUXD1y0rwwMBzyaEPAPIUqeug/s1245/kazakistan-turkiye-bayrak-ceren-caglayan.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="883" data-original-width="1245" height="227" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwB8mP9ALDrmFbdPFDKW_okMm3fSsZB3sJk2Dgi7RsRZwZMwOe2KPdQX6C4hqChWxUipVfbf3S2JvEkUZhxpc6TxuGeKglPwfHthQGnJQSk3N9J50mLsolgiHGRAubziKUHLvFrGwmDD9qFQAbcpXmjsIl_OhVs2H0NhUXD1y0rwwMBzyaEPAPIUqeug/s320/kazakistan-turkiye-bayrak-ceren-caglayan.jpg" width="320" /></a></div><br />Antalya’da düzenlenen bilek güreşi turnuvasında Türkiye adına
yarışan yarışmacı birinci olmuş, ikinci ve üçüncülüğü de
Kazakistan adına yarışanlar kazanmış. Doğal olarak da kendi
ülkelerinin bayrağını açmışlar. Bizim sporcu ise Kazakistan
bayrağının üstüne Türkiye bayrağı açarak aklınca protesto
ediyor.<p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Burada bir sürü
dengesizlik var. Olması gereken neydi? Senin ülkene yarışmaya
gelmiş kardeşlerinin gururla açtığı bayrağın bir ucundan da
senin tutman ve onlarla kucaklaşmandı. Haberlerde Türk bayrağının
üstüne Kazak bayrağı açıldı, saygısızlık yapıldı gibi bir
sürü şey yazıldı. Haberin yazılış biçimi de son derece
yanlış. Türkiye bayrağı Türk bayrağı da Kazakistan bayrağı
Türk bayrağı değil mi? Bu tür cahilce hareketler bizi
birbirimizden daha da uzaklaştırır. Devletin ve eğitim sisteminin
yanlışı da çok büyük burada. Türkiye bayrağı ile diğer Türk
devletlerinin bayrakları arasında hiçbir olmadığının, bu
devletlerin de en az bizim kadar Türk olduğunun okullarda
öğretilmesi lazım.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Deniyor ki
oralardaki insanlar kendilerini Türk olarak görmüyormuş. Bu da
Lozan’ın 2023’te bitmesi gibi bir şehir efsanesi olarak
yayılmış tüm ülkede. Hayır ömründe kaç tane Kazak’la,
Kırgız’la, Özbek’le konuştun da bu kanıya vardın? 70 yıl
Sovyet işgali altında sen yaşasaydın da seni görseydik bir de.
Bugün Türkiye’de yaşayan Türklerin en az yarısı Osmanlı
torunuyum diye geziyor ortalıkta. Türklüğü hala kabullenememiş
Arap gibi yaşayan milyonlarca insan var. Kendi isteğiyle Türkçeden
vazgeçip Arapçaya yönelen ve Arapçayı kutsal kabul eden
milyonlarca insan var.
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Atatürk 1300 yıl
sonra yeniden Türk adıyla bir devlet kurmasa, Türklüğü
yüceltmese sen ne durumda olacaktın acaba? İliğine kemiğine
kadar Araplığa batmış adamlar kalkmış Asya’daki Türkleri
Ruslaşmakla suçluyor. İnsan önce aynaya bakar.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Kaldı ki o
devletlerde yaşayan herkes Türk olduğunu gayet iyi biliyor. Türk
denildiği zaman devlet adından dolayı akıllara Türkiye geldiği
için “Türk değilim” demeleri son derece normal bir şey. Atatürk bu devletin adını Türkiye koymasa biz de şu an devletin
adı neyse onunla aidiyetimizi anlatıyor olacaktık. Bunu anlamamak
için geri zekalıdan daha da geri zekalı olmak lazım. Bugün
Türklüğün simgesi sayılan bozkurt işaretini bile Türklüğünü
unutmuş dedikleri devletlerden aldık ve kullanıyoruz.
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Bu devletler
arasındaki bağları güçlendirecek olanların devletleri
yönetenler olması beklenir ama kimisi Putin’in elinde oyuncak
olmuş kimisi Türklüğü ayaklar altına almış liderlerden böyle
hareketler bekleyemeyiz. Türk devletleri teşkilatı diye bir şey
kurdular, başkanı Binali Yıldırım. Tekrar edeyim Binali
Yıldırım. Daha fazlasına gerek yok.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Burada da görev
yine bizlere düşüyor. Kanımızla, canımızla bir olduğumuz
kardeşlerimizle aramıza böyle saçma sapan sebeplerle düşman
olmak yerine kardeşliğin gereğini yapmalıyız. Yukarıdaki örnek
özelinde konuşacak olursak, birinci olan Türkiye vatandaşı
hanımefendi Kazakistan bayrağının bir ucundan tutup onlarla
birlikte havaya kaldırsaydı kimse yadırgamaz, tam aksine bütün
Türk dünyasında alkışlanırdı.</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
Şimdi birileri kalkıp “vay sen Türk bayrağı değil de niye
Türkiye bayrağı dedin?” diyecektir. Onu da yukarıda cümle
içinde anlattığım için tekrar girmeyeceğim. Gönül isterdi ki
bu yazıyı diğer Türk devletlerindeki kardeşlerimize de
ulaştıralım.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }</style></p>
<p><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-16757674242088872062022-10-17T13:11:00.005-07:002022-10-17T13:11:35.252-07:00Cem Evlerinin Kültür Bakanlığına Bağlanması<p>
</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRJ4DGWZcKk3jOj1Ap_Tn9myGx-W49l6t5XJs8xIZ0OJRZgwWOU2rgN1g7-uRUmKfTe2hjJzQVLmCfim1CPzELUW1x1Mzv5JsMI1iWL6PMW3rXJWq_lPI1TSCCFnrGlx0_hLlp0ZXovwyfiC4vC52884aVECvHwM55XrKi3U-Mde1nDiUR-auCrTIxew/s760/tayyip-erdogan-alevi-cemevi.webp" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="450" data-original-width="760" height="189" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRJ4DGWZcKk3jOj1Ap_Tn9myGx-W49l6t5XJs8xIZ0OJRZgwWOU2rgN1g7-uRUmKfTe2hjJzQVLmCfim1CPzELUW1x1Mzv5JsMI1iWL6PMW3rXJWq_lPI1TSCCFnrGlx0_hLlp0ZXovwyfiC4vC52884aVECvHwM55XrKi3U-Mde1nDiUR-auCrTIxew/s320/tayyip-erdogan-alevi-cemevi.webp" width="320" /></a></div>
Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde katıldığı cemevi temel atma
törenlerinde cemevlerinin resmi olarak tanınması için çalışma
başlattıklarını söyledi. Daha doğrusu 4 yıldır çalıştıkları
bu konunun artık sonuna ulaşıldığını söyledi. Bu çalışmaya
göre talep eden cemevlerinin bazı giderleri devlet tarafından
karşılanacak.<p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><em>"Kültür
ve Turizm Bakanlığımız bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve
Cemevi Başkanlığı, cemevlerinin tamamınn yönetimini
yürütecektir. Tüm çalışmalar bu kurumsal yapı altında, kamu
güvencesi desteği ve denetimiyle yürütülecektir. Böylece
cemevlerinin aydınlatma, içme ve kullanmak suyu, bakım
giderlerinin karşılanması ve imar planlarındaki yeriyle ilgili
tüm sorunlar çözülmüş olacaktır. Alevi- Bektaşi inanç
önderlerinden talep edenlere de bu kurumsal yapı bünyesinde kadro
verilecektir." </em><em><span style="font-style: normal;"><span style="font-weight: normal;">şeklinde
Erdoğan’ın açıklaması.</span></span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><em><span style="font-style: normal;">Bu
açıklamayı bazı Alevi kurumları sevinçle karşılarken bazıları
ise tepki gösterdi. Daha önce de yaptıkları Alevi açılımından
bir sonuç çıkmamış “Aleviler daha kendileri ne istediğini
bilmiyor. Kendi aralarında anlaşamıyorlar ve ortak bir metin
çıkaramıyorlar.” minvalinde bir sonuç çıkmıştı. Erdoğan
ve AKP konusundaki düşüncelerimiz herkesin malumudur bunu geçelim.
Alevilerin kendi aralarında ortak bir açıklama da yok. Alevi
dernek ve vakıfları da parça parça. Milli çizgide olanları var,
Kürtçü ve Avrupa ülkeleri tarafından fonlananları var, sol
terör örgütlerinin arka bahçe olarak kullandığı kurumlar var. </span></em>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><em><span style="font-style: normal;">Özellikle
Almanya ve Avusturya’da yuvalanan bazı sözde Alevi derneklerinin
amacı Alevilikten tamamen farklı. Yayınladıkları metinler Kandil
ya da HDP genel merkezinden çıkmış gibi. İslam’dan bağımsız
Ali’siz bir Alevilik yaratma peşindeler. Buna ek olarak da Kürt
Alevisi diye bir tanım uydurdular ve bunu pompalıyorlar sürekli.
Kürt Alevisi diye bir şeyin olamayacağını bu sitedeki yüzlerce
yazı, makale, kitap ve belgeyle yaklaşık 18 yıldır anlattığımız
için bu konuya tekrar değinmeyeceğiz. </span></em>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><em><span style="font-style: normal;">Kürtçü,
bölücü ve sol örgütlerin arka bahçe olarak kullandığı Alevi
dernekleri de Erdoğan’ın son açıklamasına tepki gösterdi.
</span></em><em><span style="font-style: normal;">Bunlar varlıklarını
mağduriyetler üzerinden sürdürdükleri için Alevilerin sorunları
çözüldüğü zaman bu gibi yapılara da ihtiyaç olmayacağı için
yok olacaklarını bildikleri için Alevi meselesinin sürekli
çözümsüz kalmasını ve kendilerinin de bunun propagandasını
yaparak varlıklarını devam ettirmek istiyorlar.</span></em></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><em><span style="font-style: normal;">Örneğin
Alevilik Diyanet bünyesinealınsın önerisi yapılıyor. Siz bizi
Diyanet’e bağlayıp asimile etmeye çalışıyorsunuz diyorlar.
Şimdi Kültür Bakanlığı bünyesinde açılacak olan Alevi
Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı için de “Biz müze
miyiz, tarihi eser mi? Ne işimiz var Kültür Bakanlığında?”
diyerek tepki gösteriyorlar. Alevilik bir inanç olduğu kadar
binlerce yıldır yaşayan ve bugünlere aktarılan bir Türk
kültürüdür aynı zamanda. Bu Alevi derneklerinin hepsinin isminde
de kültür evi ibaresi var. </span></em>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><em><span style="font-style: normal;">O
zaman ne istiyorsun kardeşim? Devlet bizi tanısın. Tamam tanımak
için adım atılıyor işte. Bunun seçim yatırımı, göz boyama,
sorun erteleme gibi nedenleri olabilir. İnandırıcı değil ama
gerçekten çözmek için atılmış bir adım da olabilir ama bu
arkadaşların amacı çözüm değil. Yukarıda da yazıldığı
üzere sorunun devam etmesi üzerinden nemalanan insanlar bunlar. </span></em>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><em><span style="font-style: normal;">Yıllardır
bu kurumların içinde bulunan birisi olarak, aslında ateist
olmasına rağmen Alevileri kendi ideolojileri doğrultusunda
kullanmak için Alevi taklidi yapan mücadele ediyoruz Ateist
olabilirler, on derece normal ve olağan bir şey. Kimsenin buna
itirazı yok. Ateist olduğu halde camiye giden, cami cemaatini
siyasi görüşüne çekmeye çalışan insanlar var mı? Cami neyse
cemevi de odur. Bu insanlar cemlerinde saatlerce “Allah Allah”
diyorlar. Sen onların inandığı bütün değerleri reddediyorsun
ama takiyye yaparak bu insanların inançlarını sömürüyorsun.Alevilikle zerre ilgisi olmayan terör örgütü yöneticilerinin ve teröristlerin cenazesini cem evlerinden kaldırarak cem evlerinin terör örgütleriyle aynı cümle içinde anılmasını sağlıyorlar. Bilerek isteyerek yapıyorlar bunları.</span></em>
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><em><span style="font-style: normal;">Alevilik
devlet nezdinde tanındığı zaman Alevileri sömüremeyecekler. <br /></span></em>
</p>
<p><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }em { font-style: italic }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-76389534922006475672022-10-11T09:31:00.006-07:002022-10-11T10:50:42.016-07:00Mehmet Ali Çelebi Alevi mi?<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Bildiğiniz gibi İzmir bağımsız milletvekili Mehmet Ali Çelebi
bugün AKP’ye katıldı. Aslında bir buçuk ay önce katılacaktı
ama gelen aşırı tepkiler nedeniyle ertelendi. Kılıçdaroğlu’nun
gereksiz türban çıkışı ve sansür yasasının gündemde olduğu
bir zamanda arada kaynarız diye düşündü herhalde.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Partiler arası
geçişler, istifalar çok normal bir şey, sanki ilk defa oluyormuş
gibi Mehmet Ali Çelebi’ye bu kadar tepki gösterilmesinin nedeni
ne?</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Mehmet Ali Çelebi
harp okulunu henüz yeni bitirmiş bir teğmenken, Erdoğan’ın da
savcısı olduğu Ergenekon-Balyoz gibi orduya kurulan kumpaslarla
hapse atıldı ve yıllarca hapiste kaldı. Üniformasını,
geleceğini, yıllarını çaldılar. Bizim milletimiz mağdur
insanları sever. Çelebi de mağdur olduğu için toplumda karşılık
gördü ve kahramanlaştırıldı. İnsan denen şey karpuz değil ki
kesip içine bakasın. Çelebi’nin, kendisini yıllarca hapiste
çürütenlerle aynı safa geçebileceğini düşünemedi kimse.
Kendisine hakaret eden Soylu’yla veya devletin kozmik odasına
girilirken “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diyen
Arınç’la veya Ergenekon davası için “Ben bu davanın
savcıyım” diyen adamla aynı saflarda oturacak. Kendi midesi ve
omurgasıyla ilgili bir şey olduğu için bizi bağlamaz. Bizi
bağlayan kısmı kandırılmış olmamız. Kendisi hapisteyken
Silivri önlerinde bekleyenler, sessiz çığlık eylemleri yapanlar,
milletvekili seçilsin diye oy verenler gidip de Akp’ye katılsın
diye oy vermediler. Özgür Özel’in Hulusi Akar için dediği “Sen
silah arkadaşlarının ahını almış adamsın. Onlar sana
haklarını helal etmeyerek öldüler” dediği durumun aynısı şu
an kendisi için de geçerli. </p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Vaktiyle maalesef biz de bu desteklerde bulunduk, hakkını savunduk ve arkasından çok güzel şeyler yazdık. 10 yıl önce yazılan yazıya <a href="https://www.turkalevi.com/2012/04/ataturkun-askeri-tegmen-mehmet-ali.html"><b>buradan</b></a> ulaşabilirsiniz. 2010 yılında ise <a href="https://www.turkalevi.com/2010/08/hala-islah-olmadm.html"><b>bu yazıyı </b></a>yazmışız. Evet hepimizi hayal kırıklığına uğrattı. Bir kez daha görmüş olduk siyasetçilere güvenilmeyeceğini. Bunlar işinde gücünde, ekmeğinin peşinde adamlar. Koltuk neredeyse oradalar. <br /></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Bunları geçelim
çünkü zaten herkesin malumu olan şeyler. Bu yazıda düzeltmek
istediğimiz şey özellikle sosyal medyada ve haber sitelerinde
“Mehmet Ali Çelebi’nin katılmasıyla Akp’nin bir Alevi
milletvekili oldu” haberi. En baştan
belirtelim Mehmet Ali Çelebi Alevi değil. Bunu daha önce kendisi
de açıkladı zaten. Geçmişte Akp’nin vitrine koymak için
çıkardığı Alevi vekiller elbette oldu ama Mehmet Ali Çelebi
Alevi değil. Bizim toplum araştırma kültüründen biraz yoksun
olduğu için hemen “Düşkün Çelebi” demeye başladılar.
Birini düşkün ilan edebilmek için o kişinin Alevi olması ve
düşkün sayılmak için gerekli suçları işlemiş olması lazım.
Kafanıza göre herkesi düşkün ilan edemezsiniz. Hırsızlık,
zina, cinayet gibi toplum tarafından utançla karşılanan suçlardan
birini işlemiş olmak lazım düşkün ilan edilmek için. Partisini
değiştirdi veya kendisini hapse atanlarla aynı safa geçti diye
birisi düşkün ilan edilemez. Kaldı ki edilebilmesi için de Alevi
olması lazım. Sünni mezheplerinde böyle bir uygulama olmadığı
için de Mehmet Ali Çelebi için de başka tanımlar kullanırsınız.
Onları da buraya yazamıyoruz maalesef. Vicdanlarda gerekli cezası
verilmiştir ve tarih bunu illaki yazacaktır. Son olarak kendisine
yapılan alçaklığı onuruna yediremeyip intihar eden Yarbay Ali
Tatar’ı saygıyla anıyoruz. Ruhu şad olsun. Bugün yaşasa ve bu
durumu görse bir kez daha kahrolurdu, tıpkı Ali Türkşen gibi.</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjoMLzUxTzZ8STeKjLe1W0KHCIsoyjd-9vt68xuNqqOCM5ttO7mf6XlYT-_QD03l-WJlyhfJnF_01mRsUvyrNsPOhY1KZEDWhpzMFtWNxEM1AzJQmqf2Hq6gpNDm_dyiqN2Q0BRDb7FZ6ZIXRh72eC0_qc14OP9vwGL3g9tiyl00TDJ3pJ3CQz6aqaUg/s720/yarbay-ali-tatr-son-mektubu.jpeg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="714" data-original-width="720" height="317" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjoMLzUxTzZ8STeKjLe1W0KHCIsoyjd-9vt68xuNqqOCM5ttO7mf6XlYT-_QD03l-WJlyhfJnF_01mRsUvyrNsPOhY1KZEDWhpzMFtWNxEM1AzJQmqf2Hq6gpNDm_dyiqN2Q0BRDb7FZ6ZIXRh72eC0_qc14OP9vwGL3g9tiyl00TDJ3pJ3CQz6aqaUg/s320/yarbay-ali-tatr-son-mektubu.jpeg" width="320" /></a></div>
<p></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
Anahtar kelimeler: Mehmet Ali çelebi Alevi mi?</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Mehmet Ali çelebi
Alevi, Alevi Mehmet Ali Çelebi, Mehmet Ali Çelebi Akp, Akp’li
Mehmet Ali Çelebi</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }</style><br /> </p>
<p><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-68860717065897983762022-09-17T10:34:00.003-07:002022-09-17T10:34:45.885-07:00Alevilikte Cenaze Namazı<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhznfge1s2yQ_FaQmF-DRAinuqSAesmuyMpNLyM1Zw1-RW5-jRj1Fc20gGUryKNrE66ktmIwV7bopyrgSumLsWyUXN9RDSIoYQXf-ZPoY2hVWjl4LE_uRR0uJRkMNjmQ2NksqkQidYRSPSdNe2WAoyA0sGwJzvOW2fPqCiMuT8BJ9aibjp_tSoZ09WqgA/s1368/alevilerde-cenaze-toreni.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="911" data-original-width="1368" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhznfge1s2yQ_FaQmF-DRAinuqSAesmuyMpNLyM1Zw1-RW5-jRj1Fc20gGUryKNrE66ktmIwV7bopyrgSumLsWyUXN9RDSIoYQXf-ZPoY2hVWjl4LE_uRR0uJRkMNjmQ2NksqkQidYRSPSdNe2WAoyA0sGwJzvOW2fPqCiMuT8BJ9aibjp_tSoZ09WqgA/s320/alevilerde-cenaze-toreni.jpg" width="320" /></a></div>Başlıktan da göreceğiniz üzere konumuz Alevilikte cenaze namazı.
Mail adresine gelen bir soru üzerine bu konuda internet üzerinde
bir yığın araştırma yaptım. Önerilerde çıkan diğer sorulara bakınca, bu konuda bir
bilgisizlik olduğu çok belli. “Alevilikte cenaze namazı nasıl
olur?”, “Alevilerin cenaze namazı kılınır mı?”, “Aleviler
cenaze namazı kılar mı?” gibi bir sürü arama yapılmış.<p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }a:link { color: #000080; so-language: zxx; text-decoration: underline }</style></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Eski usule uyarak birkaç dedeye de
sordum. Anlattıkları şey açıkçası beni tatmin etmedi.
İnternetten bulduğum bilgiler de tatmin etmedi çünkü Alevilikte
cenaze namazı bildiğimiz Sünni Hanefi itikadına göre yapılıyor.
Cenaze öncesinde ve sonrasında kültürel farklılıklara dayalı
bir takım farklar var ama cenaze defin işlemi ve cenaze namazı
Hanefi mezhebine göre yapılıyor.
</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Bu konuda bir
asimilasyon olduğu muhakkak. Diğer bütün ibadetler Sünnilerden
farklı olduğu halde cenaze namazı neden aynı olsun? Cem ibadeti
dış topluma kapalı fakat cenaze herkese açık olduğu için ve
yakın zamana kadar Alevi olmanın neredeyse suç sayıldığı da
göz önüne alınırsa, mecburiyetten diğerlerine uymak zorunda
kaldıkları ve zamanla asıl ritüellerini unutmuş olmaları çok
olası.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Görüştüğüm
birkaç dede eskiden yatağıyla ve elbiseleriyle gömülen insanlar
olduğunu söyledi. Yemek verilmesi, Türkçe dualar okunması gibi
şeyler de var. Burada eski Türk inancından kalma adetler de devam
ettiriliyor. Son zamanlarda tabut etrafında semah dönenler, bağlama
çalanlar da çıkmaya başladı ama bunun da tarihsel bir geçmişi
yok. Bir tarafta yakınını kaybeden insanlar ağlarken diğer
tarafta bağlama çalınıp semah dönülmesi hiç mantıklı
gelmiyor. Örneğin Muharrem ayında veya köyden cenaze çıkan
hafta yapılan cem törenlerinde bile semah dönülmez. Cenazede
neden böyle bir şey yapılsın? Özellikle son yıllarda aslında
ateist olmasına rağmen Aleviliği arka bahçe olarak kullanmak
isteyen sol tayfa ve Alevileri asimile ederek Sünnilik içinde
eritmek isteyen sağ tayfa arasında sıkıştık kaldık.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Bu konuda elinde
belge, makale, kitap vs olanlar <a href="mailto:turkalevi@gmail.com">turkalevi@gmail.com</a>
adresinden ulaşırsa biz de buradan yayınlayarak daha fazla kişiye
ulaşmasını sağlayabiliriz.</p>
<p><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }a:link { color: #000080; so-language: zxx; text-decoration: underline }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-52730155057118450272022-09-04T08:21:00.003-07:002022-09-04T08:21:52.217-07:001 Dolar 18.20 TL<p>
</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikM3ma68K7PMuTAKaUw3EoSByK_-MPOniVoa-plbISoxkaENGWb8W3YP-P2K8vu48dhC9TXW5X9v_cFHh4NCO6gbh7f9H6tIumY-4vDgOC4JHdN56_lBwgC8x31lwimoyu3_R9FH9tCaQm5MMBpcwp_5Is7u-sqAc_FPK0p1_xodHTruVXNYf6g-Jqwg/s324/xQaHMKvi_400x400.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="324" data-original-width="324" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikM3ma68K7PMuTAKaUw3EoSByK_-MPOniVoa-plbISoxkaENGWb8W3YP-P2K8vu48dhC9TXW5X9v_cFHh4NCO6gbh7f9H6tIumY-4vDgOC4JHdN56_lBwgC8x31lwimoyu3_R9FH9tCaQm5MMBpcwp_5Is7u-sqAc_FPK0p1_xodHTruVXNYf6g-Jqwg/s320/xQaHMKvi_400x400.jpg" width="320" /></a></div>Az önce sitenin domain adresinin süresini uzattım. 420 lira
ödedim. Avrupa ülkeleri veya Amerika’da olsa 10 dolar gibi sakız
parası etmeyecek bir miktar için biz neden 420 lira ödüyoruz?
Hakikaten insanın sinirleri bozuluyor. Ben bu siteyi 16 yıldır
ayakta tutmaya çalışıyorum. Arada bir karşınıza çıkan
reklamlara bakmayın, henüz tek kuruş almış değilim.
Masraflarını belki çıkarır diye reklam koydum ama reklamlara
tıklayan olmadığı için yıllardı 5-10 kuruş arasında gidip
geliyor reklam kazançları.
<p></p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
Onlar da belli bir tutara ulaşmadığı için çekilemiyor. Siteye
giren her yüz kişiden onu reklamlara tıklamış olsa en azından
masrafların bir kısmı karşılanmış olur.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;"><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }</style></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Ülkeyi kocaman bir
hapishaneye çevirdiler. Gitmek isteyeni tutan yok ama nereye
gideceksiniz? Türk pasaportu her geçen gün biraz daha
değersizleşiyor. Çoğu ülke gitmek istesek bile almıyor. Onlar
da Türkiye’deki krizin farkındalar ve ülkelerine gelen
insanların geri dönmeyeceğini çok iyi biliyorlar. Dışarı
çıkamıyoruz çünkü başkasının 1 birim parası bizim 20 birim
paramıza eşdeğer. Yani herhangi bir şey almak istediğimiz zaman
yabancının ödediği fiyatın 20 katını ödüyoruz. Her şeye her
gün zam yapılmasına rağmen elimize geçen para miktarı sürekli
azalıyor.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Yurt dışına
çıkamıyoruz ama ülkemiz tam bir açık pazar haline geldi. Düne
kadar köylü diyerek dalga geçtiğimiz Bulgarlar, Gürcüler bile
sınırdan kamyonetlerle gelip marketleri silip süpürüp geri
dönüyorlar. Avrupalılar birkaç günlük harçlıklarıyla burada
beş yıldızlı otellerde gülüp eğleniyor, çektikleri videolarda
bizimle dalga geçiyorlar. Bir milletin onuru ne kadar ayaklar altına
alınabilirse o kadar ayaklar altındayız.
</p>
<p><style type="text/css">p { margin-bottom: 0.25cm; line-height: 115%; background: transparent }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5535066690802955734.post-74028614592361440142022-08-10T04:31:00.012-07:002023-05-07T04:45:33.939-07:00Sinan Oğan Alevi mi?<p><br />
</p><p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">
</p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/4e/Dr._Sinan_O%C4%9Fan_2023_(cropped).jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="640" height="367" src="https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/4e/Dr._Sinan_O%C4%9Fan_2023_(cropped).jpg" width="294" /></a></div>Ülkemizde birisi göz önüne çıktığı zaman sorulan sorulardan
biri de o kişinin Alevi mi Sünni mi olduğu sorusudur. İlk başta
bu soruyu sorduklarına göre insanlar demek ki buna göre o kişi
karşısında pozisyon alıyorlar veya sevip sevmeyeceklerine karar
veriyorlar. Hatta o derece ki internette Alevi ünlüler diye
yazılar, videolar var yığınla. Bir kişinin inancı önemli mi?
Elbette değil ve önemli olmaması gerekir. İnanca gelene kadar o
kişinin eğitim durumu, bilgisi, birikimi, ahlak seviyesi gibi
şeyler tartışılmalı. Hırsızlık yapan, hak yiyen ama beş
vakit namaz kılan insanlar sırf namaz kılıyor diye el üstünde
tutulmamalı.
<p></p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Son zamanlarda arama
motorunda sıkça sorulan sorulardan birisi de “Sinan Oğan Alevi
mi?” sorusudur. Bu soru kendisine sorulmuş olsa muhtemelen “Ben
Türk’üm gerisi de bana kalmış.” diye cevap verecektir. Malum
Erdoğan yıllardır Kılıçdaroğlu için “<a href="https://www.youtube.com/watch?v=xp6BBkqyS2w">Biliyorsunuz Alevi</a>”
diyerek meydanlarda yuhalatıyor ve bunun üzerinden siyaset yapıyor.
Sinan Oğan ileride MHP’nin başına geçtiği zaman benzer
ithamlarla o da karşılaşacaktır. Sinan Oğan MHP’nin başına
geçtiği zaman MHP hala AKP’nin ortağı olmazsa tabii ki.
Siyasette bu tür şeylerin olması da artık normal karşılanıyor
çünkü. Birkaç sene öncesine kadar Bahçeli’ye “zürriyetsiz”,
ülkücülere “hayvan” diyordu. Şimdi aynı çatı altında
birlikte hareket ediyorlar. Neyse konumuz bunlar değil şimdilik.</p>
<p style="line-height: 100%; margin-bottom: 0cm;">Sinan Oğan Alevi
mi? Hem evet hem hayır. Sinan Oğan <a href="http://zeynebiye.com/d/76846/camiamiza-hayirli-olsun">Caferi</a>’dir. Aleviler de mezhep
olarak İmam Cafer-i Sadık’a tabi olduğu için Sinan Oğan da
doğal olarak Alevi kabul edilebilir.
</p>
<p><style type="text/css">p { line-height: 115%; margin-bottom: 0.25cm; background: transparent }</style></p>Unknownnoreply@blogger.com0