Subscribe Us

header ads

Sosyolojik Olarak Türkler’in Kürtleşmesi Olanaklı Mıdır?

Sosyolojik bir kural vardır; “Her milliyet farkı dil farkını gerektirse de, her dil farkı milliyet farkını gerektirmez.” Bu kuraldan yapılacak çıkarsama her dil farkının milliyet farkı olmadığıdır. Bir milliyet tarihsel gel-gitlerde farklı dilleri kullanabilir.
Çoğu kez aynı dine mensup iki millet yanyana yaşadığı zaman bunlardan biri diğerini etkiler asimile edebilir ve onu temsil eder. Bunun tarihte sayısız örnekleri vardır. Ama bu ikili ilişkide yerli olan sonra geleni etkiler diye bir ön şart yoktur. Tersi de olabilir. Bu yaşanan konjonktüre, tarihsel ve sosyolojik değişkenlere göre yeniden yapılanır. Klasik bir örnektir; Fransa’da eski çağlarda Goluva adlı bir millet yaşarmış. Bu Fransa’nın antik toplumlarındandır. Sonra Romalılar burayı fethederler. Daha sonra Fransa’da Gulova milleti ile oraya sonradan yerleşen Latinler birlikte yaşamaya başlarlar. Bu birlikte yaşama sonucunda Latinler, Goluvalılar’ı etkilerler. Asimile ederler ve onları temsil ederler. Yani Latinliler süreç içinde Goluvalılar’ın dilini etkiler ve kendi dilleri Goluva dili yerine geçer.

Goluvalılar Latinleşirler, Latince konuşurlar. Böylece sonradan gelen Latinler yerli halk olan Goluvalıları nüfusları daha çok olmasına ve yerleşik olmalarına rağmen asimile ederler.
Ortaçağ’da Fransa yeniden bir fetih olayı ile karşı karşıya kalır. Bu sırada Fransa’da Franklar yaşıyordu. İlk fetihte fethedenler, yerlileri asimile etmişti. Bu sefer tersi oldu. Yerliler fethedenleri etkiledi, asimile ettiler. Fransa’ya ait olan yeni Latince Cermence’yi ortadan kaldırdı. Fransa’nın ve Franklar’ın dili oldu. Cermenler’in dili Latince oldu. Cermenler Franklaştılar.
Sosyolojide gösterilen bu klasik örneklerden de görüldüğü gibi bir milletin diğerini asimile etmesi için nüfusun azlığına çokluğuna bakılmıyor. Fethedene ve fethedilene öncelik verilemiyor. Böyle bir kural yok. Bazen işgal eden, edileni asimile ediyor. Bazen de işgal edilen yerli işgal edeni asimile edebiliyor. Bunun kesinliğini ifade eden bir sosyal yasa yoktur.
Örneğin; Batı Roma İmparatorluğu kendi dilini İtalya’ya, Fransa’ya, İspanya’ya, Portekiz’e kabul ettirmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu ise, işgal ettiği Yunanlılar’ın etkisinde kalıp asimile olmuş ve dilini kabul etmiş Yunanlılaşmıştır.
Yine Araplar; Mısır’da Arapça’yı yerli halka kabul ettirmişlerdir. Ama aynı şeyi işgal ettikleri İran’da, Türkistan’da, Çin’de yapamamamışlardır.
Eski Türkler’de dindaşları olan çeşitli milletler tarafından asimile olmuştur. Hazar Türkleri, Museviliği kabul ettikten sonra Yahudileştiler. Kuman Türkleri Hristiyan Milletler tarafından asimile oldu. Budha dinini kabul eden Türkler Moğollar ve Tibetliler tarafından asimile oldular. Ulah, Bulgar ve Macar devletlerinin kurucuları Türkler olduğu halde süreç içinde asimile oldular. Bulgarlaştı ve Macarlaştılar.
Babür Han ile birlikte Hindistan’a giden Türkmenler dillerini unuttu. Hintlileştiler. Urduca ve Hintçe kendi dilleri yerine geçti. Hatta Urduca konuşan Müslüman bir Hint milleti oluştu.
Kuzey Afrika’yı işgal eden Türkler süreç içinde Mısır’da, Fas’ta, Tunus’ta, Cezayir’de dillerini unuttu, Araplaştılar. Arapça Türkçe’nin yerini aldı.
Güney Doğu Anadolu’da Türkler bir yanda Kürtler ile diğer yanda Araplar ile komşu olarak yaşıyorlar. Arap şehirlerine giden Türkler etkileniyorlar ve Araplaşıyorlar. Ama çölde Araplarla birlikte konar-göçer yaşayan Türkler Araplar’dan şehirdeki kadar etkilenmiyorlar.
Örneğin, bu bölgedeki Beydilliler, İlbeyliler, Dögerler, Baraklar, Rumkale’deki Sarılar,
Lazkiye’deki Bucak ve Bayır beldeleri Türk dilini ve adetlerini korumuşlardır. Ama Kürt aşiretleri veya köyleriyle birlikte yaşayan Türkmenler genellikle Kürleşmişlerdir.
Ziya Gökalp(1) “Kürtlerle beraber yaşayan Türkmen aşiretleri tedricen Kürtleşmişlerdir. Mesela, Urfa ile Siverek arasındaki Döger nahiyesi Kürtçe konuştukları gibi, “dedikten sonra vbölge ile ilgili olarak şu örnekleri veriyor: “ Diyarbakır’daki Karakeçili Aşireti, Osmanlılar’ın ecdadı olanKayılar’dan ayrıldıklarını ve Kütahya cihetlerinde dolaşan Karakeçililer’in amcazadeleri olduklarını iddia etmekle beraber, Kürtçe konuşurlar.” Kütahya’daki ve Orta Anadolu Bala’daki Karakeçililer’in ise bir tek kelime Kürtçe bilmediği biliniyor. Bu bir Türkmen aşiretinin Kürtleşmesi değil midir? “Karacadağ’da bunlara komşu bulunan “Türkan” aşireti de isimlerinin delalet ettiği veçhile aslen Türkmendirler. (Kürtler, Türkmenler’e Tırk derler). Türkanlılar, Türk oldukları ve hatta Beydilli boyuna mensup bulunduklarını, eskiden reislerine “Boybeyi” denildiğini biliyorlar.
Fakat Türkçe’yi tamamıyla unuttuklarından Türk olduklarını da Kürt lisanıyla söylemektedirler”(2)
Ziya Gökalp Cumhuriyet döneminin hem önemli bir sosyoloğudur, hem de Diyarbakır’lıdır. Bu nedenle bölgeyi sosyolojik olarak iyi bilen bir sosyal bilimcidir.
Ziya Gökalp’in verdiği iki örneği verdim. Biri Karakeçili aşireti diğeri ise Türkan aşireti’dir.
Bu iki aşiret “Türkmenlerin Kürtleşmesi”ne ilişkin klasik sayılabilecek iki örnektir. Bugüne dek hiç bir sosyolog, tarihçi veya sosyal bilimci bu saptamalara itiraz etmemiştir. İtiraz edilse de ciddiye alınmaz. Bu aşiretlere mensup yaşlı kuşak bu gerçeği bugün bile konuşuyor, aile fertlerine ve araştırmacılara ifade ediyor.
Peki, bu Türkmen aşiretleri için mümkün olan toplumsal değişim başka Türkmen aşiretleri için neden olmasın. Örneğin; Karakeçililer ya da Türkan aşireti Türkmen olup tarihsel-toplumsal değişim sonucu Kürtleşebiliyor. Ama; Türkmen olan Koçgiri ya da Şeyh Hasan Aşireti aynı tarihsel-toplumsal süreci yaşasa da Kürtleşemez diyebilir miyiz?
Ziya Gökalp bu tesbitlerine; Karacadağ’daki aşiretlerin Kanglı Türkleri’nden olduğunu, bunların da Celalettin Harzemşah’ın askerlerinden olabileceğini de ekliyor.
Namık Kemal, “Osmanlı Tarihi” kitabında, Osmanlı’nın kurucusu Kayı Boyu’nun da Harzem Türkleri’nden olduğunu yazıyor.(3)
Sosyolog Gökalp, Mardin’de “Koçhisar köyünün kırk-elli sene evvel Türkçe konuştuğu söyleniyor” diyor. Araştırma yaptığı yıllar ise; 1920’li yıllardır. Kiki adını alan Çerikan ve Halacan aşiretlerinin de tamamıyla Kürtleştiği yazılıyor. Türkan gibi Türkân aşiretinin de geçmişte Türkmen olup Kürtleştiği belirtiliyor.
Türkler ve Kürtler arasındaki etkileşimin, asimilasyonun kır ve şehir yaşamına göre de farklı sonuçlar doğurduğunu tesbit eden Gökalp bunları şöyle tanımlıyor:
“Türkler şehir medeniyetine daha istidatlı olduklarından şehirler Türklük merkezi halini almakla beraber, oralara gelen Kürtler’i de Türkleştirmektedir. Köylerde ve çadırlarda yaşayan Türkmenler ise, sahra medeniyetinde daha kuvvetli bulunan Kürtlüğe temessül etmektedirler.”(4)(s.130).
Türkler’in Kürtleşmesi ile ilgili olarak Rıza Nur’da 1921 yılında şunları yazıyor:
“Bugün Kürt denilen bu adamların çoğunun Türk olduğunu çoktan bilirim. Yalnız onlara bunu bildirmek, öğretmek lazımdı. Türk, zavallıdır. Hadi Mısır’da, Cezayir’de yüzbinlerce Türk’ü kaybetmişiz, Araplaşmışlar. Fakat Kürdistan henüz elimizden de çıkmamıştır ve anayurtta Türkleri Kürtleşmeye bırakmışız.”(5)
Fransa’dan başlayıp ülkemizde son verdiğimiz tarihsel ve sosyolojik örneklerden görüldüğü gibi toplumların birbirini etkilemesi, karşılıklı asimile etmesi olasıdır. Burada azınlığın çoğunluğu, veya çoğunluğun azınlığı asimile etmesi diye bir ön koşul yoktur. Bu ön şart fetih yapan ve fethi yapılana göre de değişebiliyor. Durum tamamen olayın olageldiği özgün şartlara konjonktüre bağlı olarak seyrediyor. Bu konuda bir toplumsal yasa yoktur. Konması da uygun değildir. Filanca toplum asimile olur ama falanca olamaz denemez. A Aşireti kürtleşir ama B aşireti Kürtleşemez denemez. Denirse ne olur? Denirse komik duruma düşülür.
Cemal Şener
DİPNOTLAR
1. Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Sosyal Yayınları, İstanbul,
1992, s. 117.
2. Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Sosyal Yayınları, İstanbul,
1992, s. 118.
3. Namık Kemal, Osmanlı Tarihi, C.2, s. Hürriyet Yay. İstanbul, 1982.
4. Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, İstanbul, 1992, s. 130.
5. Rıza Nur, Doğu Mecmuası, Sayı: 12, s. 14-15.

Yorum Gönder

0 Yorumlar