Subscribe Us

header ads

Siyasi Kürtçülerin Yalanları

“Siyasi Kürtçüler” tabirinden maksadım, ülkeyi bölerek “Kürdistan” adıyla ayrı bir devlet kurmayı savunan, bu amaç için terör dahil her türlü faaliyette bulunanlardır. Siyasi Kürtçü olmak için ille de terör eylemleri yapmak şart değildir. Fikren dahi olsa ayrı bir Kürt devleti kurmayı savunanlar da Siyasi Kürtçü’dür.
Siyasi Kürtçüler, kendilerini haklı gösterebilmek için halkımızı “Kürt Sorunu” yalanıyla kandırmaya çalışmaktadırlar. Siyasi Kürtçüler, bu yalanı “Cumhuriyetin kurulmasından itibaren Kürtlere yönelik sistemli asimilasyon ve inkar politikaları ve uygulamaları nedeniyle Kürt Halkı direnişe geçmiştir. PKK, bu direnişin sonucu ortaya çıkmıştır.” biçiminde propaganda etmektedirler.
Siyasi Kürtçüler,  “Kürt Sorunu” yalanını haklı gösterebilmek için birtakım destek yalanlar da söylemektedirler. Amaçları, bu destek yalanlar vasıtasıyla esas yalanlarının taban ve destek bulmasını sağlamaktır.

Siyasi Kürtçülerin  propagandasını yaptıkları destek yalanlar özellikle şunlardır:
·  Kürt Sorunu Cumhuriyet’le başlamıştır. Osmanlı Dönemi’nde Kürtler isyan etmemiştir.
·  Atatürk, Kürtlere  “Özerklik Sözü” vermiş, daha sonra bu sözünü tutmamıştır.
·  Şeyh Sait İsyanı’nda İngiliz etkisi yoktur.
·  Dersim, isyan etmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti, sebepsiz olarak Dersim’e saldırmıştır. Dersim Harekatı’nda 50.000 ile 90.000 arasında insan öldürülmüştür.
Yukarıda maddeler halinde belirttiğimiz yalanların hepsini bu yazıda irdelemek imkanı yoktur. Bu yalanların her birisi ayrı ayrı yazılar halinde irdelenmek suretiyle çürütülebilir. Bu sebeble her bir yalanı ayrı bir yazıda irdelemek düşüncesindeyim. Bu yazıda “Kürt Sorunu Cumhuriyet’le başlamıştır. Osmanlı Dönemi’nde Kürtler isyan etmemiştir.” yalanını irdeleyip çürütmek istiyorum. Şöyle ki;
Kürt isyanları, Cumhuriyet’le birlikte başlamamıştır. Cumhuriyet kurulmadan önce hem Osmanlı Dönemi’nde hem de İstiklal Savaşı sürecinde birçok Kürt İsyanı çıkmıştır. Osmanlı Dönemi’nde 1812-1914 yılları arasında çıkan Kürt İsyanları şunlardır:
·  Babanzade Abdurrahman Paşa İsyanı (1806-1808), Süleymaniye,
·   Babanzade Ahmet Paşa İsyanı (1812), Süleymaniye,
·  Zaza Aşiretleri İsyanı (1818-1820), Dersim,
·  Revanduz Yezidi İsyanı (1830-1833), Hakkari ve çevresi,
·  Mir Muhammed İsyanı (1832-1833), Soran,
·  Kör Mehmet Paşa İsyanı (1830-1833), Erbil, Musul, Şirvan,
·  Garzan İsyanı (1839), Diyarbakır,
·  Bedirhan Bey İsyanı (1843-1847), Hakkari ve çevresi,
·  Yezdan İzzettin Şer İsyanı (1855), Bitlis,
·  Bedirhan Osman Paşa İsyanı (1877-1878), Cizre- Midyat,
·  Şeyh Ubeydullah İsyanı (1880), Hakkari-Şemdinli
·  Emin Ali Bedirhan İsyanı (1889), Erzincan,
·  Bedirhan Halil ve Ali Remo İsyanı (1912), Mardin,
·  Molla Selim ve Şeyh Şehabettin İsyanı (1913-1914), Bitlis,
İstiklal Savaşı sürecinde çıkan Kürt İsyanları da şöyledir:
·  Ali Batı İsyanı (11 mayıs-18 Haziran 1919)
·  Cemil Çeto İsyanı (20 Mayıs-7 Haziran 1920)
·  Milli Aşireti İsyanı (1 Haziran-8 Eylül 1920)
·  Koçgiri İsyanı (Ekim 1920- Haziran 1921)

Görüldüğü üzere, Kürt İsyanları Cumhuriyet’le birlikte başlamamıştır. Cumhuriyet’ten önce 14’ü Osmanlı Dönemi’nde 4’ü de İstiklal Savaşı sürecinde olmak üzere toplam 18 Kürt İsyanı çıkmıştır. Bu gerçek, Siyasi Kürtçülerin yalanlarını tamamen çürütmektedir. Ne demişler: Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!
Siyasi Kürtçüler’in yalanlarından birisi de “Atatürk, Kürtlere  ‘Özerklik Sözü’ vermiş, daha sonra bu sözünü tutmamıştır.” yalanıdır. Siyasi Kürtçüler’in bu yalana zemin oluşturan 4 adet iddiaları vardır. Bu iddialar şunlardır:
1- 22 Ekim 1919’da İstanbul Hükümeti’yle Temsil Heyeti arasında yapılan Amasya  Görüşmeleri sonrası hazırlanan 2. Protokol’e göre Atatürk Kürtlere özerklik vaat etmiştir.
2- Koçgiri İsyanı sonrası 1921 Haziran ayında TBMM’de yapılan gizli oturumda Kürtlere özerklik verilmesi kararı alınmıştır.
3- TBMM’nin 10 Şubat 1922 günlü gizli oturumunda Kürtlere özerklik verilmesi kararlaştırılmıştır.
4- Atatürk, 1923 yılı Ocak ayında yaptığı İzmit Gezisi’nde “Kürtlere Özerklik verileceği” vaadinde bulunmuştur.
Bu iddiaların dördü de tamamen yalandır. Bunların yalan olduğu iddiamızın altını doldurmak için gerekli açıklamaları yapmalıyız. Bu açıklamaları yapmazsak Siyasi Kürtçüler’in durumuna düşebiliriz. Çünkü, bir iddia ortaya koyan iddiasını ispatlamakla mükelleftir. Kişi, iddiasını ispatlayamadığı zaman yalancı olur. İşte, bu konudaki açıklamalarımız:
1- Atatürk, Nutuk’ta söz konusu 2. Protokolü açıklamıştır. 2. Protokol’ün metni şöyledir:
“Bildirinin birinci maddesinde düşünülen ve kabul edilen sınırın, en az bir istek olmak üzere elde edilmesi gerektiği kabul edildi.
Kürtlerin bağımsızlığını gerçekleştirme amacını güder gibi görünerek yapılmakta olan karıştırıcılığın önüne geçmek uygun görüldü. Şimdi yabancıların elinde bulunan bölgelerden Kilikya’yı Arabistan ile Türkiye arasında bir tampon devlet meydana getirmek için anayurttan ayırmak istendiği söz konusu edildi. Anadolu’nun en koyu Türk ortamı ve en verimli zengin bir bölgesi olan bu toprakların hiçbir yolla ayrılmasının kabul edilemeyeceği; Aydın ilinin de aynı kesinlikle ve yeğlikle yurdun bölünmez parçalarından olduğu ilkesi genel olarak kabul edildi.”
Kesinlikle yukarıda metnini verdiğimiz 2. Protokol’den “Kürtlere Özerklik verileceği” anlamı çıkarılamaz. Bu metinden böyle bir anlam çıkacağı iddiasında bulunan kişiyi hemen akıl hastanesine yatırmak zorunludur. Böylece bu yalanın temelini oluşturan iddialardan birincisini çürütmüş olduk.
2- TBMM’de 1921 yılı Haziran ayında sadece bir adet gizli oturum yapılmıştır. Bu gizli oturumun tarihi 27 Haziran 1921’dir. Bu gizli oturumda Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal TENGİRŞEK’in yurtdışında yaptığı görüşmeler ile yurda döndükten sonra yaptığı görüşmelerin ve Fransızlarla  yapılacak barış anlaşması ile İngilizlerle yapılacak esir değişimi anlaşmasının müzakereleri yapılmıştır. Bu gizli oturumda “Kürtlere özerklik verilmesi” konusunda kesinlikle bir görüşme yapılmamış, bu yönde bir karar alınmamıştır.
Yukarıda yaptığımız açıklama ile ikinci iddiayı da çürütmüş olduk.
3- 1922 yılı Şubat ayında TBMM’de iki adet gizli oturum yapılmıştır. Bu oturumların tarihleri 9 Şubat ve 11 Şubat’tır. 10 Şubat 1922 tarihinde yapılmış bir gizli oturum yoktur.
Bu açıklamamızla üçüncü iddiayı da çürütmüş olduk.
4- Atatürk 16-17 Ocak 1923 tarihinde İzmit’e bir gezi yapmıştır. Atatürk, bu gezisinde İstanbul’dan gelen gazetecilerle görüşmüştür. Bu görüşmeler sırasında Akşam Gazetesi yazarı Falih Rıfkı ATAY’ın bir sorusu üzerine şu cevabı vermiştir:
“Musul, milli sınırlarımız içindedir. Bu milli sınır deyişini de ben bulmuştum. Musul’u da kendi topraklarımız içine alan sınıra milli sınır demiştim. Gerçekten, o zaman Musul’un güneyinde bir ordumuz vardı. Fakat biraz sonra bir İngiliz kumandanı gelmiş ve İhsan Paşa’yı aldatarak orada oturmuş. Musul, bizim için çok önemlidir. Birincisi Musul’da sınırsız servet oluşturan petrol kaynakları vardır. İkincisi onun kadar önemli olan Kürtlük Sorunudur. İngilizler, orada bir Kürt Hükümeti kurmak istiyorlar. Bunu yaparlarsa, bu düşünce bizim sınırlarımız içindeki Kürtlere de yayılır. Buna engel olmak için sınırı güneyden geçirmek gerekir.”
Atatürk’ün bu açıklamasını okuyan orta zeka düzeyindeki bir kişi bile Atatürk’ün Kürtler arasında ayrılıkçılık isteklerine karşı daha o zaman kesin tedbirler düşündüğünü çok rahat anlayacaktır. Ayrılıkçı bir Kürt Hareketini önlemek için böyle kesin tedbirler düşünen bir kişinin Kürtlere özerklik vaat etmesi mümkün olabilir mi? Elbette olamaz.
Böylece dördüncü iddianın da temelsiz ve içinin boş olduğunu ispatlamış olduk. Bu kadar açıklamadan sonra çok rahat olarak şunu söyleyebiliriz: “Atatürk, Kürtlere  ‘Özerklik Sözü’ vermiş, daha sonra bu sözünü tutmamıştır.” iddiası  YALANDIR, HEM DE KUYRUKLU BİR YALAN!

Siyasi Kürtçülerin propagandasını yaptıkları yalanlardan birisi de “Dersim, isyan etmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti, sebebsiz olarak Dersim’e saldırmıştır. Dersim Harekatı’nda 50.000 ile 90.000 arasında insan öldürülmüştür.” yalanıdır. Bu yalanın özellikle son birkaç yıldan beri ısrarla propagandası yapılmaktadır. Bu yalan, “Kürt Sorunu” yalanını haklı gösterebilmek amacı yanında, Atatürk’ü ve Cumhuriyeti suçlamak ve halık gözünden düşürmek amacıyla da propaganda edilmektedir. Bu yalanla ilgili hazin olan husus ise Başbakan ERDOĞAN’ın siyasi amaçlarla bu yalan propagandaya sahip çıkmasıdır.
Yalanın aksine Dersim, isyan etmiştir. Devlet, Dersim’e isyanı bastırmak ve asayişi sağlamak amacıyla müdahale etmiştir. Dersim Harekatı’nda ölenlerin sayısı 50.000-90.000 değil, çok daha azdır. İşte Dersim İsyanı ile ilgili gerçekler:
1- Dersim İsyanları’nın birincisi 1937 yılında, ikincisi 1938 yılında patlak vermiştir. Her ikisinde de Cumhurbaşkanı İnönü değil, Atatürk’tür.
3- Birinci Dersim İsyanı’nda Başbakan İsmet İNÖNÜ, ikincisinde ise Başbakan Celal BAYAR’dır.
4- Her iki isyanın bastırılması emrini bizzat Atatürk vermiştir.
5- 1936 yılında Bölge Valisi General Abdullah Alpdoğan, aşiret reislerine haber yollayıp silahlarını teslim etmelerini istediğinde devlete şöyle şartlar ileri sürmüşlerdir:
·  İçimize karakollar yapmayacaksınız.
·   Köprü-yol yapmayacaksınız.
·  Yeniden nahiye ve ilçe merkezleri oluşturmayacaksınız.
·  Silahlarımıza dokunmayacaksınız.
·  Vergimizi de pazarlık usulüyle vereceğiz.
6- İsyanın asıl sebebi Dersim yöresindeki derebeylerin devlet otoritesini kabul etmemeleridir. İsyanın lideri Seyit Rıza'yı ve 7-8 kadar Alevi aşiret reisini kandırarak Kürdistan için ayaklandıranlar; Kürdistan Teali Cemiyeti'nin üyeleridir. Bunlardan birisi Baytar Nuri, diğeri; Koçgiri isyanının elebaşılarından Alişan'ın torunu Alişer'dir.
7- İsyanın elebaşısı Seyit Rıza, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na bir mektup yazarak yardım istemiştir.
8- Birinci Dersim İsyanı, Abasan Aşireti reisi Seyit Rıza önderliğinde, askere gitmek ve vergi vermek istemeyen diğer aşiretlerce de desteklenen bir grup tarafından 20-21 Mart 1937 gecesi Harçik köprüsünün yıkılması, köprüyle Kahnut Bucağı arasındaki telefon hattının kesilmesi ve bölge askeriyesine düzenlenen saldırı ile başlamıştır. Saldırıda askeriyedeki bütün askerler öldürülmüştür.
9- İsyancılardan toplanan silah sayısı 14.593’tür.Bu silahlar zamanın en modern silahlarındandır.Silah  sayısından isyancıların PKK’nın üç katı silahlı militana sahip oldukları ortaya çıkmaktadır.
10- Genelkurmay Başkanlığı, Dersim isyanlarında ölenlerin sayısını 7.000 olarak açıklamıştır.Bu sayının çoğunluğunu silahlı isyancılar oluşturmaktadır.
11- İsyandan sonra 5.000-7.000  kişi bölgeden başka bölgelere göç ettirilmiştir.
12- Tunceli’nin nüfusu 1935 genel nüfus sayımına göre 101.099, 1940  nüfus sayımına göre ise 94.636’dır. İki nüfus sayımı arasındaki fark ve isyanda ölen 7.000 kişi ile isyandan sonra başka bölgelere göç ettirilenleri de dikkate aldığımızda  , “Dersim Harekatı’nda 50.000 ile 90.000 arasında insan öldürüldüğü” iddiasının  yalan olduğu çok açık ve net olarak ortaya çıkmaktadır.
Yukarıda açıklanan gerçeklerle ilgili bilgi ve belgeler Devlet arşivlerinde mevcuttur. Bu konudaki gizlilik kararı da kaldırıldığına göre aksini iddia edenler, samimi iseler arşivleri inceleyerek iddialarını ispatlamakla yükümlüdürler. Bunu yapmadıkları takdirde YALANCI oldukları tescillenmiş  olacaktır.
MEHMET BACAKSIZ
mbacaksiz57@mynet.com

Yorum Gönder

0 Yorumlar