Subscribe Us

header ads

Doğu Türkistan Davası Yolunda Mukavva’dan Liderlere Dikkat!

Doğu Türkistan’da işgalci Çinlilerin uyguladıkları her türlü insanlık dışı işkence, soykırım, sürgün ve asimilasyonlara karşı Türk Milletine yaraşır bir direniş sergileyen Doğu Türkistan Türkleri kendi üzerlerine düşen millî , dinî , kültürel ve insanî vazifelerini bihakkın yerine getirmektedirler.
Fakat değişik yollarla dış ülkelere giderek yerleşen Doğu Türkistan Türklerinin bir bölümü sadece hayatlarını idame ettirmenin çabası içinde ömür tüketirlerken diğer bir bölümü ise merhum liderlerimizden Mehmet Emin Buğra’ Beyin “Vatan İçin Vatandan Ayrıldık” sözünün bilinci içerisinde bu veciz sözün içine doldurabilme mücadelesi vermektedirler.
Vatan’ın kayıtsız ve şartsız tam bağımsızlığı için inançla, azimle ve kararlılıkla mücadele etme yolunu seçen ve anavatanları dışında yaşamak zorunda kalan Doğu Türkistan Türkleri Doğu Türkistan’ın istiklal davası yolunda iki büyük şanssızlıkla karşı karşıya kaldılar. Bunlardan birincisi 14 Haziran 1961 tarihinde Mehmet Emin Buğra Bey den ve ikincisi de 17 Aralık1995 tarihinde İsa Yusuf Alptekin Bey’den takdiri ilâhî sonucunda ayrılmış olmaları oldu.
Türk dünyası ve diğer dünya devletleri tarafından tanınan ve takdir edilen, son derece mütevazı bir yaşam tarzını benimseyen, deyim yerindeyse kendilerine “tribünlere oynuyor”, “şaibeli işlere karıştı” dedirtmeyen Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin Beyler kendilerine çeşitli yerlerden yapılan makam mansıp ve konforlu yaşama tekliflerini de asla kabul etmemişlerdir.
Merhum liderlerimiz zaten lideri lider yapan temel ilkelerin başında nefsine hâkim olmanın, çıkarcılık ve entrikacılıklardan uzak olmanın, güzel ahlâk ve dürüstlükte örnek, feraset ve karakter abidesi erdemli insanlar olmanın geldiğine inanan mümtaz şahsiyetler idiler.
Türkiye’deki yaşamları süresince çeşitli halk katmanlarından, siyasetçilere, her kademeden devlet adamlarına, Üniversitelerdeki öğretim üyeleri ve öğrencilere yorulmak ve usanmak nedir bilmeksizin bitmez-tükenmez bir enerji ile mukaddes ve ulu bildikleri Doğu Türkistan davasını anlatma gayreti içinde olmuşlardır.
Mehmet Emin Buğra 1933 yılında işgalci Çinlilere karşı silâhlı mücadele veren Doğu Türkistan özgürlük savaşçılarının önde gelen liderlerinden biri olup, aynı zamanda da bu istiklâl savaşı sırasında milli kuvvetlerin komutanlarından olan Nurahmet ve Abdullah adlarında iki kardeşini de şehit vermiş bir liderdir.
1952 yılında Türkiye’ye gelip yerleştikten sonra, 1961 yılında Cemal Gürsel tarafından kendisine yapılan meclis üyeliği teklifini de, bu teklifin kendisini gururlandırdığını ancak, Doğu Türkistan davasının siyaset sahnesinde boy göstermekten daha yüce ve kutsal bir mesele olduğunu ifade ederek nazikçe ve usulüne uygun bir tarzda reddetmiştir. Çünkü biliyordu ki, her hangi bir siyasî partinin bünyesinde aktif olarak yer alınması durumunda o partinin nizamnamesine ve parti programına uymak ahlâken zorunlu olacaktı. Böylece de Doğu Türkistan davasını daha geniş kitlelere anlata bilme ve uluslararası plâtformlara taşıyabilme imkânı zorlaşacaktı. Mehmet Emin Buğra ve dava arkadaşı İsa Yusuf Alptekin Beyler Çin işgalcilerine karşı özgürlük mücadelesi vermeyi millî , dinî , insanî borç ve kutsal bir vazife olarak telâkki ettiklerinden dolayı iç siyaset sahnesine atılarak hareket ve faaliyet alanlarını daraltmayı asla uygun bulmamışlardır.
İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra Bey inanmış oldukları Doğu Türkistan davasına daha fazla ve daha etkili şekilde hizmet edebilmek için milliî istiklâl davalarının Türkiye’deki “siyasî köşe kapmacalara” âlet olmasını-edilmesini engellemek için çok direnmişlerdi. Ömürlerinin büyük bölümünü çok güvenilir bir istinatgâh olarak gördükleri Türkiye’de geçiren bu cennetmekân liderlerin hiçbir siyasî görüşleri yok mu idi?
Diye bir sual sorduğunuzu duyar gibiyim… Elbette ki onların da bir siyasi görüşleri ve siyasî çizgileri vardı… Bir bakıma her türlü zorluklar içerisinde yürütmeye çalıştıkları Doğu Türkistan davası sebebiyle yerel ve hatta uluslararası siyasetin de orta yerinde yer almakta idiler. Ama hiçbir zaman Türkiye’de kendilerine “filanca partinin adamı”, “propagandacısı” veya “dalkavuğu” dedirtmediler…
Sevdikleri, benimsedikleri ve kendilerinin dünya görüşlerini yansıttığına inandıkları siyasî anlayışa da eminim ki yürekten bağlı idiler…
Her biri birer karakter abidesi olan ve geçmişte çok acı tecrübeler ve meşakkatler yaşamış olan bu Doğu Türkistan liderleri, mukaddes bildikleri Doğu Türkistan davasına imkânsızlıkları bahane etmeksizin ve o günlerin şartlarında neler yapılabiliyorsa onları yaparak şerefle, gururla, inanç ve kararlılıkla hizmet edip arkalarında hiçbir şaibe bırakmaksızın ebediyete göçtüler… Allah kendilerine ve tarihteki şehitlerimize gani, gani rahmet eylesin…
Gelelim günümüzde “şeyh uçmaz müritler uçurur” sözünde olduğu gibi etraflarını saran “padişahım çok yaşa” cıların pohpohlamaları ile ayakları yerden kesilen bir takım “sirk maymunları” na… Bu “Her devrin adamı” bukalemunlar her fırsatta iktidar partisine ve partinin ileri gelenlerine açıktan açığa dalkavukluk yaparak, yersiz ve asla hak etmedikleri övgüler yağdırarak Türkiye’ Doğu Türkistanlılarının bazı kesimler tarafından Adalet ve Kalkınma Partisi taraftarı oldukları şeklinde yaftalanmalarına sebep olmuştur…
Allah aşkına bu Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı Doğu Türkistan için açık ve net olarak ne yapmıştır? Bilen var mı?
Mesut Yılmaz hükümetinin 1998/36 sayılı Gizli melanet Genelgesinin feshini mi gerçekleştirmişlerdir? Hayır! Tam tersine, yaptığı bir Çin ziyareti sırasında “Türkiye olarak, mevcut bir politikamız var: Tek Çin anlayışını destekliyoruz. Çin`in toprak bütünlüğü konusunda Türkiye`nin herhangi bir tereddüdü yok, saygısı var” diyerek Çinli cellâtların gönüllerini ferahlatan Erdoğan 2003 yılında tıpkı Mesut Yılmazın gizli genelgesine benzer içerikli bir “AKP Hükümeti Gizli Genelgesi daha yayınladı…
2010 yılında “Çinlilerin Türkiye çıkarması” olarak da kabul edilebilecek ziyaretleri sırasında yapılan 8 maddelik anlaşma maddelerinin biri “Terörle Mücadele Anlaşması” olup Çin’in nezdinde Türkiye Doğu Türkistanlılarının hepsi birer “terörist”tir ve bilindiği kadarı ile Türkiye’nin Çin’de iadesini isteyebileceği teröristi bulunmamaktadır.
Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti Çin’e karşılıksız jestler yapmakta sınır tanımadığı için hızını alamayıp 2012 yılını Türkiye’de “Çin Kültür yılı” olarak ilân etti…
AKP hükümetinin Çin’i taltif eden ve dolayısıyla da Doğu Türkistanlıları rencide eden davranışları elbette ki sadece bunlardan ibaret değil…
Ey Türkiye Doğu Türkistanlıları dikkat! Bazı sözde Doğu Türkistanlı lider bozuntularının maddî ve mansıp ihtiraslarını tatmin için âdeta çatlarcasına bir hırsla adına methiyeler düzerek propagandasını yaptıkları siyasî parti, mukaddes Doğu Türkistan davasının lehine deyim yerindeyse bir tek çivi dahi çakmamış, tam tersine darbe üstüne darbe indirmektedir… Bu ağır vebale asla ortak olmayınız!
Bir diğer taraftan da, bazı söylem ve davranışları ile kendilerine atfen insanlara “Dağ fare doğurdu” dedirten bir takım sözde ileri gelenlerden biri diğerine, bilgisayar ortamında açık mektup yazıyor. Bu mektubunun bir yerinde de “Her ikimizin de parasını Amerika veriyor” diye hatırlatma ve itirafta bulunuyor. Bu “kör dövüşü” nün kahramanlarından ne lider olur, ne de bunlar gibilerden Doğu Türkistan davasına bir fayda gelir. Herkeslerce bilinir ki bir insanın önünde başka arkasında başka davrananlara halk arasında“ikiyüzlü” nün de ötesinde “Çok yüzlü” tabiri kullanılır…
Bir takım aymazların “maddî imkân olmadan dava yapılmaz” diyerek kendilerinin gayri meşru kazanç sağlama faaliyetlerine kılıf uydurma ve fırsat sağlama girişimleri ise Doğu Türkistan davasına ihanetten başka bir şey değildir. Evet! maddî imkân elbette gereklidir fakat mukaddes bir davanın yürütülmesinde maddiyat tek araç değildir. Olamazda… Milletlerin istiklâl davalarının yürütülmesi ve başarıya ulaşması için hiç şüphesiz ki öncelikle cesarete, dürüstlüğe, kararlılığa, kanaatkârlığa ve maneviyata ihtiyaç vardır…
Mehmet Emin Batur

Yorum Gönder

0 Yorumlar