Subscribe Us

header ads

Ali Kenanoğlu, Velibaba Cemevi ve Hubyar

Ali Kenanoğlu, Hubyar Sultan ve Beydili Türkmenleri isimli kitabının giriş kısmında şöyle başlıyor:
“Oğuz Türkmenleri tarih boyunca münferiden yaşamamışlardır. Töre ve tüzelerine uygun, tarihsel gelenekleriyle örtüşen, dikey örgütlü bir sosyal yapı kapsamında toplu olarak yaşamışlardır. Bu sosyal ve siyasi yapının coğrafi çerçevesi içinde ”El (il)” sözcüğünü kullanmışlardır. Belirli dönemler El yerine Budun ya da Ulus kavramlarını da kullandıkları olmuştur. Elin, boyun, oymağın, obanın, ailenin yerleşim alanına ”yurt” denilmiştir. Bu bağlamdan olarak; ”Eline, Beline, Diline sahip ol” özdeyişini somut biçimde yaşama geçmesi için Türkler ”Tüze”leştirmişlerdir.  Orta-Asya Türk Elllerinde Araplar’ın yüz binlerce katliamlarına, soylarına yabancılaşan Selçuklu ve Osmanlı yöneticilerinin kırımlarına rağmen Türkmenler bu ”kara sevdaları”ndan vazgeçmemişlerdir.” Kitap Beydili Türkmenleri hakkında kaynak niteliğindedir. Biz bu kitabı Ali Kenanoğlu’na rağmen tavsiye diyoruz.
Yine bu Cemevine adını veren zatın torunlarının soyadları Kurt’tur. Bu soyadının öyküsüne gelecek olursak:
Mustafa Aksoy’un Sıraç Türkmenleri arasında halk kültürü tespitleri yaparken derlediği bir bilgiye göre; Sıraç Türkmenleri’nden bir fakir kadın çeşmeden su alırken çeşmeye bir kurt gelir ve ağzı ile getirdiği eti orada bırakır gider. Eti alıp yiyen kadın etten hamile kalır. Sıraçlar buradan çoğalırlar. Sıraçlar’ın bugün de bağlı oldukları ocağın adı “Kurt Oğlu Ocağı”dır. Zile’de bugün soy ismine kurt, kurtlu, kurdoğlu olan pek çok aile vardır ve kendilerini Kurdoğlu Ocağı’nın varisi bilirler.(Kaynak Kişi: Dr. Mustafa Aksoy, kültür tarihçisi 12.9.2005 Tebriz)
Ali Kenanoğlu’nun da karizmasından nemalanmak için şecereler uydurduğu ve sahip çıkmaya kalktığı Hubyar Ocağının şeyhi olan Mustafa Temel’in sohbetinden bir bölüm:
“Kan karışmasın diye bir zamanlar Türk dışındaki Alevilere kız vermezdik. Kentleşme, teknik gelişme bu duvarları yıkmış bulunuyor. Yakın zamana kadar çevrenin baskısı ile Sünni- Alevi ilişkileri hemen hemen yok gibiydi. Şu anda bu baskının yavaşlamasıyla 10-15 kadar Karadenizlilerden kız almış bulunuyoruz. Bu ilişkilerde her iki tarafın kendini Türk hissetmeleri önemli olmaktadır. Türklük bağı alevi- Sünni bütünleşmesini büyük ölçüde destekler mahiyettedir.”
”Tokat yöresinde bizlere de Sıraç derler. Bizim köyümüzdeki tekkelerin sancaklarında bir zamanlar Oğuz boyu amblemleri vardı. Bu amblem tekkenin tepesinde de bulunuyordu. Beydili aşiretine mensubuz ve öz be öz Türk’üz”
”Kendi aşiretimize bağlı hiçbir kürt aşireti mensup değildir. –Prof. Dr. Orhan Türkdoğan Alevi Bektaşi Kimliği s:538, 539, 540
Yine yukarıda ismi zikredilen kitapta, Velibaba Cemevi’ne ismini veren zatın ocağı olan Ayşe Bacı Ocağı hakkında da yapılan araştırmalar bulunuyor. Buradan yazarın bu ocak hakkındaki düşüncelerini aktarırsak: “ Yöre halkı bu grup Alevileri son derece geleneklerine bağlı, katı ve sert tutumlu olarak görmektedirler. Tokat Hubyar Ocağı’na mensup kişilere sorduğumda, hemen hemen onlar da aynı kanaati ileri sürüyorlardı. Geleneklerine bağlılar, törelerini kaybedecekleri ve ahlakları bozulacağı nedeniyle okullaşmaya karşı çıktıkları söylenmekte. Bu nedenle, öteki Alevi ocakları Sıraçlardan kız alıp vermeye yatkın olumlu bir tutumu yansıtmıyorlar.
Gerçekte, geleneksel kadın kıyafetleri son derece orijinal bir özelliği yansıtmaktadır. Kadınlar, üç etek denilen ve eski Türk motiflerini andıran giysileriyle tüm vücutlarını kapatmış durumdadırlar. Hatta genç kızlar da başlar da örtülü.” (age. s:520
Kısa bir iki açıklamadan sonra konuya dönecek olursak, Cemevine saldırıldığı zaman üçüncü kattan yere kadar sarkıtılan Türk Bayrağı ve cemevinin içindeki Atatürk resimlerini ve bayrakları herkes televizyonlardan gördü. Olay sonrasında toplanan kalabalığın Apo’nun itleri diye sloganlar atmasını hazmedemeyen Kenanoğlu kuş uçuşuyla olay yerine gelip durumdan vazife çıkararak ve daha önceden de kameraların kendisinin yüzüne aşina olmasının verdiği fırsatla mikrofonu kaptı ve “hayır efendim, bu olayı tertipleyenler kesinlikle Kürtler değil, onlar bizim can kardeşlerimiz, bu olayın arkasında kesin gizli güçler var.” Ve buna benzer daha bir sürü martavalla çapulcu Kürtleri kardeş ilan etti ve olayı yapanların Uganda veya Peru’dan gelebileceği ima etmeye çalıştı.
Ali Kenanoğlu bir önceki yazımda da belirttiğim gibi talibi olmayan bir dedemsidir. Hubyar Köyü’nde ve talipler bazında kimsenin adam yerine koymadığı “ters Kenanlar” diye kötü bir şöhrete sahip bir ailenin ferdidir. Dergâh sürekli açık olmasına rağmen eline bir süpürge alıp ta bir kez olsun temizliğini yapmamış, biraz ötede oturmasına rağmen yılda bir et yemek için oraya gelen bir ailenin ferdi.
Hayatta tek başarısı kökeni hakkında bir kitap yazmaktan ibaret olan adam şimdilerde ise bu kitabı yazdığına bin pişman olsa gerek. “Tüh be soyumu Oğuz Türklerine dayandırmak yerine bir kürde dayandırsaydım diye hayıflanıyor olsa gerek. Son on yıldır yaptığı icraatlara ve beraber hareket ettiği adamlara baktığınız zaman tükürdüğünü çoktan yalamış ve Türklüğünden utanır, kendine yeni bir kimlik arar hale gelmiştir.
Hubyar Ocağı’nı utandırmış ve yıllarca basında, medyada alay konusu olmasına neden olmuştur. Köyü ikiye bölmüş, dergâha gelen taliplerin kurbanlarından pay kapma ve buradan kendisine siyasi bir misyon derdine düşmüştür. Ömründe daire sahibi olamamış adam, dergâha noktanın milyonda biri hizmeti geçmemiş adam dergâhın anahtarlarını isteme cüretinde bulunmuştur. Elinde bulunan internet siteleri ve ABF kalkanıyla kendi reklâmını çok güzel yapmış, konudan haberdar olmayan taliplerin kafasının karışmasını sağlamıştır.
Dergâhın kapısı bir zamanlar açıktı, her yer dökülüyor, bakımsızlıktan virane izlenimi veriyordu. Türbeyi ziyarete gelenlerin bıraktığı halıları kilimleri kimin çaldığını da iyi bilmesi gerekir Kenanoğlu’nun. Konuyu uzatmadan en müsait olduğunuz zamanda Hubyar Köyü’ne gelin ve gerçeği kendi gözlerinizle görün.
Ali Kenanoğlu Türklüğüyle övünen bir boyun savunuculuğuna soyunmasın kendisine savunacak bir boy arasın.

Yorum Gönder

0 Yorumlar