Subscribe Us

header ads

5 | Yesevi’nin Yolunda, Çarıklı Külahlı Horasan Erenleri

Çarıklı külahlı Horasan ErenleriYesevi dervişleri, “perişan” ve “huzursuz” kitlelerin düzene karşı gelişen ayaklanmalarına da önderlik ettiler. Yavuz Sultan Selim’e kadar olan Türkmen ayaklanmalarında mezhep etkisi olmamıştır
Moğol istilasından kaçarak Anadolu’ya gelen dervişler arasında Sarı Saltuk, Baba İlyas, Hacı Bektaş-ı Veli de vardı.
Anadolu, 13. yüzyılda  “Türk Rönesansı” diyebileceğimiz bir fikri devrim yaşar.
Buhara ve Semerkant’ta Yusuf Hemedani gibi  “ekol” lerden feyiz alan ünlü Türk mutasarrufu Ahmet Yesevi,   “Anadolu aydınlanması”  için ilk kibiriti çakanların başında gelir. Devrinde bazı çevrelerce sapkınlıkla suçlanmasına rağmen, o, dinin özü ve felsefesiyle ilgilenmiş, Türkler’e İslamiyet’i kendi sosyal yaşantılarından vezgeçmek zorunda kalmayacakları bir  “yol” dan giderek anlatmış; benimsetmiştir.
Yesevi’nin yolundaÖlümünden sonra Evliye Çelebi Seyahatnamesi’nde yeraldığı biçimiyle Anadolu ve Balkanlara yayılarak İslam’ı tebliğ eden Yesevi dervişleri arasında Sarı Saltuk (Rumeli), Demirci Baba (Deliorman), Pir Dede (Merzifon), Akyazılı (Varna), Geyikli Baba (Bursa), Hacı Bektaş-ı Veli (Nevşehir) ve İlyas Baba (Amasya) da vardır.
Moğol baskısından kaçarak Türkistan, İran, Horasan ve Azerbaycan’dan Anadolu’ya gelen  “Horasan Erenleri” arasında Baba Hasan Surhabi, Baba Ahmed, Baba Abidin, Baba Afif, Baba Mazıd, Baba Farac, Baba Çoban Maraği, Baba Talip Türk, Baba Merendi gibi isimler de sayılabilir. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki burada bahsettiğimiz  “Horasanlılık”  coğrafi bir aidiyeti değil, Alevi inanışının kaynağını temsil eder.
Önceleri, bu kabulü değiştirmek için Yesevi’nin  “Sünni” liğini öne süren bazı Nakşiler gibi düşünen ve bu düşüncesini eserlerine yansıtan Mehmet Fuat Köprülü, konu üzerinde araştırdıkça, Barthold’un İslam Medeniyeti Tarihi’nde aktardığı şu düşünce noktasına gelir:
“Sonraki Nakşibendi müelliflerinin bütün tahriflerine rağmen, Yeseviliğin göçebe Türk muhitlerine intibak ettiği eski Türk paganizminden birçok şeyler aldığı ve ayinlerinde göçebe örfüne uygun olarak, kadınlarla erkeklerin beraber bulunduğu, eski Şamani ayinlerinde olduğu gibi, musiki, şiir ve vecdli raksların ihmal edilmediği onların yazılarından dahi istidlal edilebiliyor. Esasen Türklerin eski dini ananelerine bu suretle tetabuk etmese, Yesevilik halk arasında böyle süratle yayılmaz ve İslamlaştırma rolünü asla oynayamazdı…”
Mezhep sorunu yokEski Türk inancıyla, Aleviliği sentezleyen Horasan Erenleri, yaygın kanının aksine devletin de desteğiyle Anadolu’nun Türkleşmesi ile Müslümanlaşması’nda ve Anadolu Selçuklu’nun yıkılmasında olduğu kadar Osmanlı’nın kurulmasında da etkin rol oynarlar. Yavuz Sultan Selim’e kadar Osmanlı’da olacağı gibi ,Anadolu Selçuklu Devleti de vakıf arazilerini bu Türkmen dervişlere tahsis ederek, vergi muafiyeti uygulayarak güçlenmelerini sağlar. Buradan da anlaşıldığı gibi bu döemdeki Türkmen ayaklanmalarına  “mezheb ayrılığı” gibi bir nedene bağlamak söz konusu olamaz.
Öyleyse Türkmenler neden kurdukları devlete karşı ayaklanır?
Dünden,  “babalar” ın etkisini de katarak devamla;Nejat Birdoğan’ın  “Bir devrim yapmayı amaçlayan ilk örgütlü planlı ve bilinçli Türk direnişi” dediği Babai Ayaklanması üzerinden sorumuzu cevaplandırmaya çalışalım.
Anadolu’yu irşad göreviHorasan Erenlerinden asıl adı  “Ebu’l-Beka Şeyh Baba İlyas b. Ali Horasani” olan Baba İlyas, az önce bahsettiğimiz gibi Moğol istilası sebebiyle geldiği Anadolu’da bir  “derviş” olarak dönemin sultanı Alaaddin Keykubat’ın desteğini görmüş, saygısını kazanmıştır. Keykubat, Dede Karkın’ın Anadolu’yu irşadla görevlendirdiği Baba İlyas’a 17 köy vakfettiği kaydedilir. Kayseri’de kadılık yapan Baba İlyas, buradan Amasya Mesudiye Dergahı’na geçer.
Türk kaynaklarında rastlanmasa da yabancı kaynaklarda Baba İlyas ile ilgili olarak peygamberlik iddiasında bulunduğuna dair bir kara propaganda yer etmiştir. Tarihte benzeri çıkışlar olmakla bilikte, Baba İlyas’ın yaydığı Alevi inancı çerçvesinde bu mümkün değildir. Hacı Bektaş-ı Veli dekine benzer   “Veliyullahlık”  iddiası ise mümkündür.
Etrakii bi idrakAydınla halk arasında derin uçurumların oluştuğu, Türkmenlerin Farsça eserlerde  “Etraki bi idrak (idraksiz, akılsız Türkler), Etraki Mütegalibe (zorba Türkler), Etrak-i Harici veya Etrak-i Havaric (isyancı, dinsiz Türkler)” gibi hakaret dolu sıfatlarla adlandırıldığı bu dönem de idareyi devralan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Gürcü Kralı’nın kızı ile olan evliliğinden sonra devlet yönetimini tümüyle veziri Sadettin Köpek’e devretmesi, vezirin de sultanın zevk ve sefadan başını kaldıramamasını fırsat bilerek, haka zulüm etmesi, bütün savaş maliyetlerinin ağır vergiler olarak halka fatura edilmesinin yarattığı huzursuz bir ortam oluşur.
Yunus Erme’nin şiirlerini Türkçe yazması, Karamanoğlu Mehmet Bey’in  “ayağı çarıklı, başı kızıl külahlı” (daha sonra beyza dönecektir  Türkmenlerle kurduğu devletinde  “Bundan sonra; devlet dairelerinde evlerde sokaklarda dinsel mekanlarda Türkçe’den başka bir dil kullanılmayacaktır. Aksi hareket edenler idam olunacaktır”  fermanı buyurması boşa olmasa gerektir.
Erleri erenleri öldüGüney bölgelerdeki ahiler tepkilerini, mallarını satarak aldıkları silahları da gösterek çıkarmaya başlamışlardır bile. Bu sırada Amasya’da Baba İlyas’ın halifelerinden Baba İshak, bir vergi memurunun kendisine haksızlık yaptığını ve hakaret ettiğini ileri sürerek ayaklanır. Baba İshak’ın ölümüyle birlikte kanlı bir hal alan ve Beğdili, Kınık, Avşar, Salur, Bayat, Bayındır, Bozova, Çepni Eymiler’in katılımıyla, Tokat, Çorum, Maraş, Elbistan, Malatya ve diğer bölgelere yayılan ayaklanmada Türkmenler Selçuklu ordusunu iki defa bozguna uğratır. Ancak iki buçuk ay süren çatışmalardan sonra, Keyhüsrev’in 300 bin florinle ödüllendirdiği, Frank askerleri, İbni Bibi’nin anlatımıyla “Genç yaşlı kimseye aman vermez” ve  “Erleri erenleri”  öldürür.
Yaşar Nuri Öztürk’ün tamamen  “Türkmen kitlenin perişanlığı ve huzursuzluğuna”  bağladığı bu ayaklanmayla ilgili olarak  “Tanrı yolundan sapan Keyhüsrev’e karşı cihad”  fotoğrafı çekmek abestir.
Bir destan kahramanı
“Boz at”  hemen bütün kaynaklarda Baba İlyas tasvirinin ayrılmaz parçası olarak dikkat çeker. Rivayet edilir ki bu Türkmen dervişi öldüğü zaman  “boz at” ın üstünde göğe yükselerek kaybolmuştur. Şamanların Gök Tanrı’ya yaptığı yolculuğu andıran bu sahneden de anlaşılacağı gibi “Baba” lar Anadolu’da  “Kam” ların yerini almştır. Bu konuda kesin kanaat belirten Ahmet Yaşar Ocak,  “Hiç tereddüt etmeden Baba İlyas’ın islami kimliğinin altında çok deirnlerd ekalmış tipik bir şaman olma hüviyetini henüz kaybetmemiş bir Türkmen babası olduğunu söyleyebiliriz”  der.
Yine hastalıkları iyileştirmeyi, dargınları barıştrmayı sağlayan büyüler, muskalarla şifa bulduğunun aktarılmasına bakılırsa Baba İlyas Şamanizmdekine benzer keramaetlerin sahibi sayılmıştır.
Bir sığınak: Hacı Bektaş-ı Veli
Babai ayaklanmasından sonra büyük bir kıyımdan geçen Türkmenler’in derlenip toplanmasında önemli rol oynayan Hacı Bektaş-ı Veli, Horasan Erenlerinden Sarı Saltuk’un mürşididir.
Babai Ayaklanmasına katılmadığı için üzerinde baskı oluşmamıştır.
Veli ünvanı, velayet yükünü taşımakla yüklü olduğu anlamına gelir ki bu Alevi felsefesinde herkese verilmeyen bir sıfattır.
Hacı Bektaşi Veli’nin soyunun Hz. Ali’ye dayandırılması, onun bu velayeti taşımaktaki başarısının yansıması olmalıdır.
Çünkü bir Türkmen olan Hacı Bektaş-ı Veli ile Hz. Ali arasındaki  “soy”  birliği sadece inanç manasındadır.
“Öz” le ilgilenen Alevi inancında asıl olan da budur.
Tıpkı belindeki tahta kılıçla gönülleri fethe çıkan Sarı Saltuk gibi, Hacı Bektaş’ın da kılıçtan kesin olan gücü  “Batın” dır.
Somut değil soyut olan bilgi ve karakterdir.

“Şi’a şi’a güruh güruh gelir
Halisan nuhlisan mürit olur”

Yorum Gönder

0 Yorumlar