Subscribe Us

header ads

6 | Anadolu’dan İran’a Yayıldı

Mananın kesif yolu 4 kapı 40 makam
Türklerin benimsediği “Alevilik” felsefesi, görüneni değil “hakikat”i arayan ve “insan-ı kamil”i,
gerçekleştirmeyi hedefleyen Batıni inancına dayanıyor.
Aleviler’in ibadet biçimi, insanı mükemmelleştireceğine inanılan kademeli bir yolculuğu andırıyor.
Algıları “Kendilerinden olmayanları yozlaşmış kabul eden Türkmenlerin yerleşik hayata uyum sağlayamamasının getirdiği felaketleri temel alarak, “efsunlaşan esrarkeşliğin sapkınları”nı “aforoz”a odaklı şekillendirilmiş olanlarca, birkaç gündür yazdıklarımız muhakkak “bir fesat ocağı”nı aklama gayreti olarak tanımlanacaktır. Takdir edersiniz ki, “Türkmen mücadeleleri sonunda Sünni Müslümanlığı bırakanlar, bizim topraklarımıza ait olmayan İran kökenli Şiiliğin bir değişik versiyonu niteliğini taşıyan ekolün peşine takılmışlardır” gibi  “kesin” kanaat bildiriminde bulunanların, “mutlak doğru”ya nesilden nesile aktarılan bir “kara propaganda”yla ulaşılamayacağını kabullenmesi zaman alacaktır.
Peki Türkiye Cumhuriyeti’nin temel unsurlarını sahiplenmek için bu kadar zamanı var mı?
Olmadığını düşünenler için, kaldığımız yerden devam edelim ve bugün de Türk Aleviliği’nin benimsediği biçimiyle Batıniliğin “din dışı” olup olmadığı konusundaki yorumları takdirinize sunalım.
Anadolu’dan İran’a yayıldı
İşe Aleviliğin sıkça iddia edildiği gibi “İran’dan Anadolu’ya yayıldığı” tezine itiraz etmekle başlamalı. Çünkü Alevilik  “İran” derken işaret edilen Şah İsmail’den çok daha önce Anadolu’ya girmiş ve İran’da Türkçe konuşup, Türk töresine uygun yaşayan kitlelerle buluşması ancak Anadolu’da “tehdit” olarak algılanıp, baskıya maruz bırakıldıkları 16. yüzyıla denk gelmiştir.
Alevilik, İslamiyet’in yayıldığı coğrafyalardaki hakim idari sisteme, üzerine eklemlendiği sosyo-kültürel temele göre farklı formlara büründüğünden Anadolu’da gelişen inanç sistemi, Mısır’daki “Fatımilik” veya bugün İran’da resmi ideoloji olan “Şiilik”ten farklı bir gelişim göstermiştir.
Anadolu Alevileri, Osmanlı’nın kuruluşunda etkilerine tekrar değineceğimiz “Batıniler”dir.  Siyasi temsilini, Alamut Kalesi’nde Hasan Sabah önderliğinde gelişen İsmailiyye kolunun yaptığı, zaman içerisinde “terörize” de olan çizgi ile Anadolu Alevileri’ne has olan Kur’an’ın özüne yolculuk, aynı istikamette değildir.
Hacı Bektaş-ı Veli yolu
Anadolu’da “Hacı Bektaş-ı Veli yolu” olarak gelişen felsefe, “mananın keşfi”ni hedefler.
“Peygamberler döneminin Hz. Muhammed ile kapandığı” yani son peygamberin Hz. Muhammed olduğu gerçeğinden yola çıkarak, O’ndan sonraki süreci “vahiy”lerin “ilham” ve “keşif” ile yorumlanışının  belirleyeceğini ileri süren bu inanç, iddia edildiği gibi İslamiyet’i dışlamak bir yana, İslamiyet’in derinine inmek için bir “yol” geliştirmeyi dener. Hz. Muhammed’den sonra “nübüvvet” makamı ortadan kalkmış, bu “yol”un rehberliği için “velayet” aranmaya başlanmıştır.
İşte “velilik makamı” Hz. Muhammed’in velayetinin sahibi olan, “manevi mirasçıları; imam”lardan bugüne süregelir.
Kur’an-ı Kerim’in “tefsir” değil “tevil” ile yani “hakikat”e ulaşmak için “açıklananın anlamını açıklamak” yoluyla anlaşılabileceğini savunan bu felsefenin Hz. Muhammed’den sonra tezini dayandırdığı temellerden biri “Kur’an’daki bütün ayetlerin
1) Zahir, dış, biçim, lafzi,
2)Batın, iç, özsel,
3) Had, limit, sınır, anlam,
4) Muttala. tanrısal tasarım anlamı” olduğunu savunan Hz. Ali, diğeri de “Allah’ın kitabı dört şey içerir. Onda;
1) Açıklanmış deyişler/ifadeler vardır,
2) İşaretler vardır,
3) Özel nitelikle duyumsanabilen ince anlamlar vardır,
4) Yüce manevi öğretiler vardır” diyerek Kur’an-ı Kerim’in ancak özel bilgiler ile anlaşılabileceğine dikkat çeken altıncı imam Cafer’üs Sadık’tır.
Eline, diline, beline…
Yeri geldikçe içerdeki kavramları, ritüellerini ve sosyal hayata yansımasını ayrı ayrı ele alacağımız Batıniliğin, Anadolu Alevileri’nce nasıl yaşandığını, Ali Tayyar Önder’in Türkiye’nin Etnik Yapısı adlı çalışmasından aktaracağız:
“Aleviler Batınidir. Kendi ifadeleriyle, Kur’an’ın öz, içsel anlamını benimserler. Ancak Anadolu Aleviliğinin Batıniliğini tarih içindeki diğer fırkaların örneğin İsmailliye batıniğiyle özdeşleştirmemek gerekir. Batıniliği Kur’an’ın bir zahiri, bir de batini anlamı olduğu anlayışı temellendirir. Batın bilgisine herkes ulaşamaz. Batini inancına göre önemli olan manadır.
Alevi inancının 4 kapısı, 10’ardan 40 makamı vardır. Kapılar Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat’tır.
Alevi felsefesinde insan alemin özüdür. Özetidir. İnsan en değerli varlıktır. İmam Cafer’in tanımıyla ”İnsanın biçimi Allah’ın halketme, yaratma gücünü dışa vurduğu en üstün tanıklıktır. İnsan Allah’ın kudret eli ile kaleme aldığı kitaptır. Hikmet ile bina ettiği mabeddir. Bütün kainattaki suretlerin bir araya getirilişidir.“
Alevi ahlakının temeli Kur’an’dır. Malın, neslin, canın korunması esastır. ”Eline, beline, diline sahip olmak”la özetlenen Alevi ahlakı ” düşkünlük“ kurumunu yaratmıştır. Bir alevinin düşkün ilan edilmesi onun ahlakını düzeltinceye kadar toplumca dışlanması demektir.
Alevilikte takıyye esastır. İnancını gizleme asırlarca tehdit ve zulüm altında yaşamış olmanın getirdiği bir anlayıştır. Günümüzde kalkmıştır.”
Özün Makamları
Şeriat Kapısı
1. İman etmek,
2. İlim öğrenmek
3. İbadet etmek
4. Haramdan uzaklaşmak
5. Ailesine faydalı olmak
6. Çevreye zarar vermemek,
7. Peygamberin emirlerine uymak
8. Şefkatli olmak
9. Temiz olmak
10. Yaramaz işlerden sakınmak

Tarikat kapısı
1. Tövbe etmek
2. Mürşidin öğütlerine uymak
3. Temiz giyinmek
4. İyilik yolunda savaşmak
5. Hizmet etmeyi sevmek
6. Haksızlıktan korkmak
7. Ümitsizliğe düşmemek
8. Ibret almak
9. Nimet dağıtmak
10. Özünü fakir görmek
Marifet kapısı
1. Edepli olmak
2. Bencillik, kin ve garezden uzak olmak
3. Perhizkârlık
4. Sabır ve kanaat
5. Haya
6. Cömertlik
7. İlim
8. Hoşgörü
9. Özünü bilmek
10. Ariflik
Hakikat kapısı
1. Alçakgönüllü olmak
2. Kimsenin ayıbını görmemek
3. Yapabileceğin hiçbir iyiliği esirgememek
4. Allah’ın her yarattığını sevmek
5. Tüm insanları bir görmek
6. Birliğe yönelmek ve yöneltmek
7. Gerçeği gizlememek
8. Manayı bilmek
9. Tanrısal sırrı öğrenmek
10. Tanrısal varlığa ulaşmak
Kuranın temel mesajı iyi insan yaratmakİslam dünyasını monoblok saymak olanaklı değil.  Bu durum önceki tek Tanrılı dinler olarak kabul edilen; Musevilik ve Hıristiyanlık içinde geçerlidir. Bugün Musevilik içinde de Hristiyanlık içinde de yüzlerce farklı yorum var. Farklı mezhep ve tarikatlar var. Farklı mezhep ve tarikatlar kendilerine farklı fıkıh oluşturmuştur. İbadetlerinde de, ibadet mekanlarında da farklılıklar var. Bu durum İslam dünyasında da oluşmuştur. Kur’an bir sure sonra farklı yorumcular tarafından değişik yorumlara tabi olmuş. Yeni akımlar ya da mezhep ve tarikatlar oluşmuştur.
Aleviler, Hacı Bektaş Veli’nin; “Benim Kıblem İnsandır”  tanımını kullandıkları için bazı Sünni İslami kesimler tarafından yadırganırlar. Ama Araf suresinin 2. ayetini okuduklarında;  “Yemin olsun ki, sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere ’Adem’e secde edin ’dedik. Onlar da secde ettiler. Ama İblis etmedi; secde edenlerden olmadı O.” ifadesini göreceklerdir.
Kuran’ı Kerim incelendiğinde temel mesajı insanları kötülüklerden koruyup iyiliğe sevk etmektir. İnsanın insana ve insanlığa zarar vermemesidir. İyi insan yetiştirmektir. Bunun yolunun ise insanın kalbinden, gönlünden geçtiğidir. İslam’ı sadece beş vakit namaz ile otuz gün oruç ile sınırlamanın yeterli olmadığıdır.
Tarihleri boyunca Alevi uluları bu anlayışları savunmuşlar ama egemenlerce hep aşağılanmış, küçümsenmiş her tür haksızlığa uğrayarak yok sayılmıştır.
İslam’daki farklı yorumların tarihi İslam kadar eskidir. Farklı yorumların
birbirini yok sayma temelinde var olması bir aldatmacadır. Dini farklı yorumlamalar diğer tek tanrılı dinlerde olduğu gibi İslam’da da bizim irademizin
dışında vardır.
İnanç kişinin kendisi ile inandığı olgu arasındaki bir durumdur.
Tarihte bir milletin farklı dinsel tercihleri, farklı mezhepsel tercihleri, farklı felsefi kanaatleri, farklı ideolojileri/siyasi tercihleri olmuştur. Bu günümüzde ve gelecekte de olabilir. Bir ulus farklı dinsel tercihlere, farklı mezhepsel tercihlere, farklı felsefi kanaatlere, farklı iktisadi ya da siyasi tercihlere sahip diye birbirine düşman olması gerekmez.
Bu nedenle; Türklerin İslam’ın Sünni yorumuna inananlara öz evlat, Şii ya da Alevi yorumuna inananlara üvey evlat muamelesi yapmak İslam’a da insanlığa da uygun değildir.
Cemal Şener

Yorum Gönder

0 Yorumlar