Kozmogonilerle mitolojilerin iki rolü vardır: Birisi bazı olayların açıklanması, diğeri okunuşunun bir ayin nitleliğine sahip olması.
Türk kozmogonisini, Altay Türklerinde görüyoruz. Bunlara göre, hiç bir şey yokken yalnız iki şey vardı: Kara Han ile Su. Kara Han’dan başka gören , Su’dan başka görünen yoktu. Su, ezelden beri dalgalanan bir kaos mesabesinde idi.;bir okyanus, bir karanlık idi. Kara Han, öncesiz bir bilgi, bir gizli hazine hükmündeydi.
Kara Han sonunda yalnızlıktan usandı. Kendisi gibi görebilen, yapabilen bir mevcudun var olmasını istedi. Kişi’yi yarattı. İkisi kara kaz gibi suyun üstünde uçmağa başladılar. Kişi, ruhen kanaatsızdı. Kara Han’dan daha yükseğe fırlamak, daha yüce yerlerde uçkam istiyordu. Kara Han Kişi’nin kabinden geçen bu mağrurane fikirleri görüyordu. Buna ceza vermek lazım geleceğine hükmetti.Kişi’nin bilmek gücünü de, uçmak iktidarını da elinden aldı. Zavallı Kişi, bir taş parçası gibi güçsüz, takatsiz suyun derinliklerine batmaya başladı. Kişi işinin fenalaştığını anladı. Tövbe etmeğe, günahının affını dilemeye başladı. Kara Han ona acıdı. Bilmek ve toprak üstünde yaşamak kudretlerini kendisine tekrar verdi. Fakat, uçmak iktidarını ona tekrar vermedi. Kişi’nin yaşaması için şimdi bir toprak parçası gerekliydi. Kara Han, denizin altıdan bir yıldız yükseltti. Kişi’ye bu yıldızdan bir avuç toprak alarak suyun yüzüne çıkmasını emretti. Kişi, bu bir avuç toprağı alırken, kendisi için gizli bir dünya yaratmayı düşünerek, bir parça toprağı ağzında gizledi. Yukarı gelinde Kara Han, “elindeki toprağı suyun yüzüne at!” dedi. Kişi elindeki toprağı attı. Kara Han toprağa “büyü!” diye emretti. Toprak büyümeye, büyük bir ada halini almaya başladı. Fakat, aynı zamanda Kişi’nin ağzındaki toprak ta büyüyordu. Eğer Kara Han, işin farkına vararak “tükür!” diye emretmeseydi, Kişi tüküremeyecek ve ağzı parça parça olacaktı. Kişi’nin tükürdüğü toprak, yerin üzerine saçılınca bundan dağlar, dereler meydana geldi.
Türk kozmogonisini, Altay Türklerinde görüyoruz. Bunlara göre, hiç bir şey yokken yalnız iki şey vardı: Kara Han ile Su. Kara Han’dan başka gören , Su’dan başka görünen yoktu. Su, ezelden beri dalgalanan bir kaos mesabesinde idi.;bir okyanus, bir karanlık idi. Kara Han, öncesiz bir bilgi, bir gizli hazine hükmündeydi.
Kara Han sonunda yalnızlıktan usandı. Kendisi gibi görebilen, yapabilen bir mevcudun var olmasını istedi. Kişi’yi yarattı. İkisi kara kaz gibi suyun üstünde uçmağa başladılar. Kişi, ruhen kanaatsızdı. Kara Han’dan daha yükseğe fırlamak, daha yüce yerlerde uçkam istiyordu. Kara Han Kişi’nin kabinden geçen bu mağrurane fikirleri görüyordu. Buna ceza vermek lazım geleceğine hükmetti.Kişi’nin bilmek gücünü de, uçmak iktidarını da elinden aldı. Zavallı Kişi, bir taş parçası gibi güçsüz, takatsiz suyun derinliklerine batmaya başladı. Kişi işinin fenalaştığını anladı. Tövbe etmeğe, günahının affını dilemeye başladı. Kara Han ona acıdı. Bilmek ve toprak üstünde yaşamak kudretlerini kendisine tekrar verdi. Fakat, uçmak iktidarını ona tekrar vermedi. Kişi’nin yaşaması için şimdi bir toprak parçası gerekliydi. Kara Han, denizin altıdan bir yıldız yükseltti. Kişi’ye bu yıldızdan bir avuç toprak alarak suyun yüzüne çıkmasını emretti. Kişi, bu bir avuç toprağı alırken, kendisi için gizli bir dünya yaratmayı düşünerek, bir parça toprağı ağzında gizledi. Yukarı gelinde Kara Han, “elindeki toprağı suyun yüzüne at!” dedi. Kişi elindeki toprağı attı. Kara Han toprağa “büyü!” diye emretti. Toprak büyümeye, büyük bir ada halini almaya başladı. Fakat, aynı zamanda Kişi’nin ağzındaki toprak ta büyüyordu. Eğer Kara Han, işin farkına vararak “tükür!” diye emretmeseydi, Kişi tüküremeyecek ve ağzı parça parça olacaktı. Kişi’nin tükürdüğü toprak, yerin üzerine saçılınca bundan dağlar, dereler meydana geldi.
Kara Han, bu büyük adayı boş bırakmamak için, adanın ortasında bir çam ağacı yükseltti. Bunun, dokuz kolu vardı. Her yeni dalın altında, bir yeni adam yarattı. Bu dokuz adamdan insanların dokuz ırkı türedi. Kara Han insanlara kılavuzluk etmek üzere, Yayık adlı bir melek gönderdi. Yayık insanları doğru yola götürmeye çalışırken, Kişi onları baştan çıkarmaya, türlü türlü eğlencelere alıştırmaya uğraşıyordu. Kara Han bu ahmak insanlara kızdı. Yayık’a “yeryüzünü darmadağın et!” diye emretti. Yeryüzündeki bir çok delik deşikler de bu şeklide meydana geldi. Kara Han, Kişi’yi de yeraltındaki göğe koydu ve adını, erlik Han olarak değiştirdi.
Kara han yeryüzünü kendi haline bırakınca, yukarıda onyedi göğü yarattı. Kendisi, onyedinci katı mesken edindi. Oğlu Bay Ülgen’i onaltıncı kat gökte, altı bir taht üzerine oturttu. Bu büyük ilah, hem barışın, hem de adaletin en büyük ilahıdır. Yayık, Bay Ülgen’in oğludur. Göğün her katına bir ilah yerleştirdi. Yedinci katta Gün Ana, altıncı katta Ay Ata oturur. Türklerce Güneş kadındır. Ay erkektir. Çocukların hala, “Ay dede” demesi Ay Ata deyiminden kalmadır. Üçüncü katta da cenneti, Sürve Dağı’nı, Süt Gölü’nü yarattı. Yayucılar’ı bunların reisi olan Yayık’ı Ayzı’ı hep burada yetiştirdi.
Kara Han yukarıki gökte bu oluşmaları yaparken, Erlik Han’da aşağıdaki gökte kara bir güneş yarattı. Orasını bu kara güneşin nurlarıyla aydınlattı. Kendisi, kara bir taht üzerine oturdu. Körmösleri, Kara özütleri, Ötkerleri yarattı. Bunlar da kendisinin melekleri şeytanları cinleridirler. Bu suretle Bay Ülgen’in mükafat ilahı olmasına karşılık, Erlik Han’da ceza ilahı oldu. Dünyanın başlangıcında Yukarıki Gök ile Aşağıki Gök arasında bu mücadeleler oduğu gibi, dünyanın sonunda da Erlik Han ile Yayık arasında korkunç savaşlar olacak. Bu savaşlar sonucunda yeryüzü alt üst olarak yıkılacak. İşte eski Türklerce kıyamet böyle kopacak.
Bu kozmogoni, ak ve kara unsurunun Bay Ülgen’le Erlik Han’ın nasıl ortaya çıktığını gösterir. İlhanlık dini, bir ilin diğer illeri ve budunları zorla kendisine başlar. Çünkü bu siyasi değişimden, toplumlar içinde egemen ve mahkum, özgür ve tutsak olmak üzere, iki unsur meydana geir. Egemen oan il Ak’tır. Bireyleri Ak-Kemikler topluluğunu oluşturur. Mahkum olan budunlar kara’dır. Bunlara Kara-Ulus, Gün, Oymak da denilir. “İlini ulusunu aldı gitt” , “ile güne karşı” , “il, oymak” gibi.
Bir ilin başka illere egemenliği, ilhanlıktır. İlhanlıkta, yalnız egemen olan ilin fertlleri hürdür, vatandaşlık haklarına sahiptir. İşte ak ve kara kavramları, bu teşkilattan sonradır ki, Türk teşkilatında bir uygulama ile yol bulabildi.
Ziya Gökalp
0 Yorumlar