Subscribe Us

header ads

Cephede Ölen Bir İnsan Gibi Şehit Gidiyorum

Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in darağacındaki son sözleri, “Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatanımıza ve milletimize zeval vermesin. Yaşasın Millet!” oldu
Mahkeme heyeti, Kürt Mustafa Paşa başkanlığında 8 Nisan 1919 tarihinde, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyi idama mahkum eder. Padişah Vahdeddin 9 Nisan’da kararı imzalar. 10 Nisan 1919 Perşembe günü akşama doğru idamın Beyazıt Meydanı’nda yapılacağını öğrenen halk, akın akın bu meydanda toplanmaya başlar. Bütün halk bu feci manzarayı görmeye gelmiştir. Zamanın Dahiliye Nazırı Mehmet Ali ile Adliye Müsteşarı ve meşhur İngiliz Muhipler Cemiyeti Reisi Sait Molla, Perşembe günü bilhassa Türk vatanperverlerinin Kemal Bey’i kaçırarak, Anadolu’ya geçireceklerinin haberini almış olduklarından ertesi günün sabahını bile beklemeden, Perşembe akşam üstü Kemal Bey’i astırmak için bütün imkanlarını seferber etmişlerdir.
Yüzü gözü solmuştu
Hava kararmaya yüz tutmuştu. Beyazıt Meydanı’nı dolduran mahşeri kalabalığın bir anda sustuğu görüldü. Kimse nefes bile almıyordu. Harbiye nezareti kapısından çıkan süngülü bir müfreze askerin ortasında, yüzü gözü solmuş, üstünde beyaz bir gömlek bulunan, takriben 35-40 yaşlarında, mağdur Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey görünmüştü. Yavaş yavaş yürüyor, darağacına yaklaşıyordu. Oldukça metin ve sakindi. Mukaddesatına kendisini teslim etmiş gibi idi. Hiç metanetini bozmadan, celladın uzattığı beyaz gömleği giymiş, son sözleri olarak halka şöyle hitap etmişti:
– “Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki, ben masumum. Son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Yabancı devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet. Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin. Yaşasın Millet!” Son sözlerini tamamlayan Kemal Bey; darağacındaki ilmiği boynuna takar ve sonuç malum.
Babası öpüp okşadı
Ancak bütün bu aşamalardan daha dramatik olan, bir süre sonra yaşanacaklar olacaktır. Oğlunun idam edildiğinden haberi olmayan Kemal Bey’in babası Arif Bey, her günkü gibi Kadıköy’deki evinden kalkmış, oğluna yemek götürürken, Beyazıt Meydanı’na gelince, bu kalabalığı görmüş ve oradakilere ne olduğunu sormuş:
-Bir adam asıldı, ona bakıyoruz! Cevabını alınca birden bire irkilen Arif Bey kalabalığı ite kaka ilerliyor ve sehpanın karşısına gelip orada asılı duran evladını görünce, feryadı koparıyor.
O esnada idam merasiminde hazır bulunmak üzere orada hazır bulunan resmi zevattan Merkez Kumandanı Osman Şakir Paşa, Arif Beye doğru koşarak;
-Kimsiniz? diyor ve bir inilti halinde çıkan;
-Babasıyım!… Sesini duyar duymaz, kıpkırmızı kesilerek, tir tir titriyor.
-Emriniz? diye soruyor, bir anda dünyalar başına çökmüş gibi bitmiş, perişan olmuş babanın ne emri olabilir o anda:
-Evladımı bana veriniz! diyor.
Bunun üzerine Osman Şakir Paşanın: “İndirin” emriyle sehpadan indirilen oğlunun cesedine sarılan baba, onu koklayarak öpüp sevdikten sonra Kemal Bey’in cesedi, o gece Beyazıd Camii’nin gasilhanesine bırakılarak, ertesi günü halkın iştirak ettiği büyük bir merasim ve göz yaşları arasında Kadıköy’e naklediliyor.
Nusret Bey de iftira kurbanı oldu
Nusret Bey Urfa Mutasarrıflığı görevinde bulunurken 1. Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından 6 Nisan 1919’da Ermeni tehciri meselesinden dolayı azledildi ve İstanbul’a çağrıldı. Damat Ferit hükümeti gerçekte birinci sınıf vatanseverleri cezalandırarak İngiltere Hükümetinin sempatisini kazanmak ve iktidarının süresini uzatmak için bunu yapıyordu. Zira İstanbul 13 Kasım 1918 tarihinden bu yana işgal altındaydı. Bayburt Kaymakamı Nusret Bey, Bayburt ve Ergani-Maden bölgesindeki Ermenilerin zorunlu göçünden dolayı Mustafa Nazım Paşa başkanlığındaki Divan-ı Harp-i Örfi’de yargılandı ve suçsuz bulundu.

Serbest kalmasına izin verilmedi

Mahkemenin suçsuz bulmasına rağmen yine de Kaymakan Nusret’in serbest kalmasına izin verilmedi. 15 Mayıs 1919 yılında Yunanlılar İzmir’i işgal edince İstanbul’da Türk halkı arasında vuku bulan tepkiden çekinen hükümet Nusret Bey ve kırk kişiyi serbest bıraktı. Ancak Damat Ferit Hükümeti’nin Ermeni Patriği ve İngiltere ile işbirliği yapması sonucu durum bir anda değişti. Mahkemece suçsuz bulunup serbest bırakılmasına rağmen bir süre sonra 6 Kasım 1919 tarihinde Kaymakam Nusret yeniden Ermeni Tehciri davasından tutuklandı. 17 Nisan 1920’de son olarak 1.Divanı Harbi Örfi Mahkemesinin başkanlığına Nemrut namlı Mustafa Paşa getirildi. Artık her şey hazırdı. Ve ardından da Nusret Bey, türlü yalanlarla idam cezası verilerek ölüme gönderildi. Nusret Bey’in idamından iki ay sonra 7 Ekim 1920’de ailesine Ankara Hükümeti tarafından “hidematı vataniye tertibinden” maaş bağlandı.
Hizmetlerinden dolayı ödüllendirilmişti
Nusret Bey 19 Nisan 1914’de Bayburt’a kaymakam olarak atandı. Onun göreve başlamasından kısa bir süre sonra, I. Dünya Savaşı çıktı. Bunun üzerine Bayburt bölgesinin de içinde bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan Ermeni’ler, Rusların kışkırtmaları sonucu gönüllü silahlı Ermeni grupları teşkil ederek Türk mahalle, köy, kasaba ve şehirlerinde cinayetlere başladılar. Doğu Anadolu Bölgesi’nde  bu olaylar cereyan ederken Osmanlı idaresi, 1 Haziran 1915’de savaş bölgesinde oturan Ermeni’lerin savaş alanı dışı olan Suriye dolaylarına gönderilmesini içeren “Ermeni Tehciri” kanununu çıkarıldı. Haziran 1915’de  Erzurum’daki 3. Ordu Komutanı Kamil Paşa’nın emriyle, Bayburt harp sahası içinde olduğundan bölgedeki Ermeniler de Nusret Bey’in idaresi altında bulunan jandarma güçleri vasıtasıyla Erzincan’a sevk edildiler. Bu sırada bölgede yasa dışı hiçbir olaydan bahsedilmez.
Canla başla çalışmıştı
Tehcire tabi tutulan Ermeni’lerin geride bıraktıkları malları da oluşturulan bir komisyon tarafından satılarak bedelleri kendilerine verilir. Nusret Bey 1. Dünya Savaşı şartlarında bir yandan kendisine verilen emir gereği Bayburt Ermeni’lerinin salimen tehciri için çaba sarf ederken, diğer yandan da 3. Ordu’ya erzak temini için canla başla çalıştı. Hatta Nusret Bey bu hizmetlerinden dolayı değişik tarihlerde Erzurum Valiliği ve 3. Ordu Komutanlığı tarafından ödüllendirildi. Nusret Bey Bayburt’taki hizmetlerinden sonra 14 Haziran 1917 de, o sıralarda Yıldırım Orduları 2. Grup Kumandanı olan Mustafa Kemal Paşa’nın isteği ile Urfa Mutasarrıflığına tayin edildi. Nusret Bey, Urfa’da görev yaparken Mondros Mütarekesi imzalandı. Bunun üzerine Urfa’da işgallere karşı Müdafa-yı Hukuk Teşkilatı’nın kurulmasında Nusret Bey önemli görevler yaptı.
Sonuç;Türk istikbalinin genç evlatları içlerini sızlatan binlerce olayı her an yeniden yaşamak istemiyorsa, tarihten ibret almalıdır. Bugün bu olayların onlarca benzeri ülkede her an yaşanmaktadır. Bozgunculuğun, bölücülüğün,  hainliğin, korkaklığın, acizliğin ve gafletin kol gezdiği ülkede dost ile düşmanı birbirine karışmış durumdadır. Kaymakam Nusret ya da  Kemaller bir milletin kendi elleriyle ödediği bedellerdir. Onların ödediği bedelin manasını çok iyi bilmek gerekir. Zira yaşananlar,  Türk milletinin vefa sorunu olmasının ötesinde  bir beka sorunu olmaya adaydır.

Yorum Gönder

0 Yorumlar